İlginç gelişmelere gebedir Dünya

 

 Dünyada çok ilginç gelişmeler oluyor ve olacak. Bebek dünya doğdu doğacak 🙂
 
 Herşeyin değiştiği bir düzen geliyor ikibinli yıllarda. Ve umarım bu birçoğumuz tarafından kucaklanan bir yapı olsun.
Yeni dünya düzeninden sanırım yavaş yavaş bahsetmeye başlayacağım.
Şu anda sadece küçük bir ip ucu olarak söyleyebileceğim; yeni doğan çocukları dikkatle seyretmeye odaklanmak ve onlara öğretmen değil öğrenci olarak yazılmak! Amiyane tabirim için lütfen kusuruma bakmayın. 🙂
Anne-babanın yeni işlevi sanırım değişmek üzeredir. Elinizde engin bir kaynak var ve onu maksimum düzeyde işlerliğe kavuşturmak için gözü açık ve hatta gerekirse sistemin dayatmasına karşı isyancı/korumacı olmalıdır. Koruyuculuk kavramı da biraz değişecek, Bunu açmak oldukça zor ve uzun. Ve açıklaması sanırım “başarı” tanımımızda yatıyor.Dünyanın bugüne kadar tanımlamış olduğu “başarı” kavramı tümüyle değişecektir.
Bunun üzerine biraz düşünmeliyiz galiba.

 

 

Bana göre başarı; insanın kendi olması ile doğru orantılıdır.
Ne derece kendiniz olabilirseniz o derece başarılısınız.
Peki kendinizin ne olduğunu biliyor musunuz?

 

Düzenin ya da dünyanın ne olacağına bakmayın hiç, biz değişirken o otomatikman değişir.
Biz nasıl değişeceğiz?Aklıma gelenlerden başlayayım, sonra ilaveler yapalım birlikte:

1. Öncelikle “sahip olma” kavramımızı gözden geçireceğiz. Maddi ya da manevi servetimizi korumak adına, aklıselim olmaktan vaz geçmeyeceğiz. Biz çocuklarımızın sahibi değiliz. Çocuklar topluma aittir. Sadece anne-babanın tohumlarından oluşmadı o meyve. Bütün çocuklar, gezegen tozlarından beri devam eden yaradılış hikayesinin toplam deneyim ve bilgisini içeriyor.
Bu sebeple, benim çocuğum bir yana, diğer milyarlarcası öte yana demiyeceğiz. Gönülden demiyeceğiz.

2. İşte tam bu sebeple, çocuğumuz doğduğu andan itibaren, nesneleri ve varlıkları ona tanıtırken; “bu senin, bu babanın, bu dedenin” diye ayrımcı talimatlarla şartlandırmayacağız. Özne kullanımımız sadeleşecek; “biz” çok kullanışlı hale gelecek.

 

 

Çocuklar, genetik birikimle, gezegen tozlarından anne babasının dölleme anına kadar olan tüm deneyim birikimimine sahip olarak geliyorlar.
Çocuk doğduğunda, onun algıları açıktır ve gözleri gerçekte olan (ve fakat şu anda bizde kapanmış olan) enerji dünyasını görür. Çocuğun baktığı realite, bir takım renkli ışık telciklerinin ordan oraya devindiği, canlı bir ağ yumağıdır.
(Fizikçilerin dediği gibi; orada bir kıpırtı vardır sadece.)
Biz çocuğa, bize miras kalmış olan dünyayı tanıtmaya başlarız, aslında olmayan bir dünyayı. Biz körüz. Fakat daha da beter olan, kör olduğumuzu bilmiyoruz!
Çocuğa algısına çarpan enerji devinimlerini nasıl yorumlaması gerektiğini biz öğretiyoruz!
Bu korkunç ötesi bir sorumluluk.   Ve dört yaşını bitirdiğinde, çocuğu da kendimiz gibi kör yapmayı başarıyoruz!
Ne demek istediğimi daha rahat anlayabilmek için, aklıma Saramago’nun “körlük” kitabı geldi.  Ayrıca şunu belirtmeliyim ki, indigo ve kristal çocuk kavramının yeryüzüne düşmüş(!) olması tesadüf değildir. Kör olduğunu anlayan ebeveynler ortaya çıkmaktadır…

 

 “Biz”, yeni dünyanın ferdi olmaya aday olmuşlar. Örneğin ben adayım.
Parmak kaldırıyorum 🙂
Sadece olamazsam eleneceğimi bildiğimden değil, yürekten parmak kaldırıyorum.
Ben önemli değilim. Onbinlerce yıllık insanlık tarihi ve onun çabaları önemli.
 

3. Yeni dünyanın geçerlilik zamanı: şimdi ve yeri; burada
Bir bayrağa ihtiyacı var mı bilemiyorum ama olsaydı, konuşan bir bayrak olurdu ve “kendin ol” derdi.
Eğer bu üç öğeyi birleşirirsem; şimdi, burada, kendin ol
Okumak, öğrenmek, kütüphaneler ve ansiklopediler iyiydi ama bunlar da tarihin tozlu sayfalarında, eski dünyada kalacaklar.
Çünkü yeni dünya, kendin olan orijini gerçekleştirme dünyası.
Hani eskiden, dünyayı çok ciddi etkilemiş olaylar baz alınırdı ve onlara bir ÇAĞ ismi verilirdi.
Bildiğimiz o çağların hepsi eski dünyada kalacaklar.
Ne olmakta olduğunu görmek için dikkat kesilmek lazım.

 

Biraz tarih/biraz mekanizma

Galiba süreç şöyle işliyor:

adım adım:

1. Tanrı kendini yalnız hissediyor, biraz seveyim sevileyim diyor (burası kesin değil, ben kaza olasılığı üzerinde duruyorum hala)

2. Sevgisi ışığı var ediyor, ışık da (ateş,aşk, ışık,meşk,şavk vs vs) oyun evrenleri kurmak üzere işbaşına geçiyor (aslında burada bile dualite başlamış oluyor: ışık, karanlık sayesinde görünür oluyor)

3.Derken hareketi sağlamanın yolunun kutupları oluşturmak olduğu keşfediliyor, başlıyo kutuplar arası örgü! eril/dişil yani negatif pozitif

4.Fakat, bu sallantıya şekil verecek bir üçüncü Öge gerekiyor, Gurdjieff’in deyimiyle  etkisiz kılan!

 

hımmmm burda bi soluklanayım 🙂

 

Sibel Atasoy

28.04.08-Beylerbeyi

 

1 Yorum

  1. says:

    “Şu ağzına lamba kapatsın…” bizi biraz kendimize getirmeli aslında 🙂
    http://sonsuz.us/?q=node/1657#comment-9826

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir