?>
Enerji ve Bilinç
esinti , YENİ DÜNYA / 17 Mayıs 2013

Bilinç, enerji değildir, yanlış anlamaları düzeltelim. Biz bunu bir BAK (Birleşik Alan Kullanımı) sseansında çok açık biçimde deneyimlemiştik ve şimdi Adamus da bu kavramları yeniden ele almış, açık ve net olmuş, şöyle ki: “Enerji yaratıldı-nefeslendi-diyelim. Enerji, bilincin tutkusuyla nefeslendi. Bilincin tutkusu, hissediştir -ve ben burada insan sözcükleri kullanıyorum- ama bilincin tutkusu, varoluş hissinin duyumsal deneyimidir. Bu bilincin tutkusudur-bu duyusal histir, bu deneyimseldir- “ Hey. Ben varım!” İşte, tam orada olan tutku budur.Kendi varoluşunun tutkusu- kendi var oluşunu bilmek ve onu hissetmek- enerji yarattı, kendisinin dışında enerji yarattı” Enerji boldur ve birebirdir. Enerji birebirdir.  Bununla demek istediğim, tutkuya birebir yanıt verir. O birebir, tutkuya yanıt verir. O, zihne, onun tüm düşüncelerine,  yalnızca çok az, çok az yanıt verir. Görüyorsunuz aslında endişe ve korku gibi şeylerde, hedef ve planlarınızı düşünmekten, faturalarınızı ödemeyi düşünmekten daha fazla tutku var. Hedef ve planlarda ne kadar az tutku var anlıyorsunuz değil mi? Ama korku da var- Hah! Onda belli bir tutku var. Bir ifade var, duyumsal bir ifade var. Enerji birebirdir. İyi ya da kötüye aldırmaz. O, bilmez. Zihnin enerji tarafından gözü korkutulmuştur, yıldırılmıştır. Zihin, onu anlamadığı için birebir olarak realitenize gelen enerji düzeyini kısıtlayacaktır. Onu ağına düşüremez. Çabalamasına rağmen, sahiplenemez.. Oh! Ve o çabalar, çabalar…

2013’ün en önemli Kelimesi
esinti / 18 Ocak 2013

Enerji. Bu aslında çok açık. Enerji 21 Aralık’tan beri farklı çünkü öyle olmasını seçtiniz. Enerji çok farklı bir şekilde geliyor. Eski yolları kullanarak gelmiyor. Zihne dolanıp kalmak, tüm o arka yollardan ve dikkat dağınıklıklarında geçmek ve sonunda artık heba olmak istemiyor. Zihnin içinden, bedenin içinden ve her şeyden önce, zamanın içinden akıp gitmek istiyor. Bir sonraki kelimemiz, “İzin verin”. Bu kadar basit. İşiniz, dış görünüşünüz. Dış görünüşünüzdeki değişime izin verin. Her şeydeki değişime izin verin, ilişkilere ve özellikle de olayların tezahür ediş biçimine. Artık çabalama ve strese son. Bu yıla izin vererek, çok basit bir şekilde yapılabilir, hadi enerjilerin gelmesine izin verelim– pat! – o kadar hızlı ve işe yarıyor. Önce biraz rahatsızlık verici olacak çünkü özellikle de biraz daha yaşlı olanlar sizler…Kalıplara alışmış olanlar için – bunu söylemenin daha kolay yolu – hala belirli şekillerde yaşamaya alışıksınız. Ona geri dönmeye çalışırsanız, çok fazla bunalacaksınız. İşleri yoluna koymanın, bilgiyi işlemenin ve enerjiyi kullanmanın eski yöntemlerine geri dönmeye çalışma eğilimi olacak. Bunu yapmaya çalışırsanız, bu çok bunaltıcı olacak. Ve yapacaksınız da. Çünkü geçmişte öğrendiğiniz şey bu. “Ben egemenim. Bunu farklı bir şekilde yapmaya izin vereceğim.” dediğiniz anda ve ona gerçekten izin verdiğinizde, çok çabuk gerçekleşecek. Şaşırtıcı şekilde, çabucak.  Şaşırtıcı şekilde. Ama…

Özgürlük Serisi
esinti / 17 Ekim 2012

Hayatınızda şu an omakta olan her şey, özgürleşmekle ilgili diyor Adamus, belki inkar edebilirsiniz ama öyledir. Ve gülüyor ben de gülüyorum. Gülmek güzel şey tıpkı rüyalar gibi ağlamak gibi bizi hafifleten bi şey. Adamus, özgürleşmenin şu sırada dünyadaki tüm insanlar için tek uğraşı tek mesele olduğunu söylüyor. Özgürleşmek tüm bağlardan ve tanrıdan özgürleşmek hatta RUH’tan özgürleşmektir diyor. Özgürlük serisinin ilk konuşmasında şu ana kadar olmadığı kadar cesur! Tanrının man made yani insan yapımı olduğunu açıkça ifade ediyor ki Don Juan bize bunu tüm kanıtlarıyla sunmuştu daha önceleri. Tanrıdan özgürleşmek bazı çevrelerce hoş karşılanacaktır ama ruhtan özgürleşmek? İşte bu kolay bi lokma değil, sanırım artık sadece dindarları değil spiritülleri de kaybetmeyi göze alıyor. Bu öylesine bi lokma ki bilimle uğraşan ve kendilerini her şeyin üzerinde gibi gören büyük bir kesimin bile yutamayacağı denli büyük. Peki Adamus bu cesareti neden takınıyor şimdi? Yoksa o da benim zaman zaman sorduğum şu soruyu mu duydu: “Nereye kadar?” Bugüne kadar bunu bilmiyor muydu yani, on küsür seneden sonra birden mi malum oldu ona? Hiç sanmıyorum. (buna sonrageleceğiz belki) Ruhun saflık ve masumiyet olduğunu, nerdeyse bir çocuk gibi olduğunu söylüyor Adamus, o halde Ruh bu durumuyla her şeyi bilen olamaz, bi sonrakini bilen de olamaz. Ruh…

Oyun Hamuru ya da Potansiyel
esinti , YENİ DÜNYA / 16 Ocak 2012

Müthiş bi tipi var burada (köprüden önce son çıkış), tam on dakikada heryer bembeyaz oldu. Hava tüm gizemiyle karardı, bilinmeyenden bilmeyerek yağıyor. Olağanüstü bir yer burası, şahane bi dünya! Özgür iradeye aşk veren bilinmeyen, sana sonsuz şükranlarımı sunuyorum. (Yollarda olanların işleri kolay olsun dilerim.) ** Gözlerinizle gördüğünüz dünya/maddi gerçeklikler yalnızca duygu/düşünce bileşiminizin dışa yansıtılmasından ibarettir. Ve bu haliyle de gerçektir tabi, sizde olandır. Gördüğünüz/algıladığınız dünya; kurduğunuz mantıksal bütünlüğe ve duygularınızın dalgalı ritmine boyun eğerek masumca varoluyor. O varoluş, çocuklar için hazırlanmış yumuşak, renkli, güzel kokulu bir oyun hamurudur. Yaratma işlemi, düşünme ve hayal etme kabiliyeti ile yapılmakta olup, kullandığı araçlar; başta kelimeler olmak üzere, dışarı üflediğiniz her şeydir. Böylece düşündüğünüz/hayal ettiğiniz (bunu ister mistik isterse bilimsel yöntemle yapın fark etmez) her şey, olmak mecburiyetinde kalır. Eğer düşündüğünüzle özdeşlik kurabiliyorsanız sizin fiziki varlığınız bunu yaşar, yok özdeşlik kurmuyorsanız, fiziksel varlığınızın dışındaki ben’ler bunu yaşar. Aynı anda olmuyo gibi görünmesinin sebebi; yeterli enerjinizin olmamasındandır. Yani zaman; DÜŞlerinizin taksitle fizikileştirilmesinin aracıdır. Zaman=Taksitlendirme Yeterli erki olan kişi için zaman yoktur, her şey düşünüldüğünde maddileşir. Her şey olabilme potansiyeli olan OYUN HAMURU adı üzerinde sonsuz sınırsızdır. Yüksek enerjiyle titreşmeye başlayanların istekleri azalmaya başlar. Ters orantıyla işliyor bu durum. İstekleri azaldığı için oldurma gücüne sahip olduğu…

Zaman Kavramı-11
Felsefe ve Kuantum , Kitap Özetleri / 10 Eylül 2011

Zaman kavramının ne olduğu ne anlama geldiğini üç farklı bakış açısıyla ele alacağız. ►1- Patel (2008)e göre Zaman tanımı: Sürekli bir değişim-dönüşüm içindeki bir doğada yaşıyoruz. Patel’in (2008, p. 188) vurguladığı üzere: “Tüm varlıklar atomlardan oluşurlar …  Ve tüm biyokimyasal olaylarda (bu atomlar) farklı şekilde tekrar dizilirler-düzenlenirler. Bizleri oluşturan bu atomlar bir zamanlar Buddha’ya, Cengiz Han’a vaya Isaac Newton’a aittiler. Görüleceği üzere, zamanla değişen şey, bu atomların dizilim şekilleridir ve bu dizilim şekilleri farklı bilgiler oluştururlar. …  Sözün kısası: Hardware’ler değiştirilir, software ise hassaslaştırılır!” Yani Patel’in (2008) tanımıyla, zaman maddelerin değişik sinyaller (bilgi) verecek şekilde yapısal durumlarının değişikliklere uğramasına bağlı bir göstergedir. ►2-Gedik 2008’de yapılan tanıma göre Zaman: Geçmişe bir yolculuktan çıkartılacak sonuçlar 1- 100 yıl önceleri TV, bilgisayar, cep-telefonu, vs gibi ürünlerden yoksun yaşıyorduk. 2- 500 yıl önceleri elektrik yoktu, araba, uçak, tren gibi motorlu taşıtlar yoktu ve insanlık bu vasıtaların sunduğu nimetlerden yoksun yaşıyordu. Bu nedenle de, hem insanlığın yaşam standardı, günümüze oranla daha düşüktü; hem de bu işkollarından geçimlerini sağlayan insanların olmaması nedeniyle dünyadaki insan nüfusu daha azdı. 3- 20 000 yıl önceleri kentler yoktu, çanak-çömlek yoktu, tarım ve hayvancılık yoktu. Bu nedenle de, hem insanlığın yaşam standardı çok daha düşüktü; hem de bu işkollarından geçimlerini sağlayan…

Katalizör Etkisi-8
Felsefe ve Kuantum , Kitap Özetleri / 09 Eylül 2011

Sürekli bir değişim-dönüşüm içindeki bir doğada yaşıyoruz. Patel’in (2008, p. 188) vurguladığı üzere: “Tüm varlıklar atomlardan oluşurlar …  Ve tüm biyokimyasal olaylarda (bu atomlar) farklı şekilde tekrar dizilirler-düzenlenirler. Bizleri oluşturan bu atomlar bir zamanlar Buddha’ya, Cengiz Han’a vaya Isaac Newton’a aittiler. Görüleceği üzere, zamanla değişen şey, bu atomların dizilim şekilleridir ve bu dizilim şekilleri farklı bilgiler oluştururlar. …  Sözün kısası: Hardware’ler değiştirilir, software ise hassaslaştırılır!” Bu ifadelerin daha kolay anlaşılması için, ‘madde ile mana’ arasındaki şu bağlantıyı belirtelim. Madde, bildiğimiz atomlardan oluşurlar. Ancak bu atomların nasıl bir araya geleceği, ne kadar büyük veya küçük sistemler oluşturacakları gibi konular, enerji dediğimiz kuantsal salınımcıların denetimindedir. Her yeni oluşturulan varlık, yapısına işlenmiş geçmiş zamana ait karşılıklı bağımlılık ve değişim-dönüşüm bilgileri nedeniyle, yeniliklerle dolu bir doğal sistem içinde ortaya çıkacağını bilmektedir. Bu nedenle sürekl olarak çevresini algılamaya ve hangi faktörlere daha çok bağımlı olduğunu saptamaya çalışır. İnsan çocuklarını ele alacak olursak, bebekler ana-babaların bakımına aşırı şekilde bağımlıdırlar. Doğadaki yeni oluşacak sistemlerle ilişkileri düzenlemek için bilnç devresi oluşturulmuştur. Bilinçaltı geçmiş zamanlara ait kalıtsal bilgilerle denetlenirken, bilinç, yeni oluşan çevre koşulları ile ilgili konuları halletmek içindir. Nöroloji dediğimiz bilim dalı ile uğraşanlar “neurons that fire together wire together = aynı anda ateşleyen nöronlar arasında bağlantı kurulur”…

Hücre Yapısına devam-2
Felsefe ve Kuantum , Kitap Özetleri / 05 Eylül 2011

Konu Başı için: bakınız 1.3- Doğada herhangi bir şey yapmak veya oluşturmak için bilgi + kuvvet (veya enerji) gerekir. Bedenimizin sahibi ve yönlendiricileri içlerindeki hücreler olduğuna göre, hücrelerin kuvvet veya enerjilerini nerden aldıklarını, az veya çok kuvvetli bir bedenin nasıl oluşturulduğunu görelim. Önce bir temel konu hakkında bilgi sahibi olunması gerekir: Bir şey nasıl yapılmaktadır? Yani bir şeyi yapma bilgisi nerden alınır, bunu yapacak kuvvet veya enerji nerden sağlanır? Önce kuvvet dediğimiz iş veya eylem yapıcı faktörün nasıl artırılıp azaltıldığını görelim. Zayıf bir insan 20-30 kiloluk bir yükü kaldırmakta zorlanır. Hâlbuki bir halterci yüz kilodan fazlasını kaldırır. Peki 20-30 kiloyu kaldıramayan bir insanla 200 kiloyu kaldıran bir insan arasındaki fark nerden kaynaklanır? Fark, aynı hedefe yönlendirilmiş kas hücreleri sayısından kaynaklanır. Zayıf bir insan her gün biraz daha ağır bir yükü kaldırmaya çalıştıkça, bedeninde bu amaca yönelik hücrelerin sayısında artma başlar. Bu olay hücreler arası ortaklık kurallarından kaynaklanır. Şöyle ki: Bir organdaki hücrelere normalde sürekli olarak A, B, C gibi üç ayrı yerden ihtiyaç talebi geliyorsa, o organdaki hücreler yaşamlarına devam ederler ((a) durumu). Bir organa normalin  (A, B, C) dışında (F,G) gibi daha başka talepler geliyorsa,  o organ gittikçe büyümeye çalışır, yani o organı oluşturan hücrelerin sayısı artırılmaya çalışılır (Şekildeki…

Haklı Çıkma Gayreti
Felsefe ve Kuantum / 05 Temmuz 2009

Enerjini haklı çıkmak için harcama, gün gelir bol keseden harcadığın bu enerjiye ihtiyacın olur.  S.Atasoy Doğru bildiğini söyle, geç git. Aslında hiç söylemesek iyi ama konuşmadan durmak çok zor 🙂 “Haklı çıkma” için bir kez direttiniz mi bu çabanız bileşim noktanızı bulunduğu yere daha sıkı sabitler, giderek daha daha sıkı çakılır. E olsun ne yapalım bileşim noktamız aynı yere sıkıca sabitlenmiş olur, bunun ne zararı var diye sorabiliriz. Bana göre çok yönlü bir enerji kaybına sebep oluyor, şöyle ki; “haklı çıkma” gayreti sesinizi yükseltmeniz ve sıklıkla sinirlenip gerginliğinizin artmasına sebep olarak zaten konuşarak harcadığımız enerjinin misli misli artmasına sebep oluyor. İkincisi, bileşim noktasının sabitliğini giderek sertleştirdiği için, değişim özlemi/ihtiyacı/zamanı oluştuğunda o noktadan kopmak için gerekli enerji için deponuzun fakir kalmasına sebep oluyor. (olabilir) “Haklı çıkma” gayretini,  “kendine önem verme” olgusuyla eşleştirmek çok kolay ve fakat fazla kestirmeden gidiş gibi geliyor bana; çünkü zaten insanın yaptığı hemen her edim “kendine önem verme” sebebiyledir ve bu da “birey olma” çabasının yan etkisidir doğal olarak. Basit bir örnek vermek gerekirse, elinizde kendi gücünün farkında olmadığı için başka güçlerin hegomonyasına girmiş bir “hasta” var ve siz doktorsunuz, ona hemen bir reçete yazıyorsunuz: BO (Birey Ol) 3×1 … Güzel ve fakat her ilaç gibi bunun da…

Nicola Tesla- 2
Felsefe ve Kuantum / 12 Nisan 2009

Tesla bobininin icadından sonra, aynı frekansa ayarlanmış bir alıcı ve verici arasında güçlü radyo dalgalarının iletilebileceğini keşfetmiştir. Bobin belirli bir frekanstaki sinyal için ayarlandığında, gelen elektrik enerjisini büyüterek rezonans hareketini sağlamaktadır. 1895’lerin başında Tesla 80 km mesafede radyo yayını yapmaya hazırdır. Ancak Tesla deneyini yapamadan önce, bir yangınla tüm çalışmaları ve laboratuarı yok olur. Tesla’nın sonraki yaşamına ve çalışmalarına büyük darbe vuran, belki de birçok önemli teorisini uygulamaya geçirememesine neden olacak bu olaydan sonra yeni finansal kaynaklar bulma mücadelesine başlayacaktır. Bu yangın hem Tesla’nın radyo deneylerinin önüne geçer, hem de bir yıl sonra bir başka bilim adamının çalışmalarının ön plana çıkmasına neden olur. Marconi adlı İtalyan bilim adamı, İngiltere’de kablosuz telgrafı bulur. Deneylerinde, iki devreli bir alet vasıtasıyla, kısa mesafede sinyal göndermeyi başarmıştır. Sonraları, Tesla’nın bobinini kullanarak uzun mesafeli iletimi başarır. Marconi telgraf patentini almıştır. Tesla 1897 yılında radyo patenti için başvuruda bulunmuştur ve başvuruları 1900 yılında kabul edilmiştir. Marconi’nin radyo için patent başvurusu ise 1900 yılındadır. Üç yıl arayla değiştirerek verdiği patent başvuruları reddedilmiştir; çünkü radyo alanındaki buluşlar Marconi’ye değil, Tesla’ya aittir. Marconi’nin şirketi, güçlü finansman kaynakları sayesinde Amerikan borsasında büyür. Edison Marconi’nin danışmanlığını yapmaya başlar. 1901 senesinde Marconi, Tesla osilatörünü (elektrik sinyallerini veren elektronik düzenek) kullanarak uzun mesafeli…

DNA – Kurt Delikleri
Blog / 17 Mart 2009

Yıllardır ezoterik ve spiritüel ustalar bedenin kelimeler ve düşünceler ile programlanabileceğini anlattılar, dualar ve mantralar buna açık örneklerdir. Bunun için kişinin DNA ile şuurlu bir iletişime girmesi ve programlamayı başaracak doğru frekansı bulması gerekir, başarı için şuurun ve farkındalığın üst düzeyde olması ve içsel süreçlerin ve gelişimin tamamlanmış olması gerekmektedir. Rusyada yapılan çalışmalarda ezoterik ve spiritüel kişilerin söylediği gibi insanları sesle programlamanın mümkün olduğu tespit edilmiştir. Bu işlem DNA nın kelimelerle etkilenerek yeniden programlnması şeklinde yapılabilmektedir. Benzer çalışmalar Batıda farklı bir yolla yapılıyor. Bazı genlerin kesilip çıkartılması veya başka DNA lardan alınan genlerin eklenmesi yoluyla yapılmaktadır ki bu işlemin yan etkileri olmaktadır. Sesle yapılan programlamada ise DNA üzerinde herhangi bir değişiklik yapılmadığından, yalnızca olan yapı yeniden programlandığından, yan etkiler oluşmamaktadır. Bu iki işlem arasındaki temel farklar; Batıdaki DNA araştırmalarının, yalnızca protein üreten kısım üzerinde yoğunlaşması, ki bu bölüm DNA nın tamamının yalnızca % 10 dur, bakiye kısmın ise bu işlemle herhangi bir alakası olmadığı düşünüldüğünden kapsam dışına bırakılmıştır. Rusya’da ise tabiatın israftan yana olmayacağı düşüncesinden kaynakla, Batının aksine araştırmalar % 90’lık bölüm üzerine yoğunlaştırıldı. Bulgular, insanların kullandığı dillerdeki aynı kurallara sahip bir yöntemin takip edildiğini syntax, semantik ve gramer kurallarının nerdeyse aynen uygulandığını tespit ettiler. Ayrıca, bilgi depolama dışında bilgi…

Çok beklettiniz…
YENİ DÜNYA / 24 Şubat 2009

İzmit’te üç elektrikçi başka güce ihtiyaç olmadan elektrik üreten cihaz yaptıklarını iddia etti Mustafa BAĞDİKEN/İZMİT İzmit’te çıraklıktan yetişme 3 elektrikçi arkadaş yakıt, su ve benzeri hiç bir madde kullanılmadan ve başka bir yerden enerji almadan, kesintisiz elektrik üreten bir cihaz geliştirdiklerini ileri sürdü.   Şu anda kendi dükkanlarında kullandıkları, 380 volt elektrik veren 5 KV gücündeki cihazın ampulleri kesintisiz yaktığını, televizyon ve buzdolabını da çalıştırabildiğini söyleyen 3 arkadaş, bu cihazı geliştirerek bir apartmana, fabrikaya, hatta bir kasabaya bile yakıta gerek duyulmadan istenilen güçte temiz ve kesintisiz enerji sağlayabileceklerini öne sürdü. Cihazı imal eden Ercan Özel, İsmail Öner ve Aytaç Özel, en büyük korkularının bu buluşlarının çalınması olduğunu belirterek, cihazın içini ancak noter huzurunda ve devlet yetkililerinin de önünde kendilerine patent garantisi verilmesi kaydıyla açacaklarını söyledi. Kocaeli Sanayi Odası ile bazı Teknoparklar’ın, belirli bir deneme sürecinin ardından cihazın geliştirilmesi konusunda destek vermeye hazır olduklarını belirttiklerini öne süren 3 arkadaş elektrikçi, cihazın Türkiye’nin enerji sorununu çözebileceği görüşünü savundu. (dha) Sanırım daha önce de buna benzer bir buluş duyulmuştu gerisi gelmedi, ben bu gazeticelere de şaşıyorum. Bu kadar önemli bi olay oluyor ve gerisi gelmeyince merak edip bakıyorlar mı ne olmuş neden iş gelişmemiş, o insanlar yaşıyor mu, akademik görüş alınmış mı? vs vs. Bedava enerji…

Kuantumun da babası
Felsefe ve Kuantum / 17 Ocak 2009

… Derken tam o yıl “olağanüstü” bir şey oldu! Kara nesne radyasyonu ile uğraşmakta olan Max Planck, yeni radyasyon yasasının temelini anlamaya çalışırken “sırf  bir umutsuzluk yasası” diye nitelendirdiği kuantumun ilk temelini buldu: Enerji değişimi sürekli değil, kesintiliydi. Bu önerme öylesine duyulmamış bir şeydi ki, tam anlamıyla bir bomba etkisi yarattı. Çünkü o sırada fizikçilerin çoğu, doğanın klasik dünyasını bir süreklilik olarak kavrıyorlardı. Onlar maddenin biçimlerinin birbirlerine düzgün, devamlı olarak karıştığını düşünüyorlardı. Enerji, momentum ve açısal moment gibi çeşitli fiziksel nicelikler sürekliydi ve her değeri alabilirdi. Oysa Planck’ın kuantum önermesinin ana fikri, dünyanın bu sürekli görüşünün kesintili görüş ile değişmesi gerektiğiydi. Örneğin bir tahıl yığınına uzaktan baktığımızda onu düzgün bir tepe gibi görürüz, oysa yaklaştıkça yanıldığımızı anlar ve gerçekte ince tanelerden yapılmış olduğunu görürüz. Kesintili tanecikler tahıl yığınının birimleridir. Planck kesintililik miktarını bir h sayısı ile belirledi. 25 Ekim 1900 yılında Berlin Deneycileri, Prusya akademisine verdikleri raporda “Bay Planc’ın verdiği formül, hata sınırları içinde deneylerimizi yeniden üretmektedir” dediler. ve böylece halen geçerli olan Planck sabiti hayatımıza girdi. O günlerde Einstein 21 yaşındaydı. Einstein doktorasını yaptığı yıllarda bir patent firmasında çalışmaya başlamıştı bu sebeple kuramlar üzerinde çalışırken kendini daha serbest hissediyordu. O dönemde bir çok heyecan verici deney yapıldı fakat fizikçilerin…

Şikayet mekanizması
Blog / 03 Kasım 2008

Dünyanın halinden, komşularınızdan, eşinizden, çocuklarınızdan, ebeveyninizden, amirlerinizden, çalışanlarınızdan, yöneticilerden yani ilişkide olduğunuz olmadığınız herşeyden şikayet etmeyi bırakın artık; çünkü ne size ne de dünyaya bir yararı olmuyor.(pardon size dolaylı bi yardımı oluyor tabi)   Şikayet mekanizması, yani kendi kendine ya da başkalarına söylenip durma hali, bir an için görmüş olduğunuz (ve hoşlanmadığınız)gerçekliğin daha çok yerleşmesine, diğer anlarınıza da kalıcı olarak tutunmasına sebebiyet verir.   etap: fiziksel-duygusal-zihinsel ya da ruhsal alanda hoşunuza gitmeyen bi şey olur. Hoşa gitmeme duygusu fiziki bir rahatsızlığa gebedir; çünkü aslında insan “-1, +1 ve nötr” yani bundan hoşlandım-bundan hoşlanmadım fazı arasında mekik dokuyan bir mekanizmadır. Eğer oluşan ŞEY, negatif/hoşlanmadım fazında ise insan o şeyden hemen uzaklaşmak ister. İşte sorun da burada başlıyor. İnsanın, (Gurdjieff’in deyimi ile makina insanın) hoşlanmadığı bişeyden uzaklaşabilme yeterliliği yok, Don Juan Matus ise bu durumu “acizliğine düşkünlük” olarak tanımlıyor. Oysa eğer insan bir an için durup düşünse önünde iki seçenek olduğunu görebilirdi: a) Hoşlanmadığı durumu ortadan kaldırmak: Harika ve kesin bir çözümdür. Fakat maalesef bunu yapabilmek için yeterli enerji çoğu kez insanda birikmemiştir. (çünkü her gün periyodik olarak üretilen insana ait farkındalık enerjisi, gündelik saçma sapan şeylere yönlendirilerek bitirilmiştir.) b) Eğer ortadan kaldırmak mümkün değilse, hoşlanılmayan durumun pozitif gölgesini bulmak ve ona…