Olmak Ya da?

Prechtel: Çocukken Keres adı verilen bir Pueblo dili konuşuyordum. Bu dilde to be fiili yok. Temel olarak sıfatlardan oluşan bir dildi. Santiago Atitlán’da hayatta kalabilme sırlarımdan birisi Tzuttujil dilinin de to be fiiline sahip olmamasıydı. Tzutujil oluş üzerine değil aidiyet ve taşıma üzerine bir dil. To be fiili olmadan bir şeyin kesinlikle bu veya şu olduğunu söyleyemeyiz. Eğer iki kişi tartışıyorsa, yakacak odun gibi “bölünmüş” oldukları söylenir, ama her ikisi de aslında aynı özdendir. Ulusların elde etmek ya da savunmak uğruna savaştığı ve öldüğü bazı doğrular ve yanlışların geleneksel Tzutujil kavramlarında yeri yok. Bu da Tzutujil halkı doğruyu ve yanlışı ayırt edemeyecek kadar “ilkel” olduğu için değil, hayatlarının kesin durumlara ya da kalıcılığa dayanmaması. Mayalar hiçbir şeyin kendi kendine sürmeyeceğine inanır. Hayatlarının yaratımdan çok sürdürmeye yönelik olmasının sebebi budur.

Söz konusu Tzutujil dili olduğunda “aidiyet” ile “oluş” arasında fazla bir fark yok. “O bir annedir” diyemezsiniz mesela. Tzutujil dilinde birisine ancak kimin annesi olduğunu söyleyerek, kime ait olduğunu söyleyerek anne diyebilirsiniz. Aynı şekilde “O bir şamandır” diyemezsiniz, “İz sürme biçimi ona ait” diyebilirsiniz.

Modern Batı kültürünün Santiago Atitlán’da gerçekten tutunması için, amacına ulaşamamış din adamlarının, yöneticilerin ve politikacıların öncelikle dile zarar vermesi gerekirdi. Dil, Maya evrenini bir arada tutan bir yapıştırıcıdır: etkili ve güzel konuşma, ataların mitolojilerle hayata bağlı oluşu. Tanrıların sözleri tüm kemiklerimizdeydi. Ama Batılılar to be fiilini gençlerimize dayatınca, bütün o kadim Maya dünyası modern çağın dişleri arasında kayboldu.

To be fiiline sahip bir kültürde, insan daima kimlikle ilgilenir. Kim olduğunuza karar vermek için kim olmadığınıza da karar vermeniz gerekir. Ait olma kavramına dayanan bir kültürde, diğerlerine bağlı olmak zorundasınız. Nerede bulunduğunuz ve kiminle birlikte bulunduğunuza göre tanımlanırsınız. To be fiili, dilin güzelliğini ve süslemelerini ortadan kaldırarak dili basitleştirir. Ama dil daha verimli bir hal alır. To be fiili çok verimlidir. Bir şeyler inşa etmenize izin verir.

Ama inşa etmektense Mayalar bir meyve veya bir bağ gibi görünme olasılığına izin veren bir iklim oluşturmaya çalışırlar. Her şeyi gözetirler. Geçmişte, büyük anıtlar inşa ettikleri zaman, modern kültürde olduğu gibi amaç dünyayı belirli bir şekilde olmaya zorlamak değildi; tanrıların insanlara verdiği büyük hediyelere uygun bir şekilde dünyaya geri ödemekti. Mayalar dünyayı kendi istedikleri gibi olması için zorlamazlar: dünyayla arkadaş edinirler; onlar hayata aittir.

*

İlk gençlik yıllarında okuduğum ve çok etkilendiğim “Sahip olmak ya da olmak” kitabını hatırladım şimdi. Yanlış hatırlamıyorsam Erich Fromm bu kitabında sahip olmak’tan Olma’ya geçilmesi gerektiği üzerinde duruyordu ve bunu birey olmanın gereği olarak savunuyordu (sanırım).

Benzer kelimelerin Prechtel tarafından sarfedildiği yukarıdaki alıntıya baktığımızda tamamen farklı bir anlamla karşılaşıyoruz. Hesapsızca sahip olmak ve sahip olduklarının seni tanımladığı hatta bu dünyada var kıldığı bir bencillikten çıkılmasını savunurken Fromm, Prechtel, “olmak” fiilinin bulunmadığı bir lisanda “ilişkilerin” önem kazandığını vurguluyor; hiç bi şey tek başına “olamaz!” diyor. Nereden nereye geliyoruz değil mi? Aynı kelimeleri ve cümleleri şimdi farklı bir açıdan anlayalım mı anlamayalım mı ne dersiniz?

Spiral döndü dolaştı İkinci düşünce katına ulaştı (en azından şuan benim için):

Yeşil mimin tamamlanmasıyla insan bilinci, ikinci düşünce katı’na bir kuantum sıçraması yapar. Clare Graves buna, inanılmaz derinlikte bir anlam kanyonunun aşıldığı önemli bir sıçrama diye göndermede bulunur. Özünde ikinci bilinç katıyla kişi hem hiyerarşileri hem de heterarşileri kullanarak (hem sınıflandırarark hem de bağlantı kurarak) hem dikey hem de yatay düşünebilir. Bu durumda kişi, içsel gelişimin bütün tayfını berrak biçimde kavrar ve böylece her düzeyin, her mimin, her dalganın Spiral’in baştan sona sağlığı için çok önemli olduğunu görür.

Her dalga aşar ve içerir. (benim Oyun Kuramında bu kavram bariz biçimde tarif edilmekte ve “kapsama” sözcüğü ile yer almaktadır.) Böyle olduğu için, varoluşun her dalgası, art arda gelen bütün dalgaların temel bir bileşenidir, böylece her birini bağrına basar, kucaklar. Dahası her dalga yaşam koşulları izin verdiğince harekete geçirilebilir ya da yeniden harekete geçirilebilir. (Tamamı için tıklayınız)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir