Duygusal hissizlik mi?

Duygusal hissizlik mi diye başlık verdim ama aslında ne olduğuna dair bir fikrim yok, sadece meraktayım. 
Anlamaya çalıştığım şey ise, sürekli korku ve dehşet filmleri izleyen kişilerin (yakın arkadaşlarım da var) bunu neden yaptıkları ile ilgili 🙂 Ben bu tür fillmlerin bi tek sahnesine bile bakamadığım gibi, herhangi bir filmin içinde geçen tek sahnelik dehşet anları dahi beni nerdeyse hasta ediyor. Aşırı empati mi kuruyorum acaba diye düşünüyorum. Kendimi, arkadaşlarımın bana telkin ettiği gibi “bak sibel bu sahne gerçek değil orada şu anda elli kişi var set ekibi, bunu düşün” diye uyarıyorum ve fakat pek faydasını göremiyorum çünkü öylesine olayın içine çekilmiş oluyorum ki, o duygudan çıkabilmem için en az yarım saate  ihtiyacım oluyor.
Annem ben daha küçükten beri, konsantrasyon gücümün normalin çok üstünde olduğunu söylerdi (bir öğretmen olarak kendince bir kıstası vardı herhalde). Ayrıca ben de birçok tuhaflıklar tespit etmiştim,örneğin bir maç sırasında standyumda oturup sınava hazırlanabilirdim. Karar verince hiç bişey konsantrasyonumu bozmazdı. Belki bu sebepten o filmi izlemeye başladıysam bi kere, onun “içine” dalıyorum galiba!

Tabi bunlar benim durumum, aslında karşı kıyıda olup da kendilerini filmin içeriğinden kurtarabilen (ya da zaten hiç giremediği için mi dozu artıran) kişilerin duygu ve fikirlerini gerçekten merak ediyorum. Belki lütfedip bu konuda beni aydınlatmak isteyen olur?

11 Yorumlar

  1. orlando says:

    ben kendi adıma şöyle bir açıklama getirebilirim..korku filmleri temelde ikiye ayrılıyor..biri ve en yaygın olanı insanların kesilip biçildiği filmler.diğeri de psikolojik gerilim temelinde yapılanlar.ben genelde ikinci filmleri tercih ediyorum.bu filmlerde beni ilgilendiren şey, insan doğasının karanlık mecraları.neler yapabileceğimizi görmek, neler hissedebileceğimizi ekran karşısında bile yaşamak beni bu filmlere çeken şeyler..yani aslında ben filmin içinde kaybolmaktan çok, bir araştırmacı gibi, normal koşullarda bize dehşet verici gelen şeylerin, bir insan elinden ve zihninden çıkışını ve sergilenişini izliyorum .

    1. says:

      Evet anladığım kadarıyla filmin içine girmeyip dışarda izleyici kalabildiğini söylüyorsun. Tahmin ettiğim gibi “bakalım şimdi neler hayal edebilmişler, ne becerebilmişler” düşüncesi içinde seyrediyorsun. İşte ben de tam olarak bunu nasıl yapabildiğini merak ediyorum 🙂

  2. orlando says:

    🙂
    bu benim için her zaman çok kolay oldu..çocukken çok anlam veremezdim.gençlik yıllarımda da “acaba ben android miyim?” falan derdim.duygular – ner nevi- söz konusu olduğunda, çok dışarda kalabiliyorum..duvar gibi, robot gibi:)bunun iki açıklaması olabilir gibi geliyor bana.hiçkimseyle gerçek anlamda ilgili değilim, yada olup biten şeylerin , hele ki bunlar duygularla alakalı ise, o insandaki işleyişi ilgilendiriyor beni..

    1. says:

      Yani “duygu zırhın” var, öyle mi? Bu demektir ki istediğin zaman bazı durumlar ve kişiler için konrtollü olarak zırhını çıkarıyorsun. Bu durumda yaşamı ve insan kardeşlerimizin deneyimlerini anlayabilmek için sadece zihnini kullanıyorsun, çünkü sana bi tek o kalmış gibi mi oluyor? Peki yürekle anlaşılmayan bi şey bizim gerçek bilgimiz haline dönüşebilir mi?
      (Tamamen saçmalıyo olabilirim, gerçekten merak ettiğim için soruyorum)

  3. orlando says:

    kesinlikle bu şekilde de bakılabilir, ki zaman zaman benzer değerlendirmeleri ben de yaptım kendim için.ama son bir kaç yıldır farkettiğim birşey var..belki hep vardı ama farketmem ancak son dönemlerde oldu diye düşünüyorum..ben deneyimleri duygu hallerini izleyerek değilde, sezgisel olarak algılayabiliyorum.o ruh halinin nasıl birşey olduğu konusunda içsel bir bilgim oluşabiliyor.bu nasıl oluyor, gerçekte tam da söylediğim gibi mi oluyor bundan ben de emin değilim.:)

  4. orlando says:

    “duygu hallerini izleyerek değil de”, demişim ama bu eksik biraz..elbette duygu halleri bir rehber oluyor ama ben o duygu haliyle empati kurmaya gerek duymadan, o duygunun arkasında çalışan mekanizmayı “hissedebiliyorum.” ya da öyle sanıyorum:)

    1. says:

      Harika, çok kullanışlı bişey o halde. Senden öğrenmeye çalışmam lazım 🙂

  5. Turan says:

    Gerilim filmleri ile empati kurabildigimizde bizleri sunni sekilde tehlikede oldugumuzu ve adrenalin salintisina yol acip tehlike aninda yapilmasi gereken seyleri yaptirmaya yariyor galiba. Yani kontrollü sekilde sicak odamizda otururken heyacan yasiyoruz. Tehlikeden korunmak icin gerekli olan salgilarimiz insanlik tarihinin baslangicindan beri mevcuttur. Insanoglunun su anda cogu tehlikleri yok etmesi ile kendimizi kontrollü sekilde tehlikeye sokuyoruz. Bu da bize yasiyor duygusu veriyor galiba. Yanliz bu duygularla sürekli oynanmasi duygusuzluga da yol acabiliyor, ayni heyecani yasamak icin daha da dozaci yüksek gerilim filmleri izleniyor. Ayni alkoliklerin alkole alisip da ayni dozaci alabilmek icin cok daha icmeleri gibi.

  6. film izle says:

    duygu hallerini izleyerek değil de”, demişim ama bu eksik biraz..elbette duygu halleri bir rehber oluyor ama ben o duygu haliyle empati kurmaya gerek duymadan, o duygunun arkasında çalışan mekanizmayı “hissedebiliyorum.” ya da öyle sanıyorum:) Şu yoruma bayıldım ya :q

  7. says:

    Dozaj konusunda hep bi hassasiyetim olmuştur. Daha çok zevk,daha çok bişey için miktar artışının çare olmadığını hatta ters etki yaratacağını düşünüyorum.
    Sebebi de basit, her şeye alışabilen ve uyumlanabilen bi yapımız var 🙂

  8. says:

    … [Trackback]…

    […] Find More Informations here: sibelatasoy.com/?p=3316 […]…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir