Zekânın mizahla görünen incelikli yüzü

“Son demlerin bizi kıskıvrak boğuntuya getirdiği ülke ahvalinin psikolojisi en iyi tanımla koyu gri( siyah demeye dilim varmıyor 🙂  Darbedar hale savrulmadan bir öncesi de açık griydi sanki. O zamanda okuduğum Sibel Atasoy’un kitabı o grilikte ışınlı şavkımalar yaratmıştı içimde. 2037’nin Türkiye’sini de içinde barındıran çok boyutlu bir kurgusu var, aynı zamanda bir bilim-kurgu. Dedim ki için için, yahu tabii ki böyle ışıklı bir gelecek bu kafalarımızın içinde oluşabilmeli, gerçek dediğimiz realite zaten bilim alanında da muğlak bir yere savruldu kuarklarla ama bizim kafamızın içindeki rasyonel akıllı mahkumiyet , bu kitaba kendi açılışımızla kalkabilir, umutlu kurgulara açılabilir, kendimizin de dirimli kurguları kurmamızı sağlayabilir ve gerçekliği silkeleyebilir. Bu yaklaşım belki uzak açılı bir yarar üstüne kurulu ki ben o uzağı yakın gibi düşünüyorum, ama en kötü ihtimalle ruhumuza ve hapise girmiş vizyonumuza devrimci umutkâr bir nefes aldırabilir. Üstelik de bir ağaçla iç içe geçivererek yutulmuş bir adamın gizemli ölümünün peşinden de çok boyutlu, merakla kovalanan bir yolculuğa da çıkarıyor insanı. Ayrıca fizik dünyasının kuantum alanına ilgi duyanlar için de çok zevkli bir okuma oluyor, zekânın mizahla görünen incelikli yüzü de benim edebiyat metinlerinde zevkimin debisini arttıran bir yön. Ben Lemurya dünyasına kadar bizi sürükleyecek olan diğer bölümleri de merakla bekliyorum, ama bunu bir-iki kez daha okurum tahminen 🙂 Teşekkürler Sibel Atasoy, dünyanı bize böyle açtığın için..”

ilaveten; Kızkardeşim okurken demişti ‘abla ben PO köylerinde yaşamak istiyorum’ diye :))
Aslında be de bu kitabın okuyanlarla birlikte bir vortex yaratacağını düşünüyorum. Aslında sayımız az değil, heyulaya direnen rasyonel akıl ruhun pusulasını kilitliyor, korkuya eğilimliyiz çıkamıyoruz kolayca, bunu ben kendimden biliyorum ‘ sen işini kış tut, yaz çıkarsa bahtına’ diyerek büyütülmüş bir temkin abidesi olarak çok zorlandım dengeyi kurmakta , halâ zorlanıyorum. Gece de ben düşündüm, dedim ki herkes 2037 yi kursa kafasında neler yakıştırır bu tarihe? Beylik savaşlar parçalanmaların dışında bir şey düşünebilme yetimiz kaldı mı acaba bu topraklarda? Bence bu yetiyi dürtüklemeliyiz, en karanlık tabloda bile 13. yy olduğu gibi bir ıhlara vadisi kurulabilir.

Suzan Çal -11.08.2016

Sibel Atasoy Hayatta kalma dürtüsünden kurtulmak kolay değil (tüm korkularımızın beslendiği kaynak da bu zaten). Şu an Arthur clark’ın çok güzel bir kitabından uyarlanan childhood’s End dizini izliyorum, dinsel mitler bana çok uzak olduğu halde etkileniyorum. Bir robotun canlanması ne denli zorsa bizim de hayatta kalma dürtüsünden özgürleşmemiz o denli zor fakat imkansız değil.

Suzan Çal İşte tam da bu … İnsan kendi programını kendi ormanına kendi yerleştirdiği ekmek kırıntılarına gömdüğü yazılımı hatırlayarak hackliyor :))) İçerideki cadı hem korkumuzu hem hevesimizi besliyor, onu da sinaps ağıyla yakalayıp cizirdatıyoruz tahminen :)))Çok deli saçması gibi oldu ama, zaten kendi hakkımda tersini de iddia edemeyeceğim 🙂 Çocuksu bilincin masalsılığını seviyorum, çocukları sağlam masallar kurtarır gibi geliyor bana…Zaten korkmayan yola çıkmazmış, annemin dediği gibi ‘ hem korkar hem sarkar’ türünün bir kimsesiyim, ama korku denen şeyin gölgeliğinin de içine girdikçe yavaş yavaş yok olduğunun da tanığı oldum denebilir, illüzyon oluşuna ancak onunla yaklaşabildim..

Sibel Atasoy Tamamen katılıyorum. Her zaman hatırlattığım şu üçlemeyi bir okusan, neden bütünlüğümüzün sadece minicik bir kısmının aydınlıkta yani bilincinde olduğumuzu ama çoğunun bilincimizin dışında çalışmakta olduğunu ve bunun bir eksiklikle alakası olmadığını basitçe görürsün. İnsan olmayı öğrendiğimiz-(0-6 yaşında yüklenen ana program) için bütünlüğümüzün büyük kısmının kuantum dolaşıklık içinde yaptığı şeyleri bizim minik aydınlığımız kabul etmez, kabul etmek ne kelime, dilini yutar! https://en.wikipedia.org/wiki/His_Dark_Materials

1 Yorum

  1. Sevgili Suzan, sen hatırlatınca bu gece yattığımda PO köylerine gittim yine, çok özlemişim, öyle hoş bir duyguydu ki   Bu arada Lemurya’nın ana ilkeleri ile tanıştık biz zaten Serap sayesinde, tabi ancak onun anladığıyla sınırlıydık ama yine de senin gibi insanlık tarihine ve bilincine ilgi gösteren bir çok başka kaynaktan yararlanmış okurlar, acemi Serap’ın anlayabildiklerinin üzerine yeni anlayışlar koyabilecek ve çerçeveyi derinliğine büyütebilecekler. Yani aslında Laniakea okuyucusu Lemurya ile doğrudan bir karşılaşma yaşıyor bu ilk yolculukta 🙂
    Bu değerli yorumun için teşekkür ediyorum, Aloha

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir