Nihayet hafta-başı ve lakin yılbaşından önce, Bir Kadını Öldürmek romanımın üçüncü baskısı yeni kapağı ile satışa sunuldu. Darısı diğer bulunmayan kitaplarıma (onlar da sırada) . Bu kez kitabın içi de kapağı da bana ait oldu. (Kitap kapağı akrilik bir tablomdur) https://cinius.shop/product/bir-kadini-oldurmek/ Ve Trendyol’da satışa sunuldu. Önceki iki basımda yıllar içinde okuyucularımdan hayli yorum gelmişti, bunların bir kısmı bu web sitesinde okuyucu yorumları kategorisinde bulunabilir. Bazen başka şeyler ararken karşıma çıkıyor, beni gülümsetiyor, hem hüzünlendirici hem de sevindirici, hayatın ufak bir özeti gibi. Bu basımın bir okuyucusundan hayli duygusal bir mesaj aldım, yorumu henüz tamamlanmamış çünkü kitabı bitmesin diye yavaş okuyormuş. Ben de çok şaşırıp hayranlık duyduğumda öyle yaparım. Hepimiz de öyleyizdir sanırım, insanız ve güzel şeyler bitmesin isteriz. Şöyle; Size hayranlığım her satır da daha da artıyor Sibel Hanım Elimdeki kitap bir mucize Bir anahtar Çok ama çok kıymetli bir Varlıksınız Tüm kalbimle söylüyorum , tüm içtenliğimle… &&& Çok teşekkürler, size öyle geliyorsa bunun bir sebebi de sizsiniz. O kitap her okuyanla yeniden yazılır Her bölüm de hayatımdan bir bölüm bir Evre okuyorum Seçimlerim aynı , tepkilerim aynı &&& Bununla karşılaşabilmek için 18 sene gerekmiş. Kolay değil yüzleşmeler. 2004 te yazmıştım 2004 te kızımı kucağıma almıştım 18 yaşında inanılmaz tesadüfler…Öyle…
Önceki bölüm için tıklayınız Kundalini Dönüşümünün Nedeni Kundalini dönüşümü, beyin ve sinir sistemini bir ışık bedenine yeniden düzenlemekle ilgilidir. Kişiliğin yapısı yeni bir yapı lehine kaldırılır. Sanırım genişleyen ve geliştirilmiş bir sinir sistemi nedeniyle vücutta artan bir titreşim yaşıyorum. Bence verileri işlemek için kendini yansıtma kullanan bölünmüş beyin-beden ve zihni, kendini yansıtma aparatına ihtiyaç duymayan bir şekle değiştiriyor. Mevcut durumda insan beyninin ilkel olduğunu anlamak garip gelse de, eski organizasyon güzeldi, çünkü kendini yansıtma aparatı, bedenin ve zihnin arkasındaki yüksek benliği tanımamızı sağlar. Vücudum değiştikçe, sinir sisteminde her gün daha ince dallara doğru sonsuz genişleyen bir fraktal gibi yeni devreler yapılıyor. Milyarlarca yönde genişleyen sinir sistemi yollarının bir Labirenti gibidir. Cildimin dış tabakası değişirken, uyuşma, karıncalanma, kaşıntı hissediyorum. Daha derin bağdoku katmanları değiştiğinde, vücut daha elastik hissediliyor. Beyin değiştiğinde değişmiş bir bilinç halim var ve ses tonlamalarını duyuyorum, ışık çakmaları görüyorum. Bir enerji devresi güçlendirildiğinde veya ana sinir yolu boyunca oluşturulduğunda, her türlü sinir semptomu hissedilir. Kundalini dönüşümü devam ettikçe, duyularım daha keskin hale geldi ve sezgisel yeteneğim yükseldi. Sık sık üçüncü gözüm mesajlar duydu, vizyonları ve canlı hayaller vardı. Bu bilgi dönüşümde bana rehberlik etti. Omurgayı Yeniden İnşa Etmek Ve Vücudu Elastikleştirmek
Mars’a gitmenin sık sık konu edildiği şu günlerde AY’dan neden hiç bahsedilmiyor? *Resmi cevap soğuk savaş sonrası Nasa bütçesi çok kısıldı ve ayda da cazip bişey yok masraf anlamsız, amerikan halkı bu bütçenin ayrılmasını istemiyor. *Gayrı resmi cevap,aya sayısız kere gidiliyor ve orada neler yapıldığını Allah bilir. tabi bazı yüksek merciler de biliyor. Ay’da hem Dünyalılara ait hem de Alien’lere ait inceleme laboratuvarları bulunuyor ve bunların halka açıklanmaması karşılığında Alienler’den bazı teknik bilgiler alınıyor, son yirmi senede dünyada bu anlamda resmen teknik bilgi patlaması yaşanyor deniyor. *Bu arada bazı septiklere göre zaten aya hiç gidilmedi!. Gelelim Aya gidilmezken Marsa gidilmesi nasıl söz konusu oluyor sorusuna. Artık bu olası yolculukların maliyetlerini devletler karşılamayacak, küresel çapta büyük şirketler bu uçuşları kendi adlarına yapacaklar ve olası kolonilerin bizzat sahibi olacaklar. sa Sizler de fikirlerinizi yazarsanız sevinirim. * Biraz da küçük notlar: Önem sıramızı belirlemek hayatidir. Sınırlı bir ömre sahip olduğumuz bir gerçeklikte yaşarken aksi nasıl mümkün olur ki zaten? * Günlükten-2009 Yüksek ateşlerde bilincimi kaybetmediğim için çok ilginç gözlemlerim oluyor. (doğduğumdan beri sayısı belirsiz çok yüksek ateşim oldu) Herneyse, ateşin etkisi ya da bilmediğim bişey sonucu erk artışı olmuşsa ben de hep sözünü ettiğimiz bu şeyin belki de ucundan azıcığını yaşamış biri olarak…
Önceki 3.bölüm için tıklayınız Ölüm, bilinenden bilinmeyene AYRI olma algısından BİRLİK olasılığına geçiş yaptıgımız bir başlangıç inisiyasyonudur. Tüm ölümler, hayatın bize getirdiği armaganlardan vazgeçmemizi gerekturir. Parçalanma, şamanların inisiyasyon niteligindeki klasik deneyimidir. Anadolu mistizminde ÖLMEDEN ÖLMEK, Toltek bilgeliğinde geçmisın silinmesiyle bilinen dunyanin çökmesi, insan kalıbını yitirmek olarak ifade edilmiştir. Türk şamanlığındaki parçalanma ve şamanın yanlızlaşması konusu için tıklayınız Hawaili Kahuna Hale Makua’nın gözlemlerine göre; savaşçılığın pozitif kutupluluğu ikna, nagatif kutupluluğu ise zor kullanmaktır. Nagatif, kötü anlamında değildir, o da hayat derslerini öğrenmemizi sağlar fakat sıklıkla ZOR yolundan gidenlerin zarafet ve güzelliği kaybettikleri görülmektedir. Urban shaman konseptinde güzelce açıklanmıştır bu konu, tıklayınız Bizler çocuklarımızın hayata karşı tutku duymalarını istiyoruz. Onlara maddesel dünyada satın alabileceklerini aşan içsel zenginliği nasıl bulacaklarını öğretmek istiyoruz. Çocuklarımıza DOĞAnın güzelliğini ve bize hayat veren toprağı,havayı,suyu,güneşi ve ağacı nasıl onurlandıracaklarını öğretmek istiyoruz. Anneler başta olmak üzere bu küçük filizleri geleceği kurmak için duyarlı, barışçıl bireyler haline getirmenin sevinçli yollarını bulmak ve uygulamak hepimizin üzerine düşen mutlu bir sorumluluktur. İnsanlığın eski negatif kitle rüyasından uyanma olanağının, şimdi ve ilk kez mümkün olduğu pek çok yerli şamanın görüşüdür.
Önceki paylaşım, 2.blm için tıklayınız Şamanik sanatın müzikle birlikte iş gördüğü ve iyileşme için kullanıldığı tüm coğrafyalarda görülmüştür. Kumaşların (halı-kilim vs) dokunuşunda kullanılan renkli desenler aslında kumaşa işlenen İKAROlardır. İkaro, hemen tüm şamanik oluşumlarda “iyileştirici şarkı” olarak işlev gören bir kelime. Şamanlar, tıpkı müzisyenin notaları okuması gibi parmaklarını bu desenler üzerinde gezdirerek onları son derece güzel melodik bir sesle müzik formunda söyleyebilirler. Bu işlem yaptıkları şifa seansının önemli bir kısmıdır. İkarolar, bir kazağa ya da atkıya, hatta bir yemeğe bile işlenebilir! Bunu biliyor muydunuz? Bir İKARo örneği seçtim burada size: ikaro healing songs Kuna şamanları, hastalarin ruhunun kayıp parçalarınin bedene geri dönüşünü sağlamak için UCHO dedikleti bebeklerden yaparlardı. İkarolar gibi, ucholar gibi cesitli yontemlerle şifalanmak icin bizler de şamanik sanat çalışmaları yapabiliriz. Resim, çizim, oymacılık, iğ ile iplik eğirmek, seramik ya da taşlarla sanat aracılığı ile gizemle bağlantı kurabiliriz. Tüm bu uğraşları yaparken sevgi, barış, güzellik gibi sözcükleri söylemek duşünmek guzel parmaklarimızdan bu enerjilerin yaratılmasina katkida bulundugumuz objeye enerji olarak akar ve oraya yerleşir. Bu tamamiyle meditatif bir hal yaratır. Navajo yerlililerinin GÜZELLİKLER İÇİNDE YÜRÜ diye bir deyişi vardır. Tabi abrah kadabra sözünü de anımsatir bu yani KONUŞTUĞUM ŞEKİLDE YARATIRIM . Dağların zirvesindeki dumanın dağıldığı gibi Ruhumdaki her bir karanlık sis…
Önceki paylaşım, 1.blm için tıklayınız Bazı Aborjin kabilelerinde DADİRRİ denilen bir varoluş hali vardır; bunu DERİN DİNLEME olarak tercüme edebiliriz. Yaşlıbiraborjini olan Miriam Rose dadirriyi, hepimizin içinde uzanan derin kaynakla bağlantı kurmamızı sağlayan özel birnitelik olarak tanımlar. Kurulan bu bağlantı, dadirri ya da sessiz, sakin, dingin bir farkındalık halini gerektirir. Dadirri, barış ve huzur getirerek, uyum ve ahenk yaratarak, denge oluşturarak, nerede hastalık varsa orada sağlığı yeniden tesis eder. Bu videodan bizzat kendisinin sesinden dinleyebilirsiniz, tıklayınız Aborjinin sesini dinlerken ne hissettiniz (ingilizce bilin ya da bilmeyin önemli değil)? * Okyanusun ruhu Kanaloa; “büyük barış” anlamına geliyor ve o ALOHA’dır yani sevgi. * Doğa mistisizmi dahilinde DOĞA ile yani hayat-veren güçle doğrudan, kişi-ötesi bir bağlantı kurarız ve bu bağlantı ne tür bir yöntemle olursa olsun onun ruhunun canlı olduğunu hiç bir şüphe olmaksızın anlarız. Vizyonerler onu içkin ve dost bir varoluş şeklinde hissetmişlerdir. Özgün mistikler, bu muazzam tecrübenin uzay-zaman sürekliliği boyunca günümüze uzanan deneyimlerini fark etmemiz için boşluğa basamaklar döşemişlerdir. Bizler bilinçli farkındalığımızı genişletmemize imkan veren bir donanımla genetik olarak programlanmış durumdayız. Bu programın nasıl aktive edileceği ile ilgili pek çok şamanik bilgiyi öğreniyor, uyguluyoruz. Böylelikle doğa üzerinde egemenlik ve kontrol kurmaya çalışan batılı zihnimizi dayanak almaktansa doğamızdaki özgün zihnimiz ve…
Sadece geceleri değil, 24 saat içsel rüya görmekteyiz. Bunu gerçek anlamda kavrayabilsek, muhtemelen problemler problem olmaktan çıkacaktır, ona göre algılamaya çalışalım bu cümleyi. Belki inanması zor ancak rüya tüm zamanlarda var ve biz zaman zaman onları dinleriz, onlara ayarlanırız. Bu uyum, biz yetişkin ve çocukları şiirler, romanlar, hayali gezintiler için cesaretlendirir. Pasif rüyacılar onları akışına bırakır ve rüyalarla birlikte akarlar. Aktif rüyacılar ise yaratıcı fantezilerle bir bedel olmaksızın hayalperestliğe geçerler. Bu olaylar hep Kahiki’de (orta dünya) geçer ve 7 prensibin mantığı ile çalışırlar. Gündüz düşleri , ikinci dikkat seyahatlerinin bir çeşidinden bahsediliyor. Şimdiye kadar yazılmış hikayeler, romanlar,şiirler vb gündüz düşlerinin sonuçları olarak ortaya çıkmıştır. Pasif rüyacılar , rüyalarını birine anlatmak, paylaşmak , bundan bişey çıkartmak kaygısı duymadan rüyalarla akarak yaşarlar. Bunları bir formata dökenler mesela bu gündüz düşlerini şiir , roman yapanlar aktif rüyacıdırlar. Gündüz düşü, bir hayale dalıp gitmektir diye tanımlayabilriiz. Mevcut ortamını fikrini ve duygusunu kaybetmeden ( ki kaybedenler de olabilir), hayali belirlemeye çalışmadan içine dalınır. O dalınan yerden yani o sıradaki seyahatten bir takım şeyleri hatırlayıp geri getirilebilinir ya da hiç bişey hatırlanmayabilir. Sadece insanların değil canlı-cansız tüme varlıkların, her şeyin 24 saat rüya gördüğüne dair varsayımla işe başlıyoruz. Belirgin bir objeye, onun gördüğü rüyayı bilmek niyetiyle dikkatimizi…
https://www.youtube.com/watch?list=PLQsKUZpf5dzDol5yfN-2A7PBMR7GzqmRU&v=3cIuqt2yKds On şarkı yaklaşık 45 dakika sürüyor bu videoda. Ben dinlerken çok bariz bir gevşeme, neşelenme, umursamazlık, beklentisizlik gibi hisler duydum. Ayrıca daha ilk parçanın sonundan başlayarak çevremde, evimin binamın çevresinde su damlası gibi nötr bir baloncuk oluştu ve genişledi. Sanki sadece beni değil çevremdeki alanı da nötrleyen bir etkisi olduğunu hissettim. Eğer böyleyse bu videoyu dinlediğimiz her bir kişinin olduğu yerde armonik/huzur dolu bir adacık oluşuyor ve buna giren çıkan tüm insanlar -ne olduğunu bilmeseler bile- bu nötürlenmeden nasiplerini alıyorlar demektir. Çok hoş. Aloha *
Dün gece uyumadan önce birkaç gündür görüşemediğimiz en içten dostumla(güç hayvanım) buluşup hasret giderdik. Sonra kimin teklifiydi bilmiyorum benim Garden Tiki’ye (Kahikideki bahçem) gittik. Orada büyük bir sürprizle karşılaştık (aklımda fikimde yoktu), sevgili Paramahamsa Nithyananda bahçemizi ziyarete gelmişti. Bunun nasıl bir mutluluk olduğunu anlatamam. Onu elimizden geldiği şekilde ağırladık hatta yine epeydir ziyaret etmediğim ELF yerleşkesine gittik birlikte. Her gidişimde bambaşka oluyor onların yerleri, çok yaratıcı ve espritüel insanlar doğrusu. Bize yine o tuhaf ışık lokumlarından ikram ettiler. Bu kez herkes havada süzülüyordu, yerçekiminden sıkılıp onu kaldırmışlar bir süre sanırım. Harikaydı. Sonra üstat Nithyananda ve can dostumla birlikte okyanusun üzerinde gezindik ve nedense ani bir kararla Lemurya batığına gitmeye karar verdik. Okyanusun dibine doğru uzunca yol aldıktan sonra bizi yunuslar karşıladı. O derinlikte bunu beklemediğim için çok şaşırdım ve aynı anda inanılmaz bir ayma anı yaşadım, yunusların Lemuryan ruhlar olduğuna dair bir hatırlamaydı bu ve daha önce hiç böyle bir şey duyup okumamıştım. Uzun bir vizyon olduğu için şimdi hepsini yazamıyorum ama uykuya geçtikten sonra sabahaçok yakın son derece canlı bir rüya gördüm. Bu da beni son derece şaşırttı, şimdilik onu anlatmayacağım 🙂 Aloha İkinci seviye urban shaman eğitimi alan pireşamanlar, kendi garden tikilerine gidiyorlar mıdır acaba diye merak ettim?…
Dün gece uykuya dalmadan önce ki muhtemelen boyhood’un bölük pörçük sahneleri geçmekteydi aklımdan, rüya ve vizyon arası bir şey gördüm: Sanırım ölmüşüm ve birden kendimi bi sürü üniversite öğrencisi kıvamında insanın arasında buluyorum, bugün ölenleri karşılamak üzere verdikleri partiymiş bu! Elime bir kadeh tutuşturuyorlar, bahçe gibi bir yer ya da en azından açık alan çünkü büyük odunların yandığı bir ateş var. Herkes neşeli, coşkulu biri bana “nasıl değerlendirdin yaşarken gerçekliği? Örneğin gerçek olup olmadığına % üzerinden bir puan verebilir misin?” diye sordu. Şöyle özet halinde hayatımı düşündüm, galiba dedim 18 yaşına kadar hayat hakkında pek de gerçekmiş gibi düşünmüyordum, bir sorun olduğu açıktı! Ortalama %40 verebilirim gerçek olma ihtimaline.Sonraki yirmi yılda bu oran yükseldi çünkü can derdine düştüm herkes gibi ve apaçık sırıtan aksaklıkları görmezden geldim, hadi buna da ortalama %80 diyeyim. son yıllarda ise bu oran giderek düştü, %50 filan desem? tam emin değilim, daha sistematik değerlendirmem lazım dedim ciddiye alarak, zaten her şeyi ciddiye alıyorum belki de arkadaş sırf tatava yapıyordu, oysa ben resmen düşünüp değerlendirip ölçtüm! Neyse ardından “şu istatistiklere bakabilir miyim?” dedim düşünebiliyor musunuz beni! Tam kurtulmuşum sorduğum soruya bak, korkunç! tevekkeli değil üniversitede istatistik dersinden en yüksek notları almakla kalmaz, bir çok arkadaşımı da çalıştırıp…
Evet sarsıldım çünkü Nuh filmini izledim. Beni sarmayacagini dusunerek vizyona girdiginde seyretmemistim, ustelik Russell Crowe’u da severim. Neyse ve bu sozleri yazarken ayni anda seyretmekte oldugum I Origins filmindeki kiz şöyle dedi: “tanri rolunü oynamayi seviyorsun degil mi?” Galaksiler aşkına!! Onu tam ben soyleyecektim nuh’a ve kız repligimi aninda çaldi! Fakat burada dehset bi ironi var, o bunu bilim adami rolu oynayan kocasina diyordu, ben de peygamber rolu oynayan Russel/Nuha demek üzereydim. Hayir hayir her sey bu kadar eszamanlı olamaz, hem ne geregi var! Hayir hayir önceden bileyim, ya da ben yaptim oldu, hem ne fark eder 🙂 Yaratımın ikili doğası, varlık alemi, hiçlik alemi gibi birçok insanı düşündürmüş konular var. Bizler insan olarak sadece belirli aralıkları algılayabilenleriz ve bu limitler değişse , artsa azalsa bile algımız her daim varlık aleminde olur (Bakınız BKÖ ve oyun kuramı), bu sebeple konuya pratik değerler açısından yaklaşmak kafidir. Bu başlıktaki ana fikir, tanrı rolü oynamanın tehlikeli olduğuna dair fikir birliğine varıp, kardeş kardeş yasamaya gönüllü olmak 🙂 Ayrıca şu da var, henüz lineer düşünce sisteminden çıkamamışken, paralel gerçeklikleri, çok boyutluluğu, sonsuz sınırsız şimdiyi yaşamıyor ve sadece hayalini kurmak için debeleniyorken tanrı konusunu önümüze koymak resmen yeni doğmuş bebeğin önüne ispatlanması mümkün olmamış bir matematik…
“Eleştiri sadece stres yaratır. kendinizi mi başkalarını mı eleştirdiğiniz ya da eleştirildiğiniz KU’nuz açısından hiç fark etmez (kent şifacıları bunu çok iyi bilir). Bazıları yapıcı eleştiri hakkında ne düşünüyorsun diye sorar; hiç farketmez :))) yapıcı eleştiri normal eleştiri içine bir özür sokmaktan başka şey değilidir. Astım, alerji, çeşitli soğuk algınlıkları, baş ağrıları, artrit hep eleştiriye verilen tepkileridir. Aloha” Demiş idim ve doğal olarak birçok onaylayan ve bazı karşıt tepkiler oluştu (hepsi bana dair, bütünlüğümde yer alan şu an faal olmayan potansiyellerimden). İtiraz tepkilerinin ana fikri; peki yanlış olanı kötü olanı nasıl söyleyeceğiz şeklindeydi 🙂 Elestiri, sen yanlis yapiyorsun, kötü soyluyorsun vs şeklindedir. Tabi ki bunlari kabul etmemek, cekip gitmek ya da kendi yolunu, istegini soylemek herkesin hakkı. Elestiri bana gore tembelliktir. Algi noktasi tembelligi yerinden kalkip elestirdiginin acisina bir bakis atmak onun da hakli oldugunu gormeye yeter. Tabi bunun icin insanin 3.farkindalik duzeyine yani baglantisal duzeye gecebiliyor olmasi lazim. Eger bunu yapamiyorsa henuz olgunluk seviyesi buna yetmiyorsa, bari yuruyup gitmeli KUsunu minimum gerginlikte tutmaya calismali, hani ya sabir durumlari! Aslinda ne desem bosa konusma oluyor cunku hepsi bir olgunlasma sureci, bir masaldir gidiyor; mesele 7 prensibi hazmetmekte 🙂 Bi örnek vermek gerekirse; sabah belli bir konudaki insan birikimlerini aratıyordum google…
On yıl kadar önce yurt dışında olduğum bir süreçte beni çok etkileyen bir vizyon görmüştüm. Çok boyutlu bi anlamı olduğunu hissetmiştim, bazılarını o zaman anlamıştım, şimdi bazı anlamlarını daha anlayabildim sanıyorum. Vizyon şöyleydi: iki ucunda destek çengeli olan sanki metale benzeyen ince bir çubuğun üzerinde boşlukta çırılçıplak yatıyorum. İnanılmaz bir huzur, ancak tanrısal diyebileceğim bir saflık ve rahatlıkla yatıyorum. Bir süre bunun tadını çıkarıyorum. Sonra aklıma şu geliyor, “acaba ben bu çubuk üzerinde esir miyim, bi mahkumluk mu bu” diye. Bu düşünce gelince durumu test etmem gerekiyor, çubuğun üzerinden kalkmaya yelteniyorum, kolayca kalkıyorum ve o alttan ve üstten iki kıskaçlı çubuğu da dışardan görerek çevrede boşlukta biraz dolaşıyorum ve anlıyorum ki kesinlikle beni esir eden bişey söz konusu değil. Rahatlıyorum, e öyleyse madem bu rahatlıktan kendimi neden mahrum edeyim diyerek yeniden çubuk yatağa uzanıyorum. vizyonun bundan sonrasında devreye bir şeyler giriyordu onu şu an tam anımsayamadım, bi yerlerde yazılıdır arasam bulabilirim belki. Bu çubuğun üst ucu tam başımın altına alt ucu da kuyruk sokumuma dayanıyordu. Şimdi anlıyorum ki bu omurgadır. ve Omurgalı bir varlık olmak ile olmamak arasında tercih yapmak zaten özgür irade kuralına göre her zaman mümkündür. Tabi bunun bir çok alt anlamları da var, aklıma gelen henüz gelmeyen,…
“Bu mesajı size lineer bir zaman perspektifiyle, peş peşe sözcükler kullanarak vermek zorundayız. Bu iletişim kurmak için korkunç bir yoldur! Bu yavaş ve hantal bir yoldur. Oysa söyleyeceğimiz şeyleri bir enerji paketi halinde üzerinize pat diye bırakabilmek isterdik ki onu bir anda anlayabilesiniz. Eğer rüya görüyor olsaydınız bunu yapabilirdim, siz uyanıkken bunu yapamam.” Kryon – Lee Carroll Neyse ki Rüyalar ve vizyonlar yoluyla bi çok şeyi pat diye alıyoruz/veriyoruz. “Yaşamın en yüce amacı rüyalar ve vizyonlar görebilmektir” diyen kızılderili bunu kişisel olarak biliyor çünkü kültürleri bunu destekliyor.Biz de görüyoruz o rüyaları ve vizyonları ancak batı kültürümüz bunu desteklemediği için anlamlandıramıyorduk. Velakin gözümüz epeydir açıldı 🙂 Kendimden örnek verecek olursam; dünyanın mekanizmasına dair tüm anlayış genişlemelerimi rüya ve vizyonlarda (ve onların açılımlandırma yöntemlerini uygulayarak) edindim. Okuduğum binlerce kitap, tefekkürlerim, yazdıklarım ve gözlemlerim ise sadece, rüya ve vizyonlarda aydıklarımı bu yanda doğru düzgün ifade edebilmemi sağladı. Onları ifade edebildiğimde ise sorgulayıcı zihnim ikna oldu, böylece proses tamamlandı. Eğer ifade yollarımı genişletemeseydim, Maharaj gibi her soruya aynı cevabı verirdim; “O Ben’im” ve söylenebilecek en basit ve tek nihai cevap olurdu. 🙂 Önemli olan frekansının bu gezegene ve evrene katkısı. Ki zaten her bireyin katkısı ile bu alemler böylesi oluyor. Mümkün olabilen en iyi…
Sanırım epeyce önceleri (15 yıl kadar) tekrarlayan bir rüyam vardı; Rüyada evimin kapıları pencereleri hep açıktı ve ben dışardan bir tehlike geleceğini hissettiğimde pencereyi ya da kapıyı kapatmaya çalışıyordum ancak bi türlü kapanmıyorlardı. Rüya bunun uğraşısı şeklinde son buluyordu. Aslında dışardan geleceğini zannettiğim o şey neyse o hiç gelmedi, karşılaşmadık fakat bu açık olanı kapatma çabası endişeli bir çabaydı. Sonra bu rüyamı “rüya görüşmeciliği” soru tekniği ile çözdük (tabi çözülünce bir daha görmedim o rüyayı), bilinçaltımın demesi oymuş ki; aşırı şeffaf olan, gizli saklısı olmayan basit kişilik yapım sebebiyle bilinçli yanım çevreden yapılan korkutmalara karşı savunmasız kaldığımı zannediyormuş ve beni kapıların istendiğinde kapatılabilir olup olmadığını test ediyormuş. Oysa anladık ki bu seferki hayatımda kuzey ay düğümüm de dikkate alındığında, gizlilik, yalan ve çarpıtma bana yasaklanmış. Ve sonra ilk bilinçli vizyonumu gördüm; ben basit bir huniydim sadeceve bununla çok mutlu mesuttum,inanılmaz bir zevkti delinin hunisi olmak, komik ama gerçek. Bir huninin kapanabilecek bir mekanizması yoktur, eğer olsaydı işlevini yerine getiremezdi. Vizyondan döndükten sonra kendini önemsemek isteyen yanım biraz buruldu, yani ola ola basit bi hunimiydim yani! Fakat çevremde gerçekten bir-iki dost vardı ve beni huniyi tanımlamaya yönlendirdiler ve yaptığım işlerle ilişkisini kurmamı sağladılar. Allah onlardan razı olsun çünkü ben razıyım. Bu…