Hiç bilmediginiz birbucuk dönümlük bir alanda katıksız karanlıkta kaldınız mi? Biz dün kaldık, hem de iki saat. Emin olun yaninizda açıkgöz birinin degil görme engelli bir rehber olmasını istersiniz. Bizim vardi, hicbisey göremedigimiz yalnizca onun sesiyle yönlendigimiz icin ona inanmak durumunda kaldik, çünkü bize, korkmayin bende gece görüş gözlügü var hic birinizi burada kaybetmem! Demisti karanliga daldigimizin ilk dakikalarinda Gece görüs gözlugunun körlük oldugunu gezinin sonunda öğrendik.. Elimizde beyaz bastonlarla bi sürü dehlizlerden gecip, sebze Pazarlarina gidip, gercek bi tramvaya, tekneye binip sadece kulaklarimiza burnumuza ekip ruhuna ve kör rehberimize uyum sağlayarak sağ salim aydinliga ciktik, büyük bir deneyim oldu, sizlere de öneririm. Dialogue in the Dark”, İstanbul Gayrettepe Metro İstasyonu’nda … Sanirim bundan sonraki tüm hayatimda görme özürlü kardeşlerimiz icin daha duyarli olacagim, toplumsal hizmet sahalarinda onlarin haklarini savunacagim, elimden gelen hizmeti sakinmayacagim. http://haber.rotahaber.com/dialogue-in-the-dark-gayrettepe-metro-istasyonunda-_420621.html “Karanlik, tuhaf bir sey. Karanlikta yatan uc cesit insan vardir. ilk grup, hicbir sey goremedigi icinkorku icinde titreyenlerdir. ikinci grup, ilk grubun bu durumundan fayda saglar, cunku korku dolubir >nsanin kontrol edilebildigini bilir. Ucuncu grup ise, cebinde isik tasiyip da bunun iseyarayacagindan kuskulu olanlardir… isik yakmaktan korkarlar, cunku bu nerede olduklarini belli edecek ve artik herhangi biri olamayacaklardir” Diyor Kryon Buradaki karanlık mecaz olarak kullanılsa da…
Biraz ateş biraz duman, ortada insan. İmkan dahilinde olan. Lütfen önce şu adresten “imkân dâhilinde olan” nedir bir okuyun sevgili frekanslar, o zaman yaptığımız açıklamalar ve benzetmeler daha iyi yerine oturacaktır. https://sibelatasoy.com/?p=4301 Arabi’nin önerdiği “ortada olabilen insan”, mümkün varlık, bence “yeni dünya” literatüründeki “yükselmiş üstadın” ta kendisidir. Su anda insanlar tahterevalli gibi iki yana yatmış durumdalar. Yükselmiş usta, her iki yönünü de bilir, yani yaratanı ve yaratılmış olanı. Standart insan ise kendini yaratılmış olanla özdeşleştirmiş olduğundan çelişkiler yumağı olarak yasayıp ölür. Çok kaba isimlendirmesiyle buna bilim ve din diyebiliriz ama keşke bu kadar basit olsaydı. Kimse dilinin söylediği tarafta bile değil maalesef. Yani hem sağlıklı bi kuşkuya (adem/gölge) sahip olacaksın hem de sağlıklı bir imana, eşit seviyede olacaklar bünyende. Bu da Carlos Castaneda’nın Yaqui bilgeliğindeki “inanmadan inanmaktır “işte! Bir savaşçının olmazsa olmazı. Arabi’nin aktarımından yola çıkarak; Tam olarak iman/Nur tarafına geçersen, imkanlı varlık olmaktan çıkıyorsun. Peki ne zararı var bunun? Çünkü Yaratıcı, bilinci büyütmek için bu illüzyonu kuruyor(en azından bize en yakın gelen sebep bu, tanrı kendini bilmek istemiş). Bilinci büyütmek için ise muhtelif realite düzlemlerine ihtiyaç var, ve onları kurup anlamlandıracak olan da Adem diye nitelendirilen “birey bilinci” yani şüphe. Şüphe (ayrılık bilinci) olmadan kıyas yapamazsın, anlamlar bulamaz onları…