Tepegöz ve Basat-2-isim verme

Konu başı: Bakınız

Bu nedenle olusturulan kurmaca düzlemde Oğuz kavminin hanı Aruz Koca’nın henüz bebek olan küçük oğlu göç sırasında düsürülmekte ve bir arslan tarafından götürülerek beslendiği söylenmektedir.

Bunun birbiriyle sıkı sıkıya ilintili iki nedeninin olduğu düsünülebilir.
İlk olarak, yukarıda sözü edilen siyasal ortamda topluluğun ihtiyaç duyduğu güçlü, kuvvetli, çelik iradeli ve disiplinli, kısaca “alp tipi” insan yetistirilmesinin mümkün olmadığı bir toplum resmi çizilerek bir yandan
ihtiyacın önemine öte yandan böylesi bir toplumun fertlerinin bu tür özellikleri artık tasımadığı fikrini olusturarak toplumsal yapının bu yönüyle çürümeye basladığına vurgu yapılmakta;

ikinci olarak ise, ki bizce daha önemli olanı, böylesi bir insanın, insandan olma-doğma özelliğinin yanında, ancak doğal bir mekanda, yani, tabiatın içinde, ve o doğal bütünlüğün özelliklerini yitirmemis parçaları olan insanlar –burada arslan- tarafından yetistirilebileceği fikridir.
Anlatmanın bir sonraki asamasında, doğal bir mekânda yetistirilen ve arslanın özellikleriyle de bütünlesmis bu “yarı insan” ile Oğuz kavminin bulusması sağlanmaktadır.
“…Oğuz yine eyyam ile gelüp yurdına kondı. Oguz Hanun ılkçısı gelüp haber getürdi, aydur:
Hanum sazdan bir arslan çıkar, at urur, apul apul yorıyısı adam kibi, at basuban kan sömürür. Aruz aydur: Hanum ürkdügümüz vaktın düsen menüm oğlançuğumdur belki didi. Bigler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldurup oğlanı tutdılar. Aruz oğlanı alup ivine getürdi. Sadılık ittiler, yime içme oldı…”

Bununla beraber, bu “yarı insan” varlık ile toplum yasamı arasında olabilecek çeliskilerin anlatıldığı olay kurgusu ile yine kurmaca bir düzlemde, bu “yarı insan” olan varlığın bu “yarım”, “tamamlanmamıs insan” kimliği sorgulamaya açılmakta ve sorun-çözüm tekniği kullanılarak, okuyucu,sorunun akılcı çözümüne doğru yönlendirilmektedir.
“…Amma, oğlanı ne kadar getürdiler ise turmadı, girü aslan yatağına vardı…” (Ergin, 1997: 207)
Ne kadar geri getirseniz de yine aslan yatağına kaçan bu “yarı insan” varlığın “İnsan”olabilmesinin bir kosulu da, kendisinin “evrenin bilinci insan olduğu” bilgisinin ona verilmesi; bir baska deyisle, “farkındalığının farkına varması”nı sağlamaktır. (Zaman zaman söz ettiğimiz durum burada aynen görülüyor: insanın, toplumun bir ferdi yapılması-buna standart dünya üyeliği de diyebiliriz- 0-6 yaş arasında çocuğa bakan kişi tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu öyküde aslanın dünyasının üyesi olmuş çocuğun, ordan kurtulsa bile topluma uydurulamadığı, yani bilinen-alışık oldukları insan yapılamadığı açıkça belli edilmiştir.)

Bunun için, vakit kaybedilmez ve Dedem Korkut çağrılır.
Geri tutup getürdiler, Dedem Korkut geldi aydur: Oğlanum sen insansın, hayvan-ile musahib olmagıl, gel yahsı at bin, yahsı yiğitler-ile es yort didi.” (Ergin, 1997: 207)
Türk kültür tarihinde “Pirlerin Piri” olarak da ifade edilen Dedem Korkut, mitin mekânı Oğuz dünyasında “ulu kisi” kültünün temsilcisidir. Dedem Korkut, Oğuz’un koruyucusu, ozanı, “bilge kisi”si, yani, şamanı olarak, her sorunu çözebilme gücüne sahip, maddi gücün manevi güçle bütünlestiği, bir “ulu insan”dır.

Korkut Ata’ya danısmadan bir is yapamayan Oğuz kavminin, burada da Dedem Korkut’a basvurmalarının nedeni, hem yukarıda sözü edilen, sorun çözebilme yetisine sahip bir bilge kisi olmasından hem de diğer anlatmalarda da sözü geçen ve gelenekte varolan “ad koyma” törenlerinde bir
ulu kisinin bir çesit kutsaması da denilebilecek olgu, ama bizce “bilgisinin aktarılması” olgusudur.
Böylelikle Dedem Korkut’un;
“…adun Basat olsun, adunı men virdüm yasunı Allah virsün..” (Ergin, 1997: 207)
diyerek ad verdiği insan, varlık tabakalarının üstünde bir kisiliğe, burada, bizce, “alp tipi” insanla “bilge tipi” insan karısımı bir insan olmaya, aday bir kimlikle bize sunulmaktadır.
Anlatıcı, Oğuz illerinin “ulu kisi”si olan Dedem Korkut’un, «Türkmence “Beset” olarak bilinen ve “insanlığı cehaletten, vahsetten kurtarmak” anlamında olan» (Sarıyev, 2000: 318) “Basat” adını verdiği “aday insan” olgusuyla birlikte bizleri zamanlar üstü bir olasılığa; “insanlığı cehaletten, vahsetten kurtarma”nın gerekliliğinin ortaya çıkabileceği bir olay örgüsüne doğru yönlendirir. (İsim verme, öylesine bilinçsizce yapa geldiğimiz bi iş değildir, İsim, bilinen gerçekliğe bağlanmayı, CC öğretisindeki deyimiyle TONAL’in oluşturulabilmesinin birinci ve olmazsa olmaz şartıdır. Eski uygarlıkların bu konunun önemine dair farkındalığı olduğunu sanıyorum.)

İste, “asil aday”önüne getirilecek olan bu “sorun çözme” pratiğinden “alplik ve bilgelik” bütünselliğiyle basarılı olarak çıktıktan sonra “insan” kimliğine kavusacaktır. Bize göre, anlatmada gönderme yapılan ve yukarıda kısaca değindiğimiz “asil aday”lık olgusu ise, Basat’ın genetik yapısıyla ilgilidir. Böylesi bir pratik için, “alp” ve “bilge” kisiliğin yanında gerekli
bir diğer unsur da, “insan babadan olmak ve insan anadan doğmak” tır.
-“Asıl (=soy, öz, kök) azmaz, süt kokmaz; kokarsa kaymak kokar, aslında ayran var.”(Aksoy,
1988: 155)
-“Asil ile tas tası; bedasıl(=soysuz) ile yeme ası.” (Aksoy, 1988: 155)

Atasözleriyle de ifade edilebilecek bu “asalet” olgusunun, anlatmanın kurgusu içindeki önemi, ilerleyen kısımlar da giderek netlesecektir.
Anlatmanın ilerleyen kısmında sözünü ettiğimiz bu “sorun çözme pratiği”ne uygun ve Oğuz kavminin geleceğini tehdit eder nitelikte problemin yaratılması için gerekli hareket ve olay kurgusu planlanmaktadır.
Bunun için, birey olarak, “yozlasan”, “kendisine ve toplumsal değerlere yabancılasan insan” ve mekân olarak da, Türk kültür hayatının ve değerlerinin simgesel bir mekânı olarak “Uzun Pınar” adı verilen kutsal bir yer seçilmistir.

devam edecek-bakınız

Sedat Tamay-çalışmanın tümü‘dan alıntılanmakta

2 Yorumlar

  1. […] Tepegöz ve Basat-2-isim verme […]

  2. […] devam edecek-Tıklayınız […]

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir