Bilginin damgalar halinde saklanması

Bilgi çok boyutlu haldeki enerjidir. Her şey mümkündür, çünkü her şey değiştirilebilirdir.” Diyor Kryon. Bu ifade kuantum bilgimizle de örtüşüyor ve zaten nüfuz etmeye çalıştığımız Lemuryan Huna bilgisiyle de tam olarak tutarlı.

Bilginin damgalar halinde gezegenin kristal ızgarasında saklandığını da söyler Kryon ki beni oldukça heyecanlandıran bir durumdur bu çünkü ölümle ilgili hislerime tercüman olur. İnsan öldüğünde onun ruh olarak tanımlanagelen bölümü bu gerçekliği terk eder ama onların ömür bilgisinin damgası ve bildikleri her şey – bilinçleri, bilgelikleri, bilgileri – Kristal Izgaraya gider ve orada kalır. Bu durum tam da Toltek bilgeliğinde Don Juan’ın üstüne basarak belirttiği; Kartalın sıradan insanın ölümünde onu yuttuğu ile ilgili uyarıya denk düşer. Ona göre insan bu durumdan ancak henüz yaşarken bilgilerini dışarı verir ve tam olarak bu yükten kurtulursa -ölmeden ölürse- kaçınabileceğini ve özgürleşeceğini anlatır. Çünkü Kartal-kristal ızgara-, o insandan edineceği yaşam bilgisini zaten o hayattayken emmiştir ve o boş olarak öldüğünde artık o varlığa ilgisi kalmaz.

Olayın hikaye ediliş biçimindeki fizik kanunu görebilmek lazım. İşin bu kısmını fizikçilere bırakıyorum.

O halde, ölülerle konuşan, onların hayaletlerini gören kişiler, medyumlar, durugörür ve falcılar aslında başka bir yerde/gerçeklikte yaşamaya devam eden bütünsel bir varlıkla değil, onun kristal ızgaraya bıraktığı damgalarla irtibat halindedir. Tıpkı tüm bilgilerin gelişmiş bir bilgisayara depolanması gibi ölen kişi kendini geride, kristal ızgarada bırakmıştır. O yaşarken her ne olduysa öldüğü anda işlem bitmiştir, artık o sadece bir kayıtlar, damgalar bütünü olarak donuk biçimde kalır. Kaydettiğiniz bir film ya da müzik gibi hiç bir değişiklik ve gelişmeye açık olmaksızın sadece otomatik tekrardan ibarettir. Bu konu çok sevdiğim Hiçi Destanı üçlemesinde oldukça anlaşılabilir biçimde işlenmişti. Ne zaman konuya geri dönüp yeni bir anlayış derinliği kazanıp kazanmadığımı test etmek istesem otomatik olarak aklıma gelir 🙂

11695037_852480258176808_8749921566976398796_n

Bilinci zenginleşmiş bir insanla mal mülk anlamında zenginleşmiş insanların durumlarında benzerlikler var! Bilincin zenginliği; damgaları henüz yaşarken dışarı salmayı ve nötürlenmeyi gereksiniyor, bunun için çeşitli metotları yıllardır yazarım, uygulamaya da çalışırım. Örneğin Castaneda kültündeki ÖZETLEME, Nithyananda’nın BÜTÜNLEME, Hawaii Huna bilgisinde Ho’oponopono isimleri altında yer alan uygulamalar gibi. Aslında Hristiyanların günah çıkarma ritüelinin bile temelinde bu olgu yer alıyor olabilir.

Siz hiç zengin ailelerin fertlerini internet arama motorlarında aramayı denediniz mi? Denerseniz hiç bir kayıt bulamayacaksınız çünkü onların izleri profesyonel biçimde hemen yok edilir, korunma amaçlı olsa gerek. Onlar adeta hiç yaşamamış gibidirler!

İnternet kayıtlarının uzun yıllar ve büyük bir enerji harcanarak saklandığını biliyoruz, ne kadar da gezegenin kristal ızgarasını andırıyor değil mi? Zaten insan hep tanrısal yaratımları taklit ederek teknoloji üretmiyor mu? 🙂

Bana ilginç gelen, öldüğümüzde bu gerçekliği terk edip giden ve adına ruh(!) denilen parçamızla ilgilendiğimizin yüzde biri kadar bile ızgaraya kapılan yanımızla ilgilenmiyor oluşumuz. Oysa ruh gelişip değişebilen bir şey bile değil, tanrısal bir uzantı, bir öz. Kişisel değil, üstelik ruhun herhangi bir sorunu yok. Sorun burada, bilincimizde, bedenimizde, gezegene bıraktığımız damgalarda!

Konuyu dağıttım biliyorum, bugün rüya gibi bir dinginlik var belki ben de henüz uyanmadım 🙂

Sonuç olarak kişisel kayıtlarımızın/damgalarımızın yaşarken saklandığı yer olan bilincimizin  KU bölümünde yani beden hafızası da denilen bölümde yapmamız gereken çok çalışma olduğunu kuvvetle hissediyorum. Organlarımız tamamen kusursuz ve sağlıklı biçimde kendilerini yenileme potansiyeline sahip olmalarına rağmen nasıl oluyor da biz hasta, yorgun, yaşlı olabiliyoruz! Cevap açık;  bozulmuş bilgiler enerji paketçikleri halinde organlarımıza damgalanmış ve onlardan tam olarak kurtulacak denli yeni bir inanç geliştiremedik. Uğraşıyoruz, konunun üzerindeyiz, bunu görebiliyorum. Aloha

Not: Yeni kayıtlara geçebilmek çok basit olduğu halde bunca zorlanmamızın sebebi bilgi paketçiklerinin inançla betonlaştırılmış olmasıdır ki sistem böyle işliyor zaten. Bir kişinin eski betonunu kırmaktan daha zoru yeni bir şeye inanmasını sağlamaktır, çok zor çünkü eğer siz her şeyin varsayımlarla oluşturulduğunu biliyorsanız-bu seyyalikte iseniz- onu sadece bir varsayımın doğruluğuna inandıramazsınız, o size “evet bu da olabilir” diyecektir ama “evet bu tek doğru” diye hançeresinden bağıramaz ve işte o zaman o varsayım betonlaşamıyor. Belki işte tam da bu sebepten Don Juan öğrencisine şöyle der: ihtiyacın olan şey; seni sonsuzlukla çevrili olduğuna inandıracak bir öğretmendir! Öğretmen ancak öğrencisinin üzerinden kendini kandırabilir/inandırabilir.

İnsanın öğretmeni de öğrencisi de uygulamacısı da kendi bilincinin içindedir; Huna felsefesinin özü buradadır, Bilincin öğretmen yönü Kane, öğrencisi (torun) KU ve uygulayacak olan karar verici bölümü LONO ismini taşır. Her kişi tamdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir