Kayık ve Ayık

Elimde ne yapacağımı bilmediğim derin bir boşluk var. İçine ne doldurmak istediğimi bilmediğim, hatta d-oldurulması gerekip gerekmediğini de bilmediğim!

Şu an ve burada durum böyle. Bir sonraki anda ne olur onu da bilmiyorum.

Eskiden ne çok şey biliyordum! İtiraf edeyim ki onun da kendine göre güzel bi tarafı vardı. Rahatsızlık veren tarafı ise sürekli bildiklerin konusunda haklı çıkmak gayretini göstermekti sanırım. Üstelik bildiklerinden tam olarak emin de olamıyordun, içinde hep (farkında ol ya da olma) küçük bi şüphe oluyordu. Bu da insanı sürekli konuşmaya ve başkalarını ikna etme yoluyla kendini inandırma çabasına dönüşüyordu. Yorucuydu. Yine de zevkliydi 🙂

Hatırlıyorum da ne kadar açgözlüydüm. Hahahahahahaha

Öğrenmeye ve bilmeye doyamıyordum. Sanki öğrenilecek şeyler çok ama sınırsız değildi oysa ben sınırsızdım. Her şeyi bilmeye zamanım, yeteneğim ve isteğim vardı. Artık buna oburluk mu, azgınlık mı yoksa sadece saflık mı denir bilmiyorum. Önemli de değil o kadar.

Bir şeyi diğerinden önemli kılan bi duyguya ihtiyaç var, yoksa insan kılını bile kıpırdatmaz.

Belki tasvir edilen cennette durum böyleydi. Farzedelim bir okyanusun ortasında bir kayığın içindeyim. Acıkmıyorum, susamıyorum, güneş yakmıyor. Nerede olduğumu bilmiyorum. Bunu umursamıyorum da çünkü giderilmiyen bi ihtiyacım yok. Acaba bir zaman sonra hala kayıktayım bilinci kalır mı?

Kelime ilginç çağrışımlar yaptı şimdi! Kayık, seni okyanustan ayırıyor/koruyor. Aynı zamanda bilinçli değil anlamında kullanılır bu kelime. Bilinçli hal AYIK tır. Bilinçli olmayan KAYIK.

Dil böyle bişey işte, lastik gibi.

not: Bu arada KAYIK, AYIK’ı kapsıyor!

-YENİ’den Doğanlara Kitabından-

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir