Zihin günah keçisi değil

“Zihin asla Tanrı’yı kavrayamaz. Böylece zihnin yaptığı şudur; onu anlayabilmek için Tanrı’yı kendi dışına yerleştirir. Onu cennete ya da başka bir yere yerleştirir. Onu dışarda bir yere yerleştirir ki analiz edebilsin ve parçalara ayırabilsin ve anlamaya çalışabilsin” Adamus
Bu gayet normaldir çünkü ilk prensip İKE bize iç rüyanın dışa yansıdığını ve algımızın derinliği oranında bize görünür olduğunu söyler.
Birden ikiye (içten dışa) geçmek Tanrının kendisini bilmesi için gereklidir.
Normal olmayan ise, bizim bu durumu unutmuş olmamızdır!
Unuttuk mu? Unutturulduk mu? Kötü niyetliler, şeytan vesaire tartışmaları insanlığın büyük trajedisidir çünkü sorumluluğu %100 almayı göz ardı ederek, unutuşu perçinler.
Lütfen bunu gözden geçirin sevgili pireshamanlar, zihni günah keçisi yapmakla bi yere varılmaz 🙂

Her şeyin içinde ortak bir bilincin varlığı hem kendi deneyim ve gözlemlerim hem de pek çeşitli sistem ve ustaların çıkarımlarından aşikar oluyor diyebilirim. İfade etmesi biraz zor oluyor çünkü etkileşimlerin yönünü tartışmakla kafamızı karıştırıyoruz biraz. 
Evrenin, insanı doğurmak için bir çabası var mı sorusu da bu yorumun bir bölümünü oluşturuyor, Bu soru, Einstein’ı da karışıklığa iten temel bir sorunun başka bir versiyonu; yani Tanrı zar atıyor mu? Einstein zar atmadığını düşünüyordu, şimdi bazılarımız da zar atıyor diyor! Bence ikisi de doğru. Benim şu andaki düşüncem bu iki karşıt görünen aksiyonun birbirini tamamlar biçimde birarada iş görüyor olduğu şekilde. Burada insan hedefinden ziyade bilincin genişlemesine dair bir rasgelelik sistemi var, çeşitliliği ve tesadüfiliğin oluşturacağı maksimum bilinç artışını öngören bir azmettiricilik 🙂

 Turan arkadaşımız şöyle izah ediyor: Sibel, cok dogru söylüyorsun. Rastgele aslinda tam rastgele degil ki. Nedeni cok basit. Bu deterministik kaosa benziyor. Ne kadar her sicramanin yönü bilinmese bile doga kanunlari geregi yapilabilecek hareket sinirsiz degil. Yer cekimi, manyetik alan,elektiriksel akim kisitlayan unsurlardandir. Bu nedenle her atom, her atom ile reaksiyonda bulunmuyor. Zannedildigi gibi hersey sinirsiz kaos degil, ayni zamanda sinirsiz dizayn edilms de degil. Bir birlesim bir sonraki birlesimin nasil olabilecegini sinirliyor. Yani doga bir yaptigi seyi unutmuyor, sürekli üstüne ekliyor. Bu nedenle sinapslar her yasayan cali var. Bir defa “iyi” gelmis seyler sürekli kullaniliyor. Yoksa her defasinda yeni bulus olmasi gerekiyordu. 
Evet “iyi” gelmis seyler sürekli kullaniliyor, çünkü bunlar düzen oluşturuyorlar ancak sistem bunların da yıkılmasını aynı tesadüfilik ya da kaos içinde yıkılmalarını ve yeni bir şeye dönüşmelerini garanti ediyor! Maddenin hallerinin (ki şu anki bilimimizle henüz tespit edemediğimiz halleri olabileceğini de varsayıyorum) birbiriyle etkileşim ve dönüşümleri sonsuz bir olasılık içinde yüzüyor. Bütün bunları anlamaya çalışırken şu anki kelime dağarcığımızla bir değer atfettiğimiz SOYUT kelimesinin içeriği ve işlemlerinin yabana atılması bilimimizi yüzeysel kalmaya iter. Bu konuda dikkatinizi çekmek isterim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir