Demir Bağlama Kapasitesinin akla getirdikleri

uyarı: bu bir tıp yazısı değildir.

Öncelikle neden demir ile bilgi kafamın içinde eşleşir gibi oldu onu bulmalıyım.

 Dünyada oksijen, silisyum ve alüminyumdan sonra en bol bulunan element, Ağır metallerin en önemlisi. Yer kabuğunda % 4,2 nispetinde bulunurmuş. Taş devrinden sonra gelen çağa da ismini vermiş. Dünyada demiri ilk kez bulanlar Türkler, mö.1200, olduğu için bu konuda uzman olagelmişler. Daha önce belirtmiştim, şamanlar demircileri ustaları sayarmış! Hala ülkemizde ad ve soyadında demir geçen ciddi bir çoğunluk var. (Benim baba soyadımda da var). Türk boyları ve Osmanlıların başarısını demircilikteki ustalığa bağlayanları da hatırlarım. 

Her neyse vücudumuzdaki demir elementinden ne haber diye araştırdım. 

Demir hemoglobin yapıyor o da kanımızdaki alyuvarlarda bulunur ve oksijen taşıma işlemini yaparlar. Solunum yolu ile alınan oksijen akciğerlerde kanın içersindeki bu hücreler ile temasa geçer. Alyuvarlar da buradan aldıkları oksijeni dokulara taşırlar. Bedende ortalama 4 gram demir bulunurmuş.

Adalelerin çalışmaları için gereken oksijeni taşır.

Enerji üretimi ve protein metabolizmasına etkili bir çok enzim için demir gereklidir. Ayrıca vücut savunma sisteminde yer alan bir tür kan hücresinin yapımına etkilidir.

Başka şeyler de vardır eminim, tıp camiasından olmayan biri olarak benim anladığım özetle beden içinde oksijenin taşınması işi yeterince önemli zaten. Demirin eksikliği esas olarak kansızlık yaratır. 

Gelelim bende uyanan özdeşleşmeyi yaratan duruma;

Bilgi-demir şart ama bağlama kapasitesi yetersizse sorun var anlamına geliyor! (Aşağıda bu terimin anlamını alıntıladım). Aynı durum bilginin bağlama kapasitesi için de geçerlidir. Bilgi yeterli düzeyde bünyeye alınsa da bağlama kapasitesi yetersizse kişi sadece bilgili olmaktan ileri gitmez , bir nevi büyük kütüphanesi olan bir ev gibi olur. Kütüphane evin diğer öğelerini etkilemez değişip dönüştürmez. Bunun olması için bağlama kapasitesi olması gerekir. Bu durumu

huna bilgisi (urban şaman) bilincin farkındalık düzeyleri bahsinde güzelce açıklamış. 

Bağlantısal düzeyde farkındalık:herşeyle karşılıklı ilişkide olmak ya da görelilik yani dolanıklık. Zaman -uzay -madde -insanlar arasındaki tüm bağlantılar bu düzeye giriyor.

Bilgi yönelimlidir (yani daha soyut bağlantısal bir durum var.)

Eğer yukarıda adresi belirttiğim açıklayıcı yazıyı okuduysanız; İlk iki düzey hareket yönelimli iken, bu ve bir sonraki düzey bilgi yönelimlidir. Yani; 1 ve 2 bir takımdır, hareket anlamında bir takım, bilfiil gözle görülebilir, ya da duyular ile algılanabilir bir düzeyde işlevselselliği vardır.

3 ile 4. cü düzey ise bilgi düzeyindedir.

Örneğin usta bir kahuna (Lemuryan Huna Bilgisini uygulayan ve öğreten şifacı şaman. Kahuna kelimesinin kökeninde aşçılık, gücü hazırlayan, sonra da diğer insanlarla paylaşan kişi anlamı vardır.);
üçüncü seviyeyi hastalığın nedenini öğrenmek için kullanır.
Sonra 2.düzeye geçip psişik telkinler yapar, sonra 1.düzeye geçip ilaç hazırlayabilir.

Bakın aradaki farkı görebiliyor musunuz? Bağlantısal düzeyde olmayan bir şifacının şifa verme imkanı yok, çünkü sebep ancak bu düzeyde öğreniliyor. Sonuca yönelik şifa yöntemleri, ticarileşen tıp gibi, şikayeti geçirecek bir şeyler yapar, rahatsızlık üç ay sonra başka yerden çıkar, ya da tedaviden çıktıktan yarım saat sonra yeniden başlar. Sadece mekanikleşmiş tıp değil, diğer pek çok şifa yöntemi de böyle, homeopatiyi ayrı tutabiliriz çünkü o da sebebi bulmak üzerine, şamanik bir yöntemdir. Onun dışında, reiki, bioenerji, access gibi şimdi aklıma gelmeyen güzel yöntemler o andaki şikayeti geçirmek için kullanılır, hepsi de bir ölçüde yararlıdır ancak çoğu olayda çaresiz kalırlar. Sağladıkları şifa neden kalıcı olmuyor, çünkü temel şikayet, bizde kayıtlı olan herhangi bir travma ya da çok sıkı atılmış düğümlerden kaynaklanıyor. Bu kalıplar/ minör enerji şablonları, bulundukları organda işlemeye devam ediyor ve bir süre sonra şikayeti yeni bir yüzle tekrar oluşturuyor. O sebeple bağlantısal düzey çok önemli. Bağlantısal farkındalık düzeyinde olan az insan olduğunu düşünüyorum. Artabilse çözümler de artardı. (çok temel değişiklikler gerekiyor)

Meali: bilginin her biri gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar gibidir. Ve bunlar üst üste binerek yeni bilgiler oluşturur. Bağlama kapasitesi ise bilginin kişisel deneyimlerle örtüştürülebilmesi ile mümkün olur ve hatta bu olduğunda bilgi çoğu kez silinir! Yani evin kütüphanesinden bir-birkaç kitap kaybolur fakat evin kendi değişime uğrar. Buna bilgeleşme/olgunlaşma denebilir. Dışarıdan görüntüsü ise aynı olayla karşılaşıldığında eski deneyimin aynen değil az bile olsa farklı yaşanması şeklinde olur. Olaylar sürekli tekrar eder, tenis topu fırlatan bir makineden çıkar gibi. Zannedildiği gibi bilgelere farklı toplar atılmaz😀 robot böylesi bi ayrım yapmaz fakat her insan bu toplara kendi farkındalık düzeyinin alt ve sonsuz gibi görünen basamaklarından karşılık verir.

Son olarak hatırlatma, Her şey ve tüm boyutlar, farklı yaşam çeşitleri; şimdi ve buradadır. Kişisel/bölgesel,ırksal vs duyumsama kısıtlarından ötürü aynı dünyayı görmüyoruz! Yaşamıyoruz. Öğrendiğimiz yeni şeyleri ise başka zaman(!) ve mekanlara, uzayın dip-bucak köşelerine ya da hayal dünyasının derinlerine atfederiz. Şunu kendime sürekli hatırlatırım; asla aynı düzeyde kırmızı tatlı elmalarla dolu olmayacak ağaçlar! Süreç denen kavram, anahtardır.

Aloha dostlarım.

Sibel Atasoy – Karamürsel

 

Demir bağlama kapasitesi (UIBC), vücuttaki demir metabolizması hakkında bilgi sahibi olunmasını sağlayan en önemli tıbbi tanı testlerinden bir tanesidir. Vücut fonksiyonlarının yerine getirilmesinde büyük önem taşıyan minerallerden olan demir, kanda belirli proteinlere bağlanarak taşınır. Bunların yaklaşık olarak %95’i transferrin adı verilen özel yapıdaki proteinlerdir. Besinlerle birlikte vücuda alınan demir mineralinin bağırsaklardan emilerek kan dolaşımına geçtikten sonra vücudun gerekli bölgelerine taşınmasından transferrin adlı bu protein sorumludur. Sağlıklı bir bireyde transferrin proteinleri büyük miktarlarda demir taşıyabilme kapasitesine sahipken yalnızca üçte biri demirle bağlanmış haldedir ve kalan üçte ikilik kısmı boştur!

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir