Haftanın Kurgularından seçmeler

Aşkın Algoritması

Cole (Ewan McGregor) teknoloji tabanlı romantik araçlar sunan bir şirkette çalışan bir yapay zeka mühendisidir. Bu şirketin ilk keşfi, başarılı bir ilişki olasılığını belirleyen bir algoritmadır; en son projesi ise mükemmel ruh eşi olmak için tasarlanan yapay insanlar olur. Cole, aynı şirkette çalışan bir başka mühendis olan Zoe (Léa Seydoux) ile bir ilişki yaşar ve android robotlardan Ash de Zoe’ye ilgi duymaya başlamıştır. Bu durum Zoe’nin bazı gerçeklerle yüzleşmesine yol açar.

ZOE bir başka görsel efektsiz, şiddetsiz ve oldukça dıygusal bir film. Metaforik okumayı bilenler içinse bir hazine. İki saat boyunca aşk hissi uyandıran haplar da oldukça ilginç. Sizin viagranıza karşı Benzydin!

*

Hawking’in Düşleri -Özge Arıkal Gönül

Distopik öyküler sınıfında bir kitap. Yerli bilimkurgu yazarlarını okuma seferberliğimin dördüncü kitabını da bitirdim. Gitgide robotlaşan, insani özelliklerini yitirmek üzere olan bir kadının hissedebilmek için duyduğu derin istek…
Çocukluğunda maruz kaldığı türlü türlü zorbalığın izlerini ruhunda taşıyan bir adam ve geçmişini geride bırakarak aldığı, geri dönüşü olmayan çok önemli bir karar…
Bilimkurgu türünde yazılmış, distopik bir anlatıyla örülmüş üç öykü: Pragma, Tardigradya ve Ucube.

Aslında üç öykü de birbirini tamamlar nitelikte, nerdeyse bir roman okumuşum hissini verdi bana. Yazarın sonraki yapıtlarını da okuma isteği uyandırdı.

Kitap S.Hawking’e atfedilmişçesine şu sözleriyle, takdim edilmiş:

“…sonra bir şey oldu tüm hayal gücümüzü ortaya çıkaran. Konuşmayı ve dinlemeyi öğrendik.”

*

Ascension -mini dizi

Aslında 2014 yılı mini dizisiymiş fakat ben atlamışım. Bilimkurgu Kulübü​ sayesinde haberim oldu ve izledim. Bu içinde şiddet, gürültü ve görsel efekt barındırmayan nadir bilimkurgulardan ben çok beğendim. İçeriği hakkında spoiler olmasın da pek bir şey yazmayacağım. Dizi aynı zamanda insan psikolojisinin yaşanan durumlara göre nasıl şekil aldığını da gösteriyor, özellikle tecrit edildiğinde… aslında sanırım sonraki bir sezon olacağı ümit edilmiş çünkü buna zemin hazırlayacak şekilde final yapılmış fakat gerisi gelmemiş maalesef #ascension
“Ascension’ın geçtiği 1963’te, 350 kişi başka bir yıldız sistemine doğru yüz yıllık bir yolculuğa gönderilmiştir; programın yöneticileri ve bir avuç komplo teorisyeni hariç kimsenin varlıklarından dahi haberi yoktur. Yolculuğa başlamalarının üzerinden 50 yıl geçtikten sonra ilk jenerasyon ölmüştür. Onların çocukları ise kendilerini, içine doğmuş olmayı seçmedikleri ve asla da başarıya ulaşamayacak bir uzay programının istenmeyen bireyleri olarak bulurlar. “Eğer senle ben bu gemide doğmuş olmasaydık, müthiş şeyler başarabilirdik,” der geminin kaptanı. “Gemiyi kaldırmayı ve indirmeyi başaran kaptanlar önemlidir, tarih onları hatırlar. “”Ya ortadaki kişi? O kimin umurunda?”

*

Genelde okuduğum ve seyrettiğim kurgulardan bahsederim ama bunda biraz hızlı davranıyorum:

Merhaba Dünya-kitap

Bu kitap son yıllarda bilimkurgularda, ya da sosyoloji, psikoloji, felsefe hemen her konuda ele alınan kimsenin cevabını bilmediği bir soruyla uğraştığımız zamana denk geliyor. İlginç olabilir, henüz okumadım.
Sunum yazısından alıntı:

Dahaları varrr…

Merhaba Dünya bizi, günlük hayatta etrafımızı kuşatan algoritmaların karmaşık dünyasına götürüyor. Matematikçi Hannah Fry algoritmaların nasıl oluşturulduğunu, nasıl çalıştığını anlatıp insani önyargıların nasıl koda dönüştürüldüğünü gösteriyor. Gerçek hayattan aldığı ilgi çekici hikâyelerle algoritmaların gücünü anlamamıza, sınırlarını keşfetmemize yardımcı oluyor.

*

Sessiz Karanlıkta Bir Çığlık– Kitap

Kanadalı yazar Louise Penny’nin polisiye bir romanı. Bu yazarı ilk kez okudum. Tarzı bana hep bayılmış olduğum Agatha Christie’yi anımsattı. Hatta biraz da öykünme bile vardı büyük ustaya 🙂 Ondan farkı ise kalın kitap modasına uyup kitabı olması gerekenin üç misline çıkarmış olmasıydı. Fransızcası ve yemekler, bitkiler hakkındaki bilgilerini, aile içi çekemezlikleri uzun uzun hatta gerekmediği kadar tekrarlarla anlatmış. Çok sıkıcı bulmadım fakat Agatha’nın o ne bir kelime eksik ne bir kelime fazla zekice tarzını yeniden kutladım 🙂

*

Big little lies ın ikinci sezonu olmasını beklemezdim. Ünlü kadroya şimdi bir de Meryl Streep eklenmiş! İlginç olacağa benzer. Bomboş kalan yaz için biraz nefes de denilebilir

*

Geçenlerde izlediğim beş bölümlük mini-dizi Chernobyl, IMBD’de listelerinde zirveye yaklaşıyormuş. Hiç şaşırmadım. Şunları ilave etmeden konuyu kapatamıyacağım:

Nükleer enerji endüstrisi yalanlar üzerine kurulu!
Dünyada pek çok örneği var. Bizzat Gorbaçov çernobil olayının sistemi çökerttiğini söylüyor.
Türkiye’nin enerji arzı fazlası var!!! Yani güneş enerjisine tahsis edilen bütçeyi engelleyip de nükleer enerji sevdasına hiç gerek yok. Bu bizzat enerji bakanlığının yayınladığı tablolarda görülüyor, geçmiş günlerde bunu paylaşmıştım ben de. T24 olarak bir video söyleşisi izledim, sizlere de öneririm.

Bu arada türk tabipler raporuna göre 86-87 yılları arasında marmara bölgesi’nde kanser görülme oranı 2 kat, 95’te ise karadeniz’de üç kat artmış. o dönemde soruşturma önergesi tahmin edeceğiniz üzere yine reddedilmiş, bakan kameralar önünde çayını yudumlamıştı (bunu hatırlıyorum).

*

A bir de güzel video var:

Ne yetenekli turistlerimiz var… Gerçekten hoş olmuş
Leonardo Dalessandri isimli İtalyan yönetmen ve gezgin tarafından çekilen bir kısa Türkiye filmi, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından çekilen filmleri kalite ve kurgu açısından açık ara geride bırakıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir