?>
Yeni Dünyalar-Duygu out DUYU in
esinti / 19 Kasım 2011

Diyorsunuz ki, “Bu kadar aydınlanmış olsaydım, borsanın yarın ne yapacağını tam olarak bilirdim.” Doğrusu aydınlanmış bir insan borsanın ne yapacağını umursamaz. Aydınlanmış bir insan gerçekten başka birinin düşüncelerini okumayı umursamaz, çünkü tüm düşüncelerin yüzde 95’i çöptür. Aydınlanmış bir insan aslında temelde hiç (bir şeyi) umursamaz, Şimdi ânında olmaktan mutlak bir sevinç duyar.(Adamus) ** Eski Enerji, eski dinazor kemikleri, sizin kemikleriniz. Benzin falan alırken bunu hiç düşünüyor musunuz – “Bu benim kemiklerim, başka bir yaşamdan!” Bununla mı süreceksiniz arabayı? Aaah! Veçhelerinizin sizi sevmemelerine hiç şaşmamalı! (İlginçtir bu konuyu ikibuçuk sene önce bi şiirimde gündeme getirmişim, önemli bir konu: https://sibelatasoy.com/?p=1718 ) Şu anki eğitim zihinsel aktivitelere odaklanıyor, çok, çok zihinsel. Elinizi bir kitabın üzerine koyarak ve onun özünü hissederek, oturup da kitabı yutmaktan çok daha fazlasını öğrenirsiniz, gerçekten. Ona gömülürseniz, okur, hisseder, gözlerinizle görür, zihninizden geçmesine izin verir, ama aynı zamanda katılımcı olursanız, gerçekten çok şey öğrenebilirsiniz. Gerçek öğrenme budur. (Adamus) ** Duyularla duyguları ayrıştırabildiğimiz ölçüde savaşçılık yeteneğimiz ortaya çıkar. ** Duygular, kişiliğimiz oluşturulurken 0-6 yaş arasında şekillenir. Daha sonraları da toplumsal hipnoz araçları ile yönetilir. İnsanlar bunun farkında olmaz. Zihin (dolayısı ile inorganik varlıklar, uçucular), duyguları manipüle ederek, insanı özgürleşme yolundan tali yollara saptırır ve enerjisini mühim miktarda çarçur ettirir. Bize…

Üç GÖLGE, zihin, bir sonuç
Felsefe ve Kuantum / 23 Eylül 2011

Gölge’lerden ilki Toltec’lerin gördüğü ve yorumladığı şeklidir. Önce ona göz atalım: https://sibelatasoy.com/?p=2659 Biraz sarsılmış olabilirsiniz, belki de dokunmadı, herneyse… İkinci Gölge tanımı İbn Arabi’nin islam merkezli görüşüdür: https://sibelatasoy.com/?p=4301 Herhalde kendi -mevcut-kültürümüze yakın bir ifade olduğu için daha anlaşılabilir ve yumuşak bir anlatım olduğuna siz de katılırsınız. Üçüncü gölge tanımı da Gustav Jung’dan, ona da bir göz atalım: https://sibelatasoy.com/?p=5358 Daha önceki iki gölge tanımını okumamış olsanız Jung’un sistemi belki bu denli anlaşılabilir olmazdı değil mi? Sanırım geçen yıl yazdığım Eski ve Yeni Dünya üzerine düşün pratikleri başlıklı uzunca makaleyi uygun bi zamanda okumak lazım. SONUÇ: Siz de eminim bütün bunlardan ve deneyimlerinizden kendi sonucunuza varacaksınız. Benimki çok kısa ve net: Gölgeyi reddeden, ya kendini ya da ışığı  reddetmiş olur. Çünkü her ikisinden birinin bile yokluğu gölgeyi ortadan kaldırır. Sonra ne olur? Tasavvuf ehli ve spiritüel izdeşleri kendini reddet, ışığa dön diyor. Çağdaş bakış kendinden başkası yalan, yaşadığın kar diyor. Don Juan, Gölgenin seni sömürmesine izin vermemek için gerekli disiplini öğren diyor. Arabi ise, gölgeyle ışık arasında “bir bilen” -ve giderek bilmesi gereken- sonsuz bir bilincin amaçlandığını söylüyor. Fizik ise, bütün bu gölge hikayeleri basitçe iki kutupluluğun göstergesidir diyor. Jung ve psikoloji de, Gölgenin egoya paralel geliştiğini söylerken, her ikisinin aynı anda…

İkilem ve yine seçim
YENİ DÜNYA / 01 Eylül 2011

Mevcudiyetinizi, bilincinizi hissetmek, onunla oyuncul olmak için mükemmel bir soru, aynı ikileme düşeceksiniz: Onu uyduruyor musunuz yoksa gerçek mi? Onu burada küçük bir oyun olarak mı kuruyorsunuz, yoksa gerçekten olan bir şey mi? Bunun yanıtı, neyi seçiyorsunuz’dur. Neyi seçiyorsunuz? Onun gerçek olmasını mı seçiyorsunuz, yoksa zihnin o uyduruluyormuş gibi davranmasını mı seçiyorsunuz? O kararı, o seçimi, yalnızca saf bilincin, ve sizin, farkındalığınızın, ve sadece sizin yapabileceğiniz nokta (yer) budur. O seçim kafadan ya da bedenden gelmez. Sizden gelir. Onun gerçek olması için kendinize izin verecek misiniz? Diyeceğim ki, şu anda her birinizin gerçekten yüzleştiği en büyük sorun budur. Siz az çok şu… hemen ucundasınız – güzel bir ev edinmenin ucunda, farkındalık edinmenin ucunda, her ikisine de sahip olmanın ucunda – ve sonra duruyorsunuz, ve zihin devreye girerek diyor ki, “Bu gerçek mi?” Zihin savunma rolüne bürünüyor, ve zihin ayrıca o eski değersiz kasetleri de çalıyor, o eski programlanmaları. İşte o noktada sizin, mevcudiyetinizin, bilincinizin öne çıkıp, “Zihin, bundan sonrasını ben ele alıyorum. Bundan sonrasını ben ele alıyorum” demesi gerekiyor. Bu tür meydan okumalardan herhangi biriyle karşılaştığınızda ve doğru seçimi yapıyor musunuz, doğru şeyi yapıyor musunuz, doğru işin peşinde misiniz diye ya da benzer şeyleri merak ettiğinizde, bu belli bir korku,…

Zihnin Ötesi
YENİ DÜNYA / 29 Ağustos 2011

Enerji savaşının insanlığın çoğu için gerçekte meydana geldiği yer, zihindir. Zihin. O ille de büyük savaş meydanlarında olmuyor; zihinde oluyor. İnsanlık, içinde bulunduğu, uzun zamandır içinde bulunduğu zihinsellik çağından çıktığı muazzam bir evrimden geçiyor. Gerçi (süre) tartışılır, ama nereden baksanız 800 ila 2.000 yıldır çok zihinsel bir dönemdeydi. Bunun ötesine geçiyor, ve kendi kişisel deneyiminizden bildiğiniz gibi, bu zorlu (bir süreçtir). Kendi zihninden nasıl çıkarsın? Zihnin, enerjiyi kontrol eden ve yöneten ve tüketen o şeyin, muazzam miktarlarda enerji talep eden ve tüketen o birimin, zihnin ötesine nasıl geçersiniz? Bedenin değil, zihnin. Kitle bilinci şu anda bundan geçiyor. Öyle hemen durulmayacak, ama er ya da geç kitle bilinci zihnin ötesine evrimleşecek. Siz bunu şu anda yapıyorsunuz. Bir süredir yapıyordunuz. Zihnin ötesine girdiğinizde… zihnin ötesinde ne var? Zihnin ötesinde ne var? Bağıra çağıra söyleyin. Farkındalık ve bilinç hepsi zihnin ötesindedir. Sezgi. Artık şeyler hakkında düşünmeniz gerekmez, onları sadece bilirsiniz. Artık denemeniz ya da gayret etmeniz gerekmez. Şimdi, bununla kastettiğim, şeyleri anlamaya çalışmaktan vazgeçmenizdir. Şeyleri organize edip planlamaktan vazgeçin. Gayret etmekten vazgeçin. Şimdi, bu, yataktan çıkmayacaksınız anlamına gelmiyor, tabii istemiyorsanız başka. Ama ona karşı itmekten vazgeçin. Şu zihinsel eylemi (aktiviteyi) durdurun. Dırdır eden o kuşku içinize girdiğinde, beyin enerjisi tüketimi devreye girdiğinde, o…

Eski ve Yeni Dünya üzerine düşün pratikleri
Felsefe ve Kuantum , YENİ DÜNYA / 24 Ağustos 2010

Eski ve yeni Dünya enerjisinden, insanlardan, çalışan sistemlerden bahsedeceğim gerçi bu zor bir iş; çünkü Dualitik ve üçlü (geçmiş-gelecek-şimdi) zaman olgusuna sahip bir lisan kullanacağım. Bu durum yazılı ifadeyi nerdeyse imkânsız kılıyor. Konuşurken de aynı lisana mahkûmuz ancak bazı avantajlarımız var; kelimeyi sarf ederken içine üflediğimiz parıltı -bunu duyabilenler için- söz konusu engeli aşmamızı sağlıyor. Yine de deneyeceğim. Eski Dünya’da(ED) çalışan kanunlar, kabuller ve gerçekleri yadsımak adına bir çabam yok, nasıl ki Kuantum Kuramı Newton kanunlarının yanlış olduğunu göstermiyorsa, Yeni Dünya (YD) için söyleyeceklerimiz de eskisini dışlamıyor, onları içeriyor. Şimdi moda haline gelen “kapsama alanı” sözcüklerini altı yıl önce “Oyun Kuramını” yazarken sık sık kullanmıştım. İçerme/kapsama kelimelerine çok iş düşüyor, bu kelimeleri özümsemeden YD hakkında değil konuşabilmek, düşünebilmek bile mümkün değil. Özellikle yazının icadından bu yana insan üzerinde fevkalade büyük öneme sahip olan “zihin” olgusu YD’da önemini yitiriyor; çünkü hazırlıklar tamamlandı, şimdi uygulama zamanındayız. Bu aynen sınava hazırlanmak gibiydi, yeterli süremiz vardı, gece gündüz çalıştık, öğrendik. Bazılarımız ezber yaptı, diğerleri anlamaya çalıştı. Netice itibariyle öğrencilere tavsiye edilen, sınavdan önceki gece ve sabahında artık çalışmayı bırakmak, sakinleşmek ve kendine güvenmektir. Bu sebepledir ki, dünyanın her yanında, her çeşit isim altında; ibadet, meditasyon, gevşeme, yoga, nefes gibi zihni (iç konuşmayı) devre dışı…

Eski/Yeni Dünya -7
Felsefe ve Kuantum , YENİ DÜNYA / 02 Şubat 2010

Gelelim bu işlerin sanal bellek ve Yeni Dünya ile ilişkisine. Sanırım “zihin”, insanın alt merkezlerden üst merkezlere geçiş yapabilmesini sağlamak üzere bir geçiş aracı olarak tasarlanmıştı. Sadece alt merkezlerle çalışan insan, içgüdüleri vasıtasıyla yapıp eden olduğuna göre, böyle devam etmek onda bir gelişme (en azından mühimsenecek oranda) ortaya çıkaramayacaktı. Kişiye “ne yapmakta” olduğunu göreceği bir ekran gerekiyordu. Tıpkı videoya alma ve onu TV ekranında izleme diyebiliriz bu işleve. İnsanın gerçekte ne yaptığını anlayabilmesi için yaşadığı sahneleri farklı zamanlarda tekrar tekrar gözden geçirmesi son derece yararlı. Bu işlem örneğin Castaneda öğretisinde “özetleme” başlığı altında ele alınmış ve önemi de yeterince vurgulanmıştır. İşte zihin insanda “tekrar yaşama, gözden geçirme” işlevini gerçekleştirecekken, televizyon işlevi görmeye başladı, yani tek yönlü iletişim şeklinde kısıtlanmış oldu. Hatta öylesine bir sapmayla kendini görmeyi engelleyici bir organ haline geldi! Ömrünü televizyon başında geçiren insanların bari TV kapalıyken siyah ekranda kendi yansımasını görmesini ummaktan öte bir çare kalmadı sanırım. Oysa zihin, kişiye içinde kendinin olduğu sahneleri göstermek suretiyle, o piyesteki dışsallaştırılmış rolü,  yeniden içeriye almasını sağlayacaktı. Biraz daha açacak olursak, kişi kendi oynadığı piyesi seyirci koltuğundan izleyerek, olayı daha geniş açılardan değerlendirebileceği eşi bulunmaz bir fırsat yakalayacaktı. Dışta olan içtedir kabulünden hareketle son yıllarda TVnin tahtını sallayan internet ekranı,…

Eski/Yeni Dünya-5
YENİ DÜNYA / 29 Ocak 2010

Burada yeniden sanal ve gerçek bellek terimlerine dönmek istiyorum. Hatırlanacağı gibi zihni sanal bellek olarak betimlemiştim, o halde gerçek bellek nedir sorusuna cevap arayalım. Gerçek belleğin genlerimizin içinde olduğunu sanırım hepimiz biliyoruz ama bu konuda bence en şık açıklamayı Stiegler yapmış, onun da araştırmacı Gourhan’dan esinlendiği söyleniyor. “Stiegler’e göre üç tür bellek var: Genetik bellek, merkezi sinir sistemi belleği (epigenetik) ve tekno-lojik bellek (dil ve tekniğin kendini genetik olmayan nesnede dışsallaştırması).” Sanırım O, benim sanal bellek olarak tabir ettiğim şeye tekno-lojik bellek diyor ve sanal olana geçişimizi de şöyle izah ediyor: “Ölümlülüğümüzün farkına varmamız bizi arşivler oluşturmaya, anımsama ve depolama teknolojileri yaratmaya zorladı. Kendimizin ve deneyimlerimizin izlerini, diğer insanların ve çocuklarımızın belleklerine bıraktık ama bir yandan da yazı, obje ve eser olarak, duvarların üzerine, halılara, bilgisayar ekranlarına, dil ve kültür halinde yansıttık. Öldüğümüzde izimiz kalsın diye.” Böylece insan, kendini anlamak ve bilmek için belleğini dışa aktardı ki bu insanın dışsallaşma dönemi oldu, buna teknolojik dönem de diyebiliriz. Stiegler’in bu yorumunda “dış” fiziki gerçeklikleri gösteriyor gibi olsa da bunun gölgesi de zihinlerimizde sanal olarak mevcut. Bu işlemin Tanrıya öykünme olduğunu sanırım herkes görebiliyordur. Hani Tanrı da kendini bilmek istemişti ya! Evreni yaratarak kendini dışsallaştırmıştı. Onun yarattığı insan evladının da aynı yolu…

Yeni Enerji ve Zihin
YENİ DÜNYA / 05 Ekim 2009

Ustalık (Yüksek lisans) eğitimi 1′ e devam: Kendi deneyimime, ve aynı zamanda sizlerle çok yoğun bir biçimde çalışmama dayanarak söyleyebileceğim tek şey, bu Yeni Enerjinin – onun çok, çok güçlü olduğudur. O çok, çok saftır. Zihninizi darmadağın etmenin yoluna sahiptir, diyeceğim. O zihinle pek bağdaşmaz. Bunu tam olarak anladık.  Ve ona baktığım zaman, zihninizle pek bağdaşmaması da bana çok mantıklı, ya da doğal geliyor. Sizin zihniniz bir Eski Enerji aracıdır. Tekrarlıyorum, biz bu Şaudlarda zihinle ilgili uzun uzadıya konuştuk, ama zihniniz titreşimsel enerjiyi alıp onun kalıplarıyla çok dikkatlice çalışmıştır. Zihniniz bunda kalıplaşmıştır. Yeni Enerji zihinle hiç bağdaşmaz. Zorluklardan biri de, zihninizden çıkacak kadar kendinize güvenmek olacaktır. Ve işte bu, binlerce ve binlerce yıl boyunca Gizem Okulları’nda ve birlikte gerçekleştirdiğimiz çalışmalarda konuştuğumuz tanrısal prensiplere gireceğimiz noktadır. İnsan zihnini aşacağız; tanrısal zihine dalacağız. O farklı iş görür. Yargı kullanmaz, ve sizin analiz dediğinizi kullanmaz, ve düz mantık ya da hiyerarşik mantık kullanmaz. Tanrısal zihin merhametli, onurlandırıcı, basit bir sistemdir, oysa insan zihni çok karmaşık olmaya yatkındır. Kendi karmaşıklığından gurur duyar. Akıllı insanlar çok karmaşık insanlar olmaktan hoşlanır, ama er ya da geç çok ruhsuz, sıradan, çok etkisiz insanlar olurlar. Böylece size burada, kabul ettiğiniz üzere, tanrısal zeka ile, tanrısal zihin ile, adına…

Zihin Kontrolü mü?
Blog / 30 Mart 2009

Kötü anıları silen ilaç geliştirildi Hollanda’nın Amsterdam Üniversitesi’nden bilim adamları, insan hafızasındaki acı ve korku veren, kötü anıları silen bir ilaç geliştirdiğini açıkladı. AA Güncelleme: 16:56 TSİ 20 Şubat 2009 Cuma LONDRA – İngiltere’de yayımlanan Daily Mail gazetesinin haberine göre, bilim adamları geliştirdikleri ilacın özellikle kötü olayların ardından ortaya çıkabilen “travma sonrası stres bozukluğu”nun tedavisinde olumlu etki yaratabileceğini düşünüyor. Hollandalı bilim adamları, kötü anıların genellikle kalp hastalarında kullanılan “beta bloke edici” ilaçlarla silinebildiğini öne sürüyor. Hayvanlar üzerinde yapılan denemelerde, ilacın beyindeki kötü anıların canlanma mekanizmasına müdahale edebildiği görüldü. İlaç daha sonra 60 kadın ve erkek denek üzerinde denenirken, bu kişilere gösterilen fotoğraflarla önce hafızalarında rahatsızlık verici anılar oluşturuldu, sonra da bu anıların aynı fotoğraflar gösterilerek canlandırılmasına çalışıldı. Deneklerin bir bölümüne ilacın kullandırıldığını, diğer gruba ise placebo verildiğini belirten uzmanlar, ilacı kullanan grubun korku uyandıran fotoğraflar karşısında az tepki verdiğini, diğer grubun tepkilerinin ise daha güçlü olduğunu belirtti. Bir gün sonra ilaç kullandırılan deneklerin ilacın etkisinden çıkmalarından sonra aynı teste tekrar tabi tutuldukları, yine ilacı kullanan grubun, placebo kullanana göre çok daha zayıf tepki verdiği tespit edildi. Bilim adamları, bu testler sonucunda ilacın kötü ve ürkütücü anıları silmekte etkili olduğu sonucuna vardı. Bilim adamlarına göre ilaç kötü anının yeniden canlanmasını önlüyor…