Kendimizi sevmemizin yegane yolu mu?

Kendimizi sevmemizin yegane yolu çocuklar gibi görünüyor, sanki başka türlü buna izin vermemişiz, toplum ve tabi kendimiz ancak çocuklarımız üzerinden kendimizi sevmemize, kollamamıza izin veriyor, aksi takdirde narsist, kendini beğenmiş, bencil damgalarına maruz bırakabiliriz kendimizi. Öyleyse ölelim/doğalım/ölelim/doğalım böylece aralarda çocuklarımız vasıtasıyla kendimize şefkat gösterebilelim! Amerikalıların film ve dizilerinde göze batıcı şekilde önümüze konulan “ailecilik” işte bunun bir sonucu olsa gerek. Kendin için dondurma bile alma ama ailen söz konusuysa atom bombası patlatabilirsin!

Aile sevicilik, çağdaş insanın çağdaş olma tanımına sığmayabilecek isteklerini, hayallerini ve ihtiyaçlarını gerçeğe dönüştürebilmesinin “bahanesi” olmaktadır. Tabi aile sevicilik biraz daha gelişip millet sevicilik üzerinden “kahraman” sayılma, din kardeşliği üzerinden mücahid sayılma gibi noktalara ilerliyor, böylece insan yapacağını yapıyor! Bunun için haklı sebepler bulabiliyor/vicdan mekanizmasını byepas edebiliyor. Bırakın insan yapacağını kendi üzerinden yapsın diyesim geliyor çünkü olmadığımız bir çağdaşlık tanımının bize ne yararı olur! Neysek oyuzdur, mümkünlerin oyunu bunu gerektirir.
Bir insanın kendisinin bile farkında olmadığı titreşimsel durumunu anlamak istiyorsanız onun çocuklarıyla ilişkisini incelemek yerinde olur kanaatindeyim.

Özellikle Jüri sisteminin geçerli olduğu mahkemelerde savunma avukatlarının çok sevdiği bir kavram var; reasonable doubt yani “makul şüphe”. Bu kavram sanığın işleyip işlemediği sorgulanan suçla ilgisinin olmayabileceği olasılığını gündeme getirebilecek, bir şüphe uyandıran “ayrıntı” anlamına geliyor. Jüriyi bir kez şüpheye düşürdüğünüzde, savunma etkinliğiniz yükseliyor. İşte biz de kişisel duruşumuza yakışmayan şeyler için yukarıda söylediğim dolambaçlı yollardan bir “makul şüphe” oluşturuyor olabiliriz.

İlginç şeyler doğrusu fakat bana inanın ki burada çok malzeme var, neden bu dünya oyunu böyledir’in cevaplarıdır belki.

Tabi aslında bu yazıya herhangi bir eleştiri duygusu ile başlamadım, sadece gözlemlerimin bir dışa vurumu olarak algılıyorum (okuyanların nasıl algılayacakları kendilerine bağlı). Her bir insanın öne çıkan/aktifleşmiş eğilimleri olduğunun farkındayım. Belki böyle bir durum tespiti, kendi içimizde oluşan minik huzursuzluklara bir yol gösterici olabilir, daha farklı eğilimlerin de aktif hale gelmesine vasıta olabilir. Madem ki zaman sadece sonsuz bir şimdi, madem ki bizler birbirimizin paralel enkarnasyonlarıyız ve ayrılık yalnızca faydalı bir yanılsama, o halde dünyamızın bilincinin gelişmesine hizmet etmekten başka gayemiz yok :

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir