Farketmez

LİNDA: Sevgili Tobias, bizim sadece oyun oynadığımızı söylemeye nasıl cesaret edersin, sanki oynadığımız oyunlarla senin hiçbir ilgin yokmuş gibi. Geçen ay dedin ki, “İçinizde onu seçen ve onu bir gerçeklik haline getiren bir şey var.” Bize, yapmamız gereken tek şeyin Şimdi ânında berrak/net, bilinçli bir seçim yapmak olduğunu ve gerçekliğimizi böyle yarattığımızı, defalarca söyledin. Bu bir oyun.

Biz, artık bize hizmet etmeyen eski inançlarımızı salıvermeyi seçtik. Peki o zaman içimizdeki bu şey ne? Görünen o ki, onun üzerinde hiçbir kontrolümüz yok, ve o bir şekilde bizim onayımız olmadan gerçekliğimizi yaratma gücüne sahipse, ben ona ruhsal benliğimiz diyeceğim. Kendi gerçekliğimizi seçebileceğimizi söyleyen yeni bir inancı benimsemeyi seçmemiz, oyunun ta kendisi, çünkü resmi seçimleri yapan ve böylelikle gerçekliğimizi yaratan, ruhsal benliğimiz. Açıkça görülüyor ki, ruhsal benliğimiz, bizim salıverdiğimiz eski inançlarımızdan (yola çıkarak) yaratmayı seçiyor.

Saint Germain, yükseliş işlemimizi bitirmek ve Üçüncü Çemberimize gitmek, yalnızca bir seçim meselesi, dedi. Ben bu seçimi bir yıl kadar önce yaptım, ve şimdi neden kendi gerçekliğimin gerçek yaratıcısı olmadığımı görebiliyorum. Evet, bu oyundan bıktım, keşke sekiz yıl öncesine gidebilseydim de bize söylediklerinin tümünü unutabilseydim. Ama ben bu yeni inançları bırakıp, gerçekliğimin herneyse o olmasına izin vereceğim. Eğer Üçüncü Çember varsa bile, oraya gitmek bir seçim meselesi değil. Ve bu, 2000 yılı aşkın bir zamandır bu yükseliş sürecinde neden takılı kaldığımızı açıklıyor. Biz kendi gerçekliğimizi yaratıyoruz, ama kendimizin bilinçli yanına göre, bu içerdeki bir şeyden kaynaklanıyor ve BİZ bir seçime sahip değiliz. Tobias, ne büyük bir hayal kırıklığı içinde, ne kadar sinir olduğumuzu gerçekten anlamıyor musun?

TOBIAS: Gerçekten. Ve biliyor musunuz, farketmez. Gerçekten etmez. Kesinlikle farketmez, demek istiyorum.

Şimdi, gerekli saygıyı göstererek ve büyük bir sevgiyle – ha, biliyorsunuz, ben bunu söylediğim zaman bir şeylerin geleceğini biliyorsunuz – bir oyun söz konusu, kesin oyun ve bu harika bir oyun ve farketmez. Ama oyun şu,Ben kendimi ruhumdan ayıracağım. Ruhumu başka bir yerlere yerleştireceğim ve onun – sizin deyiminizle – güç sahibi olmasına izin vereceğim. Onun yaratıcı olmasına izin vereceğim ve ben de küçük insan olma oyununu oynayacağım. Tanrı’dan ve Tobias’tan ve Saint Germain’den ve ruhumdan taleplerde bulunacağım, ama kimse dinlemiyor oyununu oynayacağım. Ben, ‘kuklacının oynattığı iplerin ucundaki kuklayım’ oyununu oynayacağım.”

Ve bu parlak bir oyundur. Güzel bir oyundur aslında, çünkü, bir seçime sahip olmadığını, mutlak/egemen bir varlık olmadığını, kendi yaratılarına hükmedemediğini hissetmenin nasıl bir şey olduğunu görmenizi sağlar. Tıpkı Saint Germain’in ya da ben, Tobias’ın, ya da Kuthumi’nin öyküsünde, her birimizin kendi farklı zindanımızda sıkışıp kalmamız gibi. Sıkışıp kalmamıza izin vermek, gerçekliğimizle ilgili söz hakkına sahip değilmişiz gibi davranmak, o gerçekliği ve o bilinci başka insanlara ve hükümetlere ve tanrılara ve kimbilir daha kimlere devretmek, ne muhteşem bir oyundu. Hepimiz bu oyunu oynadık.

Biz tutsak olma hissinin neye benzediğini biliyoruz, çünkü bir gün “Farketmez” dedik. Çünkü bir gün Saint Germain, “Bir dakika. Ben 100.000 yıldır bu kristalin içindeyim – bu biraz aptalca. Aslında biraz gerzeklik” dedi. Saint Germain yükselişe bu kısa yolu kullandı. Ama, sevgili varlıklar, çıkış yolu için yırtındıktan sonra, ve öfkeyle oradan çıkmaya çalıştıktan sonra, nihayet ona dank etti, ve nihayet dedi ki, “Farketmez. Kendimi buraya ben soktum, ben çıkartırım.” Kendi insan benliğiyle ruh benliği arasındaki ayırım oyununu oynamaktan vazgeçti. Ve şu anda hepinizi, tüm yanıtlara sahip olan ruhunuzun başka bir yerlerde olmasıyla ilgili oyunu oynamaktan vazgeçmeniz için cesaretlendiriyorum. O sizsiniz.

Tanrısallığın tanımı nedir, biliyor musunuz? Siz, Şimdi ânındaki Siz, yaratılarını deneyimleyen Siz. O, başka bir yerlerde var olan o büyük melek değildir, tabii siz onu oraya oturtmadıkça. O, siz kendinize yeterince değer verene ve onu alıp kabul edecek hale gelene kadar, uzaklardaki bir boyutta var olan o mükemmelliğin karmaşık hali değildir, tabii siz onu oraya oturtmadıkça.

Aslında tanrısal olan, şu andaki sizdir. Bir yanınız bunu kabul etmek istemiyor, çünkü tanrısalın debdebeli olmasını istiyorsunuz. Değildir. Değildir. Bu bir yanılsamadır. Sizin tanrısallığınız basittir, yalındır. Tanrısallığınız çok zarif bir biçimde yalındır. Nasıl debdebeli olabilirdi ki? Büyük ya da karmaşık nasıl olabilirdi? Sizden daha büyük nasıl olabilir?

Tanrısallığınız, sizin en inanılmaz parçanızdır. Ve o oradadır. Sizin bir parçanızdır. O sadece içinizde değildir. Etrafınızda dolaşıp durmuyor. O sizdir, ve istediğiniz an hissetmeniz ve deneyimlemeniz için oradadır.

Bu soruyu soran kişi muazzam bir öfkeden geçmiş, muazzam bir kurban olma hissinden geçmiş, muazzam bir “Ben kontrol edemiyorum ve kahretsin, etmek de istemiyorum” oyunu oynuyor. Bu soruyu soran kişi bu oyunu oynuyor, ama bir dolu başka Şambra da oynuyor, çünkü ben bunun nasıl bir şey olduğunu biliyorum. Bu soruyla nasıl bağlantı kurabildiğinizi, ona nasıl şefkat duyabildiğinizi biliyorum, çünkü siz de aynını hissettiniz. Bu oyunu istediğiniz kadar, oyun olmasını istediğiniz sürece oynayabilirsiniz.

Ben sizi bunu yapmanız için cesaretlendiriyorum. Sorun kendinize, “Oyun oynamayı kesersem, neden vazgeçeceğim? Neden vazgeçmem gerekecek?”

Kurban olma oyununu, ‘kendi ruhlarının ve Tanrı’nın başka bir yerde olması’ oyununu oynayanlar, zayıflık ya da acizlik denen şeyden vazgeçerler – yani suçu başkalarına atmaktan, kontrole sahip olmadığınızı hissetmekten, ki bu, deneyimlemesi çok ilginç bir şeydir, vazgeçerler. Ve bu oyunu oynamaktan ansızın vazgeçerseniz, gerçekten seçimlerinizin sorumluluğunu almak zorunda kalırsınız.

Birçoğunuz ruhunuzla çatışıyorsunuz ve ruhunuz da sizinle çatışıyor. Bu oyunu siz kurdunuz. Ha, gerçekten, temelde ruhunuzun kararması ya da lekelenmesi mümkün değildir. O, yok edilemez ya da çarpıtılamaz. Kirletilemez. Ama siz onun bu hallere girebileceği oyununu oynayabiliyorsunuz. Onun size sırtını dönebileceği oyununu oynayabiliyorsunuz, çünkü onun bunu yapmasını istiyorsunuz. Sizinle ruhunuz ve tanrısallığınız arasındaki uçurum o denli büyük ki, asla ona ulaşamayacağınız oyununu oynayabiliyorsunuz. Bunu oynayabliyorsunuz. “Ben bir seçim yaptım ve işe yaramadı” oyununu oynayabilirsiniz. Elbette işe yaramadı, çünkü siz onun işe yaramasını istemiyorsunuz.

“Ben çıkacağım; Ben gideceğim/öleceğim” diyen oyunu oynayabiliyorsunuz, ama aslında gitmek falan istemiyorsunuz, anlıyor musunuz. Kendiniz için oluşturduğunuz ikilemlere bir bakın. Kendiniz için oluşturduğunuz deneyime bir bakın. Başkalarını suçlayabilirsiniz, bizi suçlayabilirsiniz, ama sizi buna yine sizin bulaştırdığını, bunu sizin yarattığınızı fark ettiğinizde, ancak siz ve sadece siz bu yaratıyı silebilirsiniz. Ben, Tobias, bir anahtara sahip değilim. Kuthumi, yanılsamalarınızın gizli şifresini bilmiyor. Ve Saint Germain, sizi kendi gizeminizden, kendi yanılsamanızdan çıkartacak tek bir sır bilmiyor. Yalnızca siz (biliyorsunuz).

Ve derin bir nefes alabildiğinizde, “Ah, artık farketmez. Kendimi öylece bırakıvereceğim. Yarattığım şeyi sileceğim” diyebildiğinizde, o zaman, sevgili varlıklar, aydınlanırsınız. “Tanrısallık denen bu şey, Ben, Benlik Tanrısı, ben burada ıstırap çekerken muhteşem bir boyutta yaşayan çok ünlü bir yaratık değil” diyebildiğinizde, tanrısallığın basitlik, yalınlık olduğunu fark ettiğinizde – o kadar yalın ki, şu an bildiğiniz insan zihniyle onun sırrına erişmek, derinliklerine varmak mümkün değildir; o yalnızca hissedilebilir, yalnızca deneyimlenebilir – öylesine yalın ki, karmaşa/zorluk oyununu oynamaktan vazgeçersiniz. O, öylesine parlak bir duruluktur ki, onu anlamaya çalışmaktan vazgeçer ve sadece yaşarsınız.

Bu gerçekten zamanların en iyisi ve gerçekten zamanların en kötüsü. Ve gerçekten, farketmez.

http://kirmizicember.org/2009/03/07/saud-8-%e2%80%9cfarketmez%e2%80%9d/#more-411

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir