Yaşayan’ın anıları-5

Öncesi için Tıklayınız

Günaydınnn Frekanslarımmm, güneş gibi parlayasınız, parlayalım. Ne harika bir gün değil mi? Bu gece uzun uzun uyudum, rüyalar gördüm. Bunların birisinde dünyamızı gördüm (dışardan) şahane çok açık sarı ipek bir kurdele ile hediye paketi gibi sarılmıştı. Özellikle fiyongu öyle şirindi ki! Ben bu görünüşünü çok sevdim ve içimden dedim ki: “dünya kime hediye olarak hazırlanmış acaba?” hepinize mucukslar ve görebileceğinizi umduğum en şirin gülümseyişimi sunuyorum. (Y)

**

Doğmadan iki ay kadar önce bi latin müziği çılgınlığı gelmişti bilinmeyen anneme. Doğrusu bundan şikayetim yoktu. Ha bire dans edip durdu, ben de bi oraya bi iburaya çalkalandım , güzeldi 🙂 Doğduktan soonra ise bakımımdan sorumlu annişim latin müziğine devamm etti ama dört gün önce benim bundan zevk almamaya başladığımı fark etti, radyodan öylesine bi frekans seçti, tepkilerimi ölçtü. Ne yalan söyleyeyim bu frekans şu an bana daha iyi geldi, çok hareketli çok gürültülü ama benim hoşuma gidiyo. Anniş de şaşırarak beni izliyor.

**

Hava çok güzel, annişim beni boğazda gezmeye götürecekmiş. Beykoza kadar gidelim, boğazı görüp hissetmen önemli dedi. 🙂 Bize yollarda katılmak isteyen olursa yazsın buraya. (Y)

**

Önce Beylerbeyine epeyce yürüdük, anniş beni göğsüne eşyaları da sırtına bağlamıştı. Hep sırt çantası kullanır zaten. Benim için süperdi ama o birazcık yoruldu ağırlıktan sanırım. Çok da terledik. Sonra Beylerbeyinden bi otobüse bindik hemen oturabildik. Yol boyunca her şey harikaydı ama ben acıktım. Annişim yanına yiyecek almadığını fark ederek çok üzüldü çünkü beni asla aç bırakmayacağına söz vermişti. Ben ona durumu anladığımı söylesem de suçluluk duymaya başladı ve Kandilli diye bi yerde indik. Hemen indiğimiz yerdeki bi dükkana girip, buralarda esnafın nerden yemek yediğini sordu (esnafın yediği yerler iyi olurmuş),onlar da söyledi. Yakındı zaten, hemen gittik ve harika bi şekilde karnımızı doyurduk. Ben zaten kokuları anlıyorum, eğer koku güzelse her bi şey yolunda demektir. Sonra ordan çıktık deniz kenarına geldik, rüzgar vardı ve annişim oradaki muhtarlığa girip az rüzgarlı sigara içecek bi yer var mı diye sordu. Muhtar çok tatlı bi teyze, hemen önündeki masaya bizi buyur etti ve bize çay ısmarladı.

Bana önümüzdeki denizin iki kıtayı birbirinden ayırdığını ve renginin mavi olduğunu anlattı. Kuşların isimlerini ve denizde giden şeyleri açıkladı. Ben ise ona buranın mavi filan değil, iki ana enerjinin kesiştiği yer olduğunu ve bu sebeple tamamen nötr olduğunu açıklamaya çalıştım. Örneğin burası nötr olduğu için ancak tanrılık frekansların buralarda gezinebileceğini diğerlerinin çatışamadıkları için burayı tercih edemiyeceğini de ekledim. Anlayıp anlamadığını bilemiyorum. Şimdi o çayını ve sigarasını içiyor, bense muhteşem sesleri, ısı farklarını ve kokuları dinliyorum. İkimiz de mutluyuz. Sanırım az sonra Beykoza doğru yola çıkacakmışız.

Annişim şimdi resmimizi çekti, ben de güzel çıkmış mıyım?

Annişimin beni boğaza götürdüğü ilk gün. Kanlıca’da muhtarın önünde oturduğumuz masada.Bu benim ilk fotoğrafım. Anniş yana çekildiği için ben sağda hayal meyal görülebiliyorum (sizin gözlerinize bazı mavi çizgiler gibi gelebilirmiş (bu açıklamayı anniş yaptırdı!)

Güneş geçmeden yolumuza devam etmemiz gerekiyomuş, şimdi muhtar teyzeye teşekkür edip yeniden bi vasıta bulacağız. Heyooooo dünyayı çok seviyorummmm.

Bu kez adının dolmuş olduunu öğrendiğim ama dolmamışsa binebildiğin bi araca bindik. Süper yollardan geççtik, bi o yanaaa bi bu yanaaa devrilir gibi yata yata Beykoza geldik. Annişimin çişi gelmişti, benim için sorun yok salıp gidiyorum. Neyse bi cami tarif ettiler önce oraya uğradık. Kapıda 50 krş yazıyordu ama ne girerken ne de çıkarken kimse yoktu. Annişimm bırakıp gidecekti fakat ben ona belki tahsilatı tanrı yapıyodur diye hatırlattım. O da hemen dönüp camekanın önüne elli krş bıraktı. Bu annişimle giderek daha iyi iletişim kuruyoruz. Şimdi nötr bölgenin kıyısına oturduk. Annişim bi çay söyledi, ben sizinle lak lak yapıyorum işte. Annişin biraz beli ağrımış. Ona belki beni biraz da diğer anniş babişlere devretmesi gerekeceğini söyledim. Olabilir dedi ama senin vıdı vıdılarını faceden akıtmana aracı olabilecek ve evin içinde sigara içmeyen bi anniş/babiş olması lazım dedi.

Neyse bu konuya ben karışamam tabi, büyüklerim bilir. Ben şimdi size bu şahane nötr bölgenin(Annişe göre boğazın, ki dünyanın en güzel yeri diyo) bi fotosunu çekiyorum.

Burada her yer balık kokuyo, çiğinden pişmişine kadar her skalayı duyabiliyorum. Anniş keşke burda yeseydik diye tasalanacaktı ama hemen vaz geçti çünkü acıktığımız an yemiştik ve harikaydı. Önümüzde irili ufaklı motorlar var bunlarla balık avlanırmış. Bazılarının üzerinde benim bambaşka bi yerden tanıdığım annişimin ağ dediği şeyler var. Üzerlerinde korsana benzer bazı amcalar o ağlarla boğuşuyorlar. Çok komik geldi bu bana.

Bazı hayvanlar gördük onların isimlerini öğrendim. Örneğin bi sürü köpek gördük hepsi uyuyordu. Çeşit çeşit kuşlar gördük hepsinin frekansları farklı, sesleri de çok farklı. Bi de kediler var, hepsi maşallah cin gibi uyanıklar. Pembe palto giymiş küçük bi insan var burda, bisiklete biniyor. Annişim onun abla olduunu söyledi. Onunla saçma sapan konuştu bana göre çünkü aslında konuşmaya ihtiyacı yoktu.

Ellerim dondu. Annişim hohlayıp ısıtmaya çalışıyo. Galiba artık dönüş yoluna geçmeliymişiz çünkü yolumuz hayli uzunmuş.

Beş saatte boğazı boydan boya geçip döndük ve bu bize sadece yirmi liraya malolmuş (Vasıtalar, yemeğimiz, çay ve kahvelerimiz) annişin dediğine göre. Döner dönmez sıcak çikolatalı süt, pötibör bisküvisi ve muz yedik. Biraz ısındık. Anniş şimdi biraz dinleniyor. Benim için harika bir gün oldu, o kadar çok şey gördüm ve duydum ki, bunları nasıl hatırlayacağım bi daha bilemiyorum. En sevdiklerimse o çok uzun boylu dev canlılardı, düzensiz bi sürü kolları yukarı doğru uzanan. Bazılarının kolları yeşildi ama bazılarının ki değil. O rengin ismini bilmiyorum. Şahaserdiler hepsi beni gördü ve tek tek selamladı. Onlar beni nerden tanıyo olabilirler bilmiyorum.  Annişe bu geziyi her gün yapalım dedim, o da bi gün de karşı kıyıyı gezdireceğim sana dedi. Sanırım tam anlaşamadık, olsun farketmez çok mutluyum.

Bu 20 lira dün oraya buraya düşen yeşil kağıt mıydı ne!

Az önce bizim evde büyük bi olay oldu! Şu aralar en hoşuma giden kelimeyi sesli olarak söylemeyi başardım: cörk! (Jerk) anlamını bildiğim yoktu ama annişim düşüp bayılınca hoş bi şey olmadığını anladım. Meğerse pislik ya da ahmak gibi bişeymiş. Ne yapayım yani çok tatlı bi müzikalitesi var. Annişim bu çok ayıp dedi ama yine de 15 günlük bi bebeğin konuşmaya başlaması onu dumura uğrattığı için gözlerinde sevinç pırıltısı görmekteyim. Ve bunu seviyoruuummm.

1 Yorum

  1. […] Yaşayan’ın anıları-5 […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir