Kuyruğunla savaşma

Atlar, uzun mızraklar, siyah ve beyaz giyinmiş iki kişi, birbirlerine karşı atlarını sürerler ve -küüüt-  biri attan düşer. Ve siz yerdeyken, herkes size neyin çarptığını merak ederek güler ve alkışlar.
Neden? Sizin tekrar ayağa kalkacağınızı bildikleri için, gülüp alkışlayabilirler. Bunun sizi yok etmeyeceğini bilirler. Garip bir nedenden dolayı mızrağınızı elinize alıp, diğerinin peşinden gitmek için, tekrar ata geri binmekten keyif aldığınızı bilirler. Ama kiminle savaşıyorsunuzdur?

Kendinizle. Kesinlikle.  Neden kendinizle savaşıyorsunuz? Neden?
O atın üzerine atlamak, zırhınızı giymek ve kendinizle savaşma alışkanlığı edinmişsiniz. Işığa karşı karanlık. Güce karşı güç. Oh, başkalarının bunu seyretmesi çok heyecan verici. Heyecan verici çünkü, bu konuda ne kadar tutkulu olduğunuzu, nasıl zırhınızı kuşandığınızı, ona nasıl sığdığınızı, silahınıza nasıl sarıldığınızı, o ata nasıl bindiğinizi, ne kadar çok kararlılık ve enerjiye sahip olduğunuzu ve kendinizin peşine nasıl da düştüğünüzü bilmek istiyorlar! Buna pek gülen olmadı. Attan nasıl düştüğünüzü, yere nasıl yapıştığınızı ama sonra tekrar ayağa kalkıp tekrar denemek istemenizi.
Yarın sabah uyandığınızda zırhınızı giymemeye ne dersiniz?
Sadece kendi ışıldayan varlığında olmaya ne dersiniz? Giymeniz gereken tek giysi de o değil mi? Tek gerçek araç o değil mi? Bir günü geçirmenizde ihtiyaç duyduğunuz tek şey zaten o değil mi?

Adamus

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir