Zihnin ölümü bilgeliğin doğumudur

 

Soran: Gerçek olanı görmek nedir?

Maharaj: Gerçeği görmek diye bişey yoktur. Kim neyi görecek? Siz ancak gerçek olabilirsiniz – ki zaten o’sunuz. Sorun sadece zihinseldir. Sahte düşünceleri terk edin, bu yeter. Doğru fikirlere ihtiyaç yok. Çünkü doğru fikir yoktur.

S: Öyleyse neden gerçeği aramaya teşvik ediliyoruz?

M: Zihnin amaca ihtiyacı vardır. Gerçek olmayandan kendini kurtarması için karşılığında ona bişey vaadedilir. Gerçekte bir amaca ihtiyaç yoktur. Sahte olandan kurtulmak başlı başına yeterince iyidir, bir ödül istemez. Bu tıpkı temiz olmak gibidir- kendi kendinin ödülüdür bu.

S: Kendini-biliş bir ödül değil midir?

M: Kendini-bilişin ödülü kişisel ben’den kurtuluştur. Siz bilen’i bilemezsiniz; çünkü bilen sizsiniz. Biliş olgusu bileni kanıtlar. Başka kanıta ihtiyacınız yoktur. Bilinen’in bileni bilinebilir değildir. Tıpkı ışığın ancak renklerin içinde bilinebildiği gibi, bilen de bilginin içinde bilinir.

S: Bilen ile bildiği, onlar bir midir, iki mi?

M: Onlar her ikisidirler. Bilen tezahür etmemiş olan, bilinen ise tezahür etmiş olandır. Bilinen daima devinim halindedir, değişir, kendine ait bir şekli, bir yerleşim yeri yoktur. Bilen ise tüm bilginin değişmez destekleyicisidir. Birinin diğerine ihtiyacı vardır, fakat gerçek ötededir. Gnani (bilen) bilinemez, çünkü bilinecek bir kişi yoktur. Nasıl evren herşeyi içerdiği için onun hakkında hiçbişey söyleyemezsiniz, bir gnani hakkında da hiçbişey söyleyemezsiniz; çünkü o hereydir ama belli hiçbişey değildir. Bir resim asmak için bir çengele ihtiyacınız vardır. Bir şeyin yerini saptamak için uzaya ihtiyacınız vardır, bir olayı yerleştirmek için zamana ihtiyacınız vardır; ama zamansız ve uzaysız olan, tüm yaklaşımlara meydan okur. O herşeyi idrak edilebilir kılar ama kendisi idrak ötesidir –bakınız Oyun/kandırış kuramı: https://sibelatasoy.com/?p=187 – Zihin, kendi ötesinde olanı bilemez; fakat zihin , onun ötesinde olanca bilinir. Gnani ne ölüm tanır ne de doğum; mevcut olmak ya da olmamak onun için aynıdır.

S: Bedeniniz öldüğünde siz kalırsınız.

M: Hiçbişey ölmez. Beden sadece imgelenmiştir. Öyle bişey yoktur.

S: Ama çevrenizdekiler için ölmüş olacaksınız. Bedeniniz çiçeklerle örtülecek, sonra yakılacak ve küller savrulacak. Bu, bizim deneyimimiz olacak. Sizinki ne olacak?

M: Zaman sona erecek. Buna Büyük Ölüm denir, zamanın ölümü.

S: Bu, evren ve onun içerdikleri son bulacak demek midir?

M: Evren sizin kişisel deneyiminizdir. O nasıl etkilenebilir? Siz iki saat konferans vermiş olabilirsiniz, bittiğinde o nereye gitmiştir? Zaman durmuştur, o vardı ama artık yok. Bir konuşma hayatından sonraki sessizlik ile bir sessizlik hayatından sonraki sessizlik aynı sessizliktir. Ölümsüzlük, “Ben-im” duygusundan kurtuluştur. Fakat o sönüş, tükeniş değildir. Zihnin ölümü bilgeliğin (hikmetin) doğuşudur.

S: Yani kişi gider, sadece tanık kalır.

M: “Ben-im” olmayınca, “tanık benim” diyecek kim kalır? Zamansızlık (sonsuzluk) halinde sığınılacak bir benlik yoktur. Bağımlılık cesareti yok eder. Veren herzaman vermeye hazırdır. Alan ortada yoktur. Özgürlük demek, herşeyi gitmesine bırakmak, koyvermek, talep etmemek demektir. İnsanlar her şeyi elden bırakmaya pek razı değildir. Bilmezler ki sonlu olan sonsuz olanın bedelidir. Fakat gerçek vazgeçiş, terk edilecek bieyin bulunmadığını; çünkü size ait hiçbir şeyin zaten bulunmadığını idrak ediştedir. Bu derin uyku gibidir; uykuya daldığınız zaman yatağınızdan vazgeçmezsiniz- sadece onu unutursunuz.

Sri Nisargadatta Maharaj

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir