What Remains, 4 bölümlük kısa bir İngiliz polisiye dizisi. Ardı ardına izleyince dört saatlik bir maraton oluyor. Agatha Christin’in modernize edilmişi gibi bir tat bıraktı. Gerçekten çok güzeldi. İngilizlerin dizi ve filmlerde güzel kadın yakışıklı erkek tasasına düşmeden sıradan insanlara benzer oyuncular, fakat çok iyi oyuncular kullanmaları hep dikkatimi çeker. Acaba bunun sebebi nedir diye düşünürüm, belki de kendilerine çok güveniyorlar. Diyaloglar mimikler her şey doğal. Ah bir de şu tuhaf aksana evrilmeselerdi 🙂
Bu hikayede tam da Agatha stilinde önce bir bir suçlandırılan sonra tekrar bir bir boşaltılan, ana olaya bağlı ve bağımsız gelişen dramları izliyoruz, senarist de çok iyi, ser verip sır vermiyor. Eski bir ev, dört saat boyunca gıcırdayan tahtalar, ingiliz tuhaflıkları ve aşırı şiddet olmayışı da etkin oluyor tabi.
*
Alejandro Jodorowsky’nin El Topo filmiyle başladım.
Bu filmi kitabını okumadan önce izlemiş olsaydım, hele kova görünümlü uzman akrep olup henüz boğanın çaylak sularına bile varmadığı çok gençlik yıllarında yaptığını bilmeseydim, en fazla on dakikasını izlerdim
🙂Bakalım 3 sene sonra holly Mountain’da bir şeyler belirginleşmeye başlamış mı?
Holly Mountain kesinlikle daha olgunlaşmış bir ifade ama ben Alehandrodan daha iyisini bekliyorum. Sıra La danza de la realidad filminde sanırım epeyce yakın bir tarihte 2013 de gösterime girmiş. Arkası yarınn…
Bütün günüm Alejandro ile geçti, öğleye kadar kitabını (Psiko-Büyü) okudum, öğleden sonra El Topo ve Holly Mauntain filmlerini izledim, bugünlük bu kadar, yarın kısmetse yakın tarihe gelirim, sanırım son filmi La danza de la realidad…
Not: Özellikle kuzey ay düğümü Boğa olan kovaların tanışması gereken bir şahsiyet
Önceki 2 filminden sonra oldukça yakın tarihli, 2013 yılında yönettiği bu filmle, bilinçaltından, rüyalardan bu gerçekliğe anlaşılabilir şeyler getirebilmeyi başarıyor Alejandro. Kendisinin akrep güney düğümü iki saatlik filmin her karesinde seçilebiliyor. Çarpıcı sahneler var. kendi küçüklüğüne dair bir çeşit biyografik film de denilebilir ama bana göre tam bir psiko drama, psiko büyü performansı olarak işlev görüyor. Filmdeki baba kendini yüksek ideallere bağlı zanneden bir rol (Alejandro’nun gerçek babası) ve film -geri planda onun şifası için bir performans- onun kendi içindeki Stalin’i Şilinin diktatörünü bulup onları yakmasıyla bitiyor denebilir. Diktatörlük rol modelini en çok eleştirenlerin onu kendi içlerinde bulacakları gün kaçınılmazdır. Bu şifaya olanak veren olaylar hep simgeler yoluyla açıklanıyor filmde, özellikle annenin tüm film boyunca SADECE şarkı yoluyla konuşması ve şamanik yöntemleri buna hiç bir isim koymadan doğası gereği önermesi ve uygulatmasını çok beğendim.
View Comments