Yaratıcılık ve OYUN

Oyun, merakın eğlenmek üzere yönlendirilişidir ve kişilerin yaratılarının başında bir ömür boyu bekçilik etmelerini yadsıyarak var olur. sa

Bir insan herhangi bir şey yaratmadığı zaman depresif olur. Endişe, vesvese içinde olur. Üzgün olur. Kafesin içinde tutsak kalmış bir hayvan gibi olur. Bu nedenle, ben sizden herhangi bir şey yaratmaya başlamanızı isteyeceğim. Herhangi bir şey, ne olursa” Diyordu Adamus, tamamen katılıyorum.

Can sıkıntısı, yeni bir boyuta geçmek için alt yapı oluyor. Ve herhangi bi şey öğrenmek sonra onu uygulamak, herhangi YENİ bir şey yapmak alışkanlığın rutinini kırıyor. Tabi bunu denemek için sürprizlerden hoşlanıyor, şaşırmaktan besleniyor olmalısınız. Bu işlem çok boyutlu bir yapı bana göre.

  • Yaratıma katkıda bulunmak için sonsuz potansiyelle çevriliyiz.

Potansiyeller gözle görülemiyor, belki çok gizliden gizliye bir sezgi olabiliyor bazılarımızda örneğin benim gibi dalak otoritesi kullananlar (ki çok nadir) bu hissi bileceklerdir. Fakat potansiyelleri göremesek hatta sezemesek dahi oradadırlar ve ancak denemeye cesaret ettiğinizde ortaya çıkıyorlar. Eğer mükemmeliyetçi biriyseniz ve denediğiniz alanda bu arka plan yetisi aktif değilse hemen yeni ve başka bir deneyime atlayabilirsiniz ya da eğer mükemmeliyetçi bi yapınız yoksa ve  oyun ve eğlenmek gibi bakabiliyorsanız yaratımlarınıza -benim resim oyunları gibi- bu durumda evren tüm varlığını size açmış demektir, seç beğen al, yarat, oyna, sevin, şaşır, geç, git.

İlham nedir peki, içerden mi dışardan mı gelir?

Dışarı ve içeri izafidir bilirsiniz, isimleri sıfatları ve zamirleri kaldır her şey BİR olur. Bu durumda ilham denen şeyin “bütünlüğümüzden” geldiği aşikar. İlham, mevcut bilgi ve kabullerinden olmayan bambaşka bi şeyin içine dolduğu anlara verilen bir isim. O öylece kişide aralık bi kapı yakalayıverdi mi oradan sana lıkırlıkır akmaya başlar, bunu yakalayabilmek için ( sonradan hatırlayabilmek için sabitlemek) çok atik ve donanımlı olmak lazım. Çünkü bu akış bi süre sonra başladığı gibi aniden kesilir. Ve eğer bişeyler yakalayamadıysan rüya gibi geri geri çekilerek parmaklarının ucundan kaçar, geride bir şeyin sebepsiz bi şeyin sevinci kalır, bi süre sonra o da kaçar. Bazı insanlarda ilham kanalı doğuştan açıktır (8-1 kanalı), benimki gibi ve bunların çoğu bazı sanat dallarıyla, falcılık, kahinlik, kuramcılık ya da felsefeyle uğraşabilirlerse paçayı kurtarırlar, bu dallardan birini veya bikaçını kullanamayan 8-1’lerin psikolojik sorunlar yaşayabiliyor olduklarına şaşmam doğrusu! Çünkü bu açıkça ve net biçimde ikili bi hayat sürdürmektir.

Bi şeyleri oyun maksadıyla yaratıyorken ne kadar bilinçsiz olduğuma her seferinde şaşırıyorum; çünkü yaratı ortaya çıktığında bana çok yabancı görünüyor, belki bi annenin doğurduğu bebek kucağına verildiği anda hissettiği şeydir bu! Öyle bir şaşkınlık durumudur bi süre aptal aptal bakınırsınona ve sonra çılgın bi merak duyar insan ortaya çıkan bu yaratı neler diyor, şimdi bunun bana verdiği mesaj nedir diye. Bunu ben hem çocuğumda hem kitaplarımda hem de resim oyunlarım vs tüm yaratılarımda hissederim.

İnsanın kendisini donatması ile ilgili önerim ise akan ilhamı derli toplu saklamak/paylaşmak için öğrenmemiz gereken çok çeşitli lisanlardır. Örneğin resimle ifade deceksem o konuda bazı donanımlar elde etmiş olmalıyım, ya da yazarak veya konuşarak, program yazarak, beste yaparak ifade edeceksem bu konuda ortak lisana hakim olmalıyım demektir. Aksi takdirde “bu saklama gayretim- abuk subukluğa dönüşür ve işte bunun sonucunda çevremdeki dünya benim normal olmadığıma karar verir ve etiketler. Bu etiketi bir kez yedikten sonra durumu düzeltmek herhalde çok zor olmalı. Ben bu zorluğu yaşamaktansa önden ve plansız şekilde kişiye zevk verebilecek ifade yollarını öğrenmelerini öneririm.

Belirgin bir konuda ilerlemek için ilhamın olmadığı anlarda da o konuyu dünya çapında izlemek ve donanımını artırmak gerekir, bu uğraş hiç bi işe yaramasa da tıpkı rüyaların, onu analiz etmeye başladığında coşup taşması gibi sana akan ilhamı da bollaştırıp netleşmesine sebep oluyor. Büyük teoriler ancak bu şekilde inşa edilebilir.

Örneğin benim Oyun Kuramı, bir gecede ilhamla yazılmıştır. Velakin onun öncsinde otuz küsür yıl beklentisizce öğrenmiş olduğum -çünkü ne işe yarayacakları belirsizdi,çevremdekileri hayrete düşürürdü- birçok farklı ifade lisanı ve terminolojiler olmasaydı böylesine etkileyici olabilir miydi?

İlham kanalı açık bir çok kişinin kendini ifade yolları geliştirilmediği için büyük sorunlar yaşadığına şahit oldum. İnsanın, varoluşu itibariyle anlam arayışında ve paylaşım zeminli olduğundan, bunu gerçekleştiremediğinde depresyonun değişik derecelerine sürüklenmesi doğaldır. Bu insanların bir kısmı hayata küsmüşlerdi bir kısmı insanlara ve dünyaya öfke ve nefret kusuyorlardı çünkü değerlerinin anlaşılmadığını görüyorlardı. Haklıdırlar ancak bir insanın ilham kanalından akanları eğer o ifade edemiyorsa (ya da bazen saklarlar özellikle; çünkü çalınmasından(!) korkarlar) biz nasıl anlayalım? Bir de şu var; İlhamla gelenler bizim malımız mıdır ki çalınmasını dert edelim! Sonuç olarak yaratım süreci komplike ve hayat boyu bir işlemdir diyebiliriz galiba 🙂

“İletken olmak gerek…Yalıtkan olanlar zorlanır ve zorlarlar…” Diyor bir arkadaşımız.
Doğrudur ancak: Yalıtkanlık, iletkenliğin farkında olmak için lisanın dualitik yapısından çıkmıştır ve bütün insanlar olguyu fark edene kadar da işlevini sürdürecektir. Kaçınılmaz bir durum bu, herkes en mükemmel konumunda işlevini gerçekleştiriyor. Sonsuz enerjiyle temas etmeyi dileyenlerin belki kendilerinin bile farkında olmadığı bir çok farklı niyetleri olduğunu biliriz. Her bir kişi isteği değil gizli niyeti uyarınca baht edinir. İletken her kişi tüm zerrelerince “emin” olmadıkça dünya-sın-da yalıtkanlar olacaktır.

Peki ilham ne zaman akar? Tuhaftır, gencecik tıfıl bir kızken koca koca adamlar beni millerce yola götürürlerdi, dolaşmış ve çözülemeyen şeyleri bulmam için! Ben buna hiç anlam veremezdim çünkü yaptığım bişey yoktu, sorunu önüme koyduklarında yalnızca boş boş bakıyordum ve derhal sapmanın olduğu yere parmağımı basıyordum! Bana göre tesadüftü o zamanlar bu yaptığım. O kadar çok sorun çözdürdüler ki bana kendimi bilmediğim zamanlarda şaşarsınız.

Sanırım bu durumda cevap: Boş boş bakmaktır! Ben hep çok çalışkandım hala öyleyim, günde onaltı saat çalışıyorum. Boş boş baktığım üç dakikada gelenleri ifade edip paylaşmak için otuz saat çalışmam gerekiyor yine de o üç dakikanın hakkını veremiyorum, hep kaçanlar oluyor, üstelik kaçırmadıklarımı da bana aktığı kadar estetik aktaramadığımın hüznü oluyor. Fakat buna takılmıyorum, kendimi eğlenmeye ve oyuna ikna ettim.

*

Birleşik Alan kullanımı nedir, oyunlar,yaratıcılık ve uydurukçuluk üzerine Yeşimle Halikarnas Radyosunda yaptığımız canlı sohbeti dinlemek isteyenler  bu adresten ulaşabilirler:
http://www.youtube.com/watch?v=bzaHw86gBgQ&feature=youtu.be

5 Yorumlar

  1. Turan says:

    Cok güzel bir yazi olmus.

    1. says:

      sorularınla katkı yaptığın içindir 🙂

  2. Turan says:

    Belki de su söyledigin sözlerden dolayi olabilir:

    “Dikkat ettim de oyun, ancak birbirine aşağı yukarı denk insanlar arasında oynandığı zaman yukarıda anlattığım durumlar ve duygular ortaya çıkıyor.”

    Ben kendimi sana denk zannetmiyorum ama en azindan söylediklerini anlamaya calisiyorum.

    1. says:

      Senin kadar şaşmaz zihinsel yapıda birinin beni çoktan terk etmesi gerekirdi 🙂

  3. Turan says:

    Yine abartmissin :-))

    Ben dagin karsisinda bir karinca gibiyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir