Bir Başkadır…

Ağır toplum baskısına karşı koyamadım izledim… Şaka şaka… Ben her zaman “bu sefer olmuş” denilen Türk dizilerine ümitle başlayıp bazılarını bitiririm bile. Her tür çabalamaya saygı ve sevgim var kendiminkiler dahil. Kendime ve çevremdeki arkadaşlara bir bebeğin yürümeyi başarması için sayısız denemeleri, akıl almaz düşme şekilleri olduğunu hatırlatırım.

Bir Başkadır dizisini de övülen bir ingiliz dizisine başlar gibi temiz bir sayfada hevesle açtım ve kendi rekorumu kırıp iki akşamda bitirdim. Tabi bunda bölümlerin 40 dakika olmasının (hep arzu ettiğimiz gibi) payı da vardı ama daha çok beğeni, rahatlama, gevşeme gibi bedensel takviyelerin etkisi oldu.

Diziyi gerçekten başarılı buldum, eminim her izleyen kendi farkında bile olmadığı beklentilerinin esiridir ve duyguları üreten de düşüncelerimiz olduğundan farklı noktalardan diziye çekilmişlerdir. Ben eleştirmen değilim yapım gereği olamam da, sadece dizinin beni tatmin ettiğini, sonunda gerçekten çok belirgin bazı kusurların düzeltilmiş bir versiyonu ile karşılaştığımızı anladım. Çok sevindim.

Dizide  en beğendiğim: Diyaloglar oldu… Sonunda sahte olmayan diyaloglar yazmayı ve oynamayı başarmışız. Bu eksiklik yerli yapımlardaki en gözde konuyu bile silip süpürüyordu.

Burada seçilen konu Türkiye’nin 2000 sonrası değişen çehresinin 20 yıllık süreçteki gizli açık ayrımcılığı ele alıyor. Beni etkileyen bir konu değil açıkçası. Üstelik bu konu işlenirken bilerek olduğunu tahmin ettiğim makyajlar da var, yani yeterince cesur değil.

Bu tür sosyolojik bir sorunu ele alan İngiliz Amerika yapımı kurgular çok çarpıcı ve sakınımsız şekilde işlenir, tüm haksızlık ve acılar ortaya serilir. Bu dizi henüz buna hazır değil bence. Çok normal buldum  önce emeklemeden yürüyemezsiniz, bir yerlere tutunmak zaruridir.

Senaristler, ele alınan bu sorunu psiyatrlar çözemiyor, çünkü onlar da insan demişler. Dizinin en başarısız gösterilen iki karakteri bunu apaçık sergiliyor.

Psikitristlerin çözemediklerini hoca çözecekmiş gibi olsa da, hoca karakteri/rolünün tanımı ülkemizdeki ve hatta tüm islam alemindeki belirgin tanımların hiç birine uymuyor; o sanki papaz Sabastian! Bir sahnede aniden elinde kırmızı şarap kadehi görecekmişim gibi hissettirdi bana.

Kurgusu en sağlam karakterler bana göre, Meryem, Komando abi ve Navigasyon aleti Jungcu delikanlı. Onlar gerçekten aramızda yaşayan türler.

Geleyim en büyük yapıcı eleştirime: Yine bana göre, kurgularda tesadüf olmazsa olmaz (iyi bir okur, izler ve kurgu yazarı olarak gözlemim) ve bu hiç yadırganmaz. Yazar, hayatın çağıldayarak biteviye akan sürecinin rastgele minik bir bölümünü mikroskop altına alır ve bize sanki hayat o minicik örnek ile başlayıp bitiyormuş gibi sebep sonuç çıkarmamızı sağlar. Başka türlüsü de olamaz zaten.
Dolayısıyla ilk tesadüf, normaldir hatta gereklidir bile. İkinci tesadüf, yazarın “sana anlatmak istediğim çok spesifik bir şey var ” demesidir, olabilir, iyi işlenirse sırıtmaz. Üçüncü Tesadüf, yazarın pes ettiği yerdir. Dördüncü tesadüf, beceriksizliktir, izleyici/okuyucuya saygısızlık olarak nitelenebilir.

Bu dizide benim gördüğüm dört tesadüf var!

Dizinin çekimleri muhteşem, sessizliği (car car arka fon müziği olmaması) şahane, oyunculuklar gayet iyi. Diyaloglar efsane.
Kürt meselesine dokunuşu melek gibi incecik belli belirsiz. Çok dikkatli.
Dizinin sonunda nedamet getiren köydeki tecavüzcü ve duyarsız çapkın Selim karakterleri için de kurgu yetersiz, yüzleşmeler bu kadar kolay olsaydıııı… Oradaki tepkiler gerçekçi deği (hoca gibi) fakat diyaloglar hala efsane.

Sanırım Netflixin yayınlarında her kurguda mutlaka LBTGQ görünmesi şartı var, burada sorun Hocanın başına patlamış. Genel akışa hiç etkisi yok, biraz yama gibi ama renkli bir yama.
Dizi hakkında yorumlarda bir başkadır benim memleketim çıkarımı yapılmış fakat buna katılmıyorum. Türkiye çok geniş çok renkli bir kültür hazinesi. Bu kurgu olsa olsa, bir başkadır İstanbul olabilir.

Tüm emeği geçenlere minnettarım. Bir kere boğazı geçince gerisi gelecektir eminim. Çok iyi hislerle doluyum.

Not: size söylemiştim eleştiri yapmak işim değil, bu yazıyı kendi gözlemlerimi zaman içinde kendime unutturmamaktı. Aklıma gelen şeyler olursa ilave ederim.

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir