İnsan özgürlüğe göz diktiğinde -ki buna ruhunuz ya da auamukanız çölde kalmışçasına susamıştır- önce somut konularda özgürlük gibi anlaşılır, ekonomik özgürlük, bağımlılıklardan, sorumluluklardan kurtulmak gibi gelir. Doğrudur da… Fakat buna kavuşunca özgürlüğün çok daha büyük bir kavram olduğunu anlar insan, insanın ben’den BEN’im’e uzanan hem muhteşem hem de berbat yolculuğudur bu. Az önce tesadüfen Sartre’ın Sineklerinden bir söylem gördüm, Özgürlük aniden üzerime çöktü ve ayaklarımı yerden kesti…Gölgesini yitirmiş bir adam gibi oldum, Cennette hiçbir şey kalmamış, ne doğru ne yanlış ne de bana emirler veren herhangi biri… Kendime yabancıyım, biliyorum. Dışarıda doğa doğaya karşı, hiçbir bahanesiz, nedensiz, çaresiz, kendi içinde bulduğum çare dışında yok bir çare… Yalnızım, yalnızım, yalnız, Ölünceye kadar yalnız. Benzer bir şey midir bilemiyorum; hayatımdaki dönüm noktalarının birinde (2003-2004) hiç beklenmedik şekilde birlik duygusunu yaşadım, çok kısa sürdü fakat unutulmaz bi görü oldu benim için. Bu görüden şimdiki dikkat alanına döndüğümde tamamen bilinçsizce şöyle bağırdığımı duydu kulaklarım: “her şey yalan (illüzyon) olsa bile ben çokluğa razıyım.” Cümlenin gerisinde söylenmeyen duygu şuydu yalnızlık korkunç bi şey, tahayyül edilmez bir hüzün, yaşamaya değmez ebedi bir hapishane. Hayatınızda şu an olmakta olan her şey, özgürleşmekle ilgili diyor Adamus, belki inkar edebilirsiniz ama öyledir. Ve gülüyor ben de gülüyorum. Gülmek güzel…
Dilimizde “Burnu iyi koku alıyor” diye bir deyim vardır, bilirsiniz. Birisi iyi bir yatırım yaptıysa, tam zamanında ihtiyacı olan bir şeyle karşılaşacağı bir yerde olduysa, burnu iyi koku alıyor deriz. Bunun burunla ilgisi yoktur tıpkı GÖRMEnin gözle ilgisi olmadığı gibi. İşte bu kokusunu alma durumuna Adamus “Enerji Kokusu” demiş ve bunun üstatlığın habercisi olduğunu da söylemiş. ugh! Galaksiler aşkına. Aloha be yaw 🙂 …muhtemelen bugünlerde giderek daha çok oluyor. Basitçe herhangi bir şey için çok güzel bir his ortaya çıkıyor. Ben bunu enerji kokusu diye adlandırıyorum. Mis gibi bir koku. Koku. Latince bir sözcük olan ve his- hissetmek anlamına gelen “sentient”ten gelir. (İng: Scent; koku-sezi) O bir duyu gibidir ve ben son zamanlarda, duyularınıza geri gelin ile ilgili çok konuştum. İşte koku da bununla bağlantılı. Oda güzel kokabilir. O sadece fiziksel bir koku değildir. Odada bir enerji vardır, belirgin bir enerji. Sizin evinizdeki odalardan birisi böyledir, orası belki yatak odanız, belki de tuvaletinizdir. O belki de bir kahve dükkanıdır; gittiğinizde çok rahat ettiğiniz bir yerdir. Bu belki siz oranın bir süredir müdavimi olduğunuz için böyledir ama ben size, sizin oraya güzel bir enerji kokusu olduğu için gittiğinizi söyleyebilirim. Orada gerçekten ahenkli enerjiler vardır. Bu bir internet sayfası olabilir, bir web…
Bir şey yapma talimatı, daha biz onun bilincine varamadan önce, hemen biraz önce, zeki bedenimiz tarafından veriliyor. Siz dondurma yemek istediğinizi fark ettiğinizde, o güç çoktan buzdolabının kapağının önüne gelmiş oluyor ve annesini bekleyen bir çocuk gibi sizin kendisine yetişmenizi ve kapağı açmanızı bekliyor. * Adamus diyor ki:
Bakın, birisinin bu kadar yakınlığına izin vermek, herhangi birisini – sevdikleriniz dâhil, çocuklarınız dâhil, herhangi birini bu kadar yakınınıza almak cesur ve gözü pek bir insan olmayı gerektirir. Çünkü tüm çevrede katman katman, koruyucu, savunucu, maddi ve fiziki enerji vardır. Ama birisinin size bu kadar yakın olmasına izin verdiğinizde, onlar doğrudan sizin içinizde olurlar ve sizi içten kucaklarlar. Güvenmek, izin vermek yoluyla, bir bilinç düzeyi elde etmişsinizdir. Bu size iyi hizmet edecektir. (Adamus) … Lafta kalmasın hemen deneyin, içinize almak istediginiz biri varsa, şasmaz bi isabet ve güzellik. En son dün Sri Nithyananda Swami ile kucaklaştım ve müthiş bir deneyim oldu. Gerçi Adamus gayet ayrintili anlatmis, buna ilave edebilecegim sadece kendinizi rahat hissedeceginiz bir yerde olun, ben cogu kez uzanir durumdayken yaparim,. Öncesinde en az bi on dakika nefes egzersizi yaparim ve tabi beklentisiz kalmak önemli. Heyecan yapmayın, olursa olur, degilse ne olacak degil mi:) Şoyle devam etmis zaten adamus : Hemen doğrudan deneyimlemeyeceğiniz bazı deneyimler. Evet, deneyimleyeceksiniz ama hemen farkına varamayacaksınız. Bazen bunun gerçekten ne olduğunu idrak edebilmeniz, saatler, aylar, haftalar alacak. Deneyimlerde, hiçbir şey yapmaya çabalamayacağız. Efor sarf etmeyeceğiz. İzin vereceğiz ve sonra ortaya çıkması için bırakacağız. Zihinsel stres yok. Çaba yok. Sadece izin verme.
Özgürlük. Ne diyorlar? Özgürlük, kaybedecek bir şeyi kalmamanın diğer adı. Orada mısınız? Kaybedecek başka bir şeyiniz kaldı mı diye bugün bakacağız? Evet, bu aydınlanma denilen şey, insanın tasarımına bırakılsaydı ve izin verilseydi, bunun sonucunun aydınlanma gibi olacağını zannetmiyorum çünkü o zaman sınırlamalar olacaktı. Oturup da “Nasıl aydınlanacağım, aydınlanma böyledir, aydınlanmam budur” deseydiniz, çok fazla sınırlamalar, önyargılar, dengesizlikler olurdu. Ve insan, kendi enerji beslenmesine devam ederdi. Ve insan, Ben-im kimliğinden ziyade, insan kimliğini yüceltme çabasını sürdürürdü. İnsan, çevresindeki diğer tüm elementlere- toplu bilinç- karşı çok kırılgan olurdu. Kendi geçmişine, kendi zihnine, yaratıcı düşünmeye karşılık analitik düşünce biçimine karşı çok kırılgan olurdu. Böylece, bunun insan tasarımı olmaması iyi bir şey. İnsan veçhesi ki, bugün onun bir parçası burada oturuyor. Olduğunuz insan veçhesi, iyi ki bu aydınlanma denen şeye izin veriyor- onu düşünmekten, onu tasarlamaktan çok, çok farklı, çok, çok faklı- yalnızca izin vermek. Bu izin verme, bu geçen Şaud’da konuştuğumuz gibi, var saymak çok fazla güven ister. Muazzam güven ister ve çok, çok az insan bu düzeyde güvene varabilir. Şimdi olduğu gibi, rehberleriniz olmadığında, daha derine gidersiniz Yalnızca dram ya da korkudan öteye gitmek zorundasınızdır. Sıklıkla, seçimler korkudan yapılır. Önünüzdeki senaryolardan en az korkulanı, basitçe seçilir. Deneyiminizde, bu noktada ilginç bir şey…
Başka hiçbir şeyle, hiç kimseyle çevrelenmemiş, körlerin dünyasıyla karıştırılmamış. Kimliğinizi korumanın çaresiz atakları yâda zihninizle karıştırılmamış. Yerlerin en sadesi, “Ben Varım”. Ruhunuzun(soul) ritmini, kalp atışını işitmeye başladığınız yer. “Ben varım, bu nedenle Ben-im” Hepsi bu. Tüm mesele bu. Tüm mesele bu. O hep oradaydı. O, hiç bir zaman karanlığa, cehenneme gitmez. Asla kaybolmaz. O, sadece siz-siniz. Siz, hala körler dünyasında, hala bir biçimde hipnotik yaşamda, hala kendini nasıl daha iyi, daha mükemmel yaparım, diye meraklanan sizsiniz. Gerçekte karanlığa geri dönen sizsiniz. Çünkü varoluş ”Ben-im” her zaman oradadır, her zaman bekler, her zaman bilir. Eğer kendi kişisel buhranınıza girerseniz, kaosa girerseniz, hezimete uğrarsanız. O aldırmaz. O, aldırış etmez. Çünkü o ” Ben-im”, sizin hep orada olduğunuzu bilir. Kral ya da kraliçe olmanızla, dünyanın en zengin insanı olmanızla kendinizin veya etrafınızdaki körler dünyasındaki diğer insanların şeytanlarına ya da ejderhalarına dayanamamanızla ilgilenmez. Çünkü o, hep oradadır. O, iyi günlerle, kötü günlerle ilgilenmez. Çok fazla içki içmenizle, çok sigara içmenizle ya da çok yemenizle, çok uyumanızla ilgilenmez. O aldırmaz. Diğerleriyle yaşadığınız duygusal zorluklara, diğerlerinin sizi kullanmasına ya da tacizine aldırmaz. O aldırmaz. Bir parça bile ruhsallığınıza, dininize, inancınıza, olumlamalarınıza, doğrulamalarınıza ya da yanılsamalarınızdan hiç birine aldırmaz. Çünkü yanılsamanın ötesindedir. O – o -var oluşunuzdur….
Buraya ruhsal aileleriniz adına geldiniz. Buraya, sıkışık enerjileri, çözmeye yardım etmek için geldiniz. Bu nedenle, hala sıkışık enerjileri çözmektesiniz. Buraya, ruhsal aileleriniz adına, daha sonra onlarla paylaşacağınız onları özgürleştirecek bir şeyin bilgeliğine geldiniz. Biz burada, bu şaudda, özgürlükten, insan özgürlüğünden konuşuyoruz. Ama gerçekte, bu aslında ruhsal ailelerinizin özgürlüğü. Onlar geride, evdeler diyebilirsiniz. Onlar enerjilerini, bilinçlerini tutarak bekliyorlar. Onlar sizi bekliyorlar-evet, sizi- hayatlarınızda enerjiyi temizlemeyi, enerjiyi hareket ettirmeyi ve kendinizi sevmeyi öğrenmenizi bekliyorlar. Ve böylelikle gerçek Standartlar olacaksınız Ruhsal ailelerinizde,- burada insan sözcükleri kullanıyorum- en saygın isimlere sahiptiniz. Ruhsal ailelerinizde, en yüksek makamda ki grup liderleri değildiniz. Kesinlikle dini liderler de değildiniz, çünkü ruhsal ailelerde bunlar yoktur. Tümünün içinde en saygın olanlar, öğretmenler olarak bilinenlerdir. Öğretmenler, liderlerden, hükümdarlıklardan ve tüm hiyerarşiden daha yüksek düzeydedir. Öğretmenler hepsinin üstündedir. Niye? Çünkü öğretmen – eğer gerçek tanımını yaparsak- kendisine daha önce hiçbir insanın ya da meleğin deneyimlemediği bilinmeyene girme iznini verendir. Onlar, yaratımda daha önce yaratılmamış, hatta hiç düşlenmemiş olanı yaratmaya girişebilenlerdir. Öğretmen, yeniyi deneyimlemeye girişir. Kendini deneyimler. Hiçliğe, BEN-İm varlığını, yaşam gücü enerjisini getirir. Öğretmen, derine iner ve dışarıdan değil, kendi içinde deneyimler. Ve öğretmen, bu yeni deneyimden, tanrısallık tohumları ekmiş olarak, yaşam gücü enerjisiyle, BEN-İM ‘iyle çıkarak, idrak edilecek potansiyelleri getirir….
Şimdi, bu spiritüel düşler, bu büyük umutlar hakkındaki ilginç şey… İlginç olan şey, o kadar kirlenip sulandılar ki, çoğunuz onun ne olduğunu unutmuş vaziyettesiniz. İnsan psikolojisinde bu ilginç bir olgu. Sizi ayakta tutan bu kocaman hedeflere sahip olabiliyorsunuz, sonra ne olduklarını unutuyorsunuz. Ama o düşlerin, aslında ne olduklarını bile unutarak, sizi ayakta tutmasına izin veriyorsunuz. Daha pratik bir örnekle açıklarsak, bazılarınız spiritüel bir merkez açmak hayaline sahip. Bazılarınız, çocukları iyileştirebileceğiniz büyük bir klinik işletme hayali kuruyor. Gerçekten mi? Bazılarınız gidip, mağaralarından ejderhaları çıkarma hayalini kuruyor. Sahi mi?! Bunu söylediğimde kulağa aptalca geliyor, değil mi? Bazılarınız, içine koyduğunuz bilgelik sayesinde, tüm dünyadaki insanların okuyup, aniden uyanacağı mükemmel bir kitap ya da kitap serisi yazmanın hayalini kuruyor. Bazılarınız o kadar çok spiritüel olmanın düşünü kuruyorsunuz ki, etrafta süzülerek gezinmek istiyorsunuz. Süzülüyorsunuz ve etrafınızda sizi çevreleyen bir ışık var. Ve sizin yanına gittiğiniz saksılardaki bitkiler çiçekler açıyor. Ve sonra sokaktaki o hasta köpeği görüyorsunuz ve onun yanından süzülerek geçtiğinizde köpek aniden ayağa fırlıyor ve iyileşiyor. Ve ölü bir kuş ve kuş aniden… (Kahkahalar) Ciddiyim. Kendinize gülebildiğinize sevindim. Başka hangi düşleriniz var? Hadi ciddileşelim, çünkü biz… Ve biraz sonra, bu düşlerin sizi neden geride tuttuğunu ve bununla ilgili ne yapacağımızı açıklayacağım. Ve bu arada,…
Şuan, aydınlanma ve yükselme sürecinde, sıkışıp kalmakla ilgili güçlü bir eğilim var. Sizin ya da diğer Şambra’nın sıkışıp kalmasına, ne neden oluyor? Sizin sıkışıp kalmanıza neden olan şeyler nedir? Bu konudan bahsetmek istememin nedeni; bunu yapanın sadece siz olmadığını, bunların sadece büyük bir yanılsama ya da engeller olduğunu ve geçici olduklarını, görmenizi sağlamak. Bunun sonsuza kadar böyle gideceğini düşünmenizi istemiyorum. Ama şuan nerede sıkışmış durumdasınız? Zihin “Bana kesin bir kanıt ver. Karanlık bir uçuruma atlamak istemiyorum.” diyor. Komik olan şey, gerçek ruh(spirit) ve yaratıcılığın çalışma biçiminde kanıt yoktur. Hadi ona yaratıcılık diyelim. O kanıt istemez. O içine girme deneyimini istiyor. Bu nedenle, bu kocaman çatışma gerçekleşmekte. Kesinlikle. Evet. Bunu amaca yönelme dediğiniz terimiyle açıklayacağım; ama onu biraz düzelte bilirsem – hala daha cevaplar için eski sisteme bakma eğilimi var. “Tutku nerde?” Geçmişe gidip oraya bakıyorsunuz. “Cevaplar nerde?” Geçmişe gidip oraya bakıyorsunuz. Oldukça ilginç, garip– benim için komik – zamanlar geçiriyorsunuz. Geri dönemezsiniz. İlerde ne olduğunu da bilmiyorsunuz. Bu nedenle, ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Ve burası tam olarak olmanız gereken yer. Rahatlayın. Sonsuza kadar orada takılı kalmayacaksınız. Benim kristalimde sıkışıp kaldığımdan daha uzun süre, takılı kalmayacaksınız. Ama bu olduğunuz yer ve aslında bu mükemmel bir zaman, çok mükemmel, çünkü geçmişe bakma halinden…
Benliğinin tamamına, bütününe (inanmak). Herhangi başka bir şeyden beslenmeyi gereksinmeyen benliğe; dengenin zaten içinde barındığını, araçların zaten orada olduğunu, ve istediğiniz an onları kullanabileceğinizi bilen benliğe; kitle bilincinin düşünme biçiminden, eski düşünme biçiminden uzaklaşmış benliğe (inanmak). Şu anda insanlar sihrin var olduğunu bilmek istiyorlar. İlginç olan şu ki, ben yeni hatlar döşeniyor dediğim zaman, o eski şeyden, o eski elektrik kabloları gibi, (buraya) elektrik getirmek için bu salonun kablolarla döşenmesi gibi bir şeyden söz etmiyorum. Bu salonun her tarafından kablolar geçiyor, ve ışıkları yakan da buydu. Şimdi bu binanın hatlarının yeniden döşendiğini, ama hiç kablo olmadığını hayal edin. Öyle bir hat döşeniyor ki, elinizi o enerji akışına, cereyana sokabildiğinizi ve çarpılmadığınızı hayal edin. Şu anda çarpılıyorsunuz. Çarpılıyorsunuz – bu çok dualitik bir şey, elektrik böyle çalışıyor. Yani öyle bir yeni “kablo” hayal edin ki, onu tutabiliyorsunuz – ışıkları aydınlatacak o enerji akışını tutabiliyor, ona dokunabiliyor ve bundan etkilenmiyorsunuz. İşte içinizde olan az çok budur, az çok eski düşünme biçiminden Yeni Düşünme Biçimine geçiş. Bu şu anda oluyor. Küçükken şeylerle ilgili birçok yargıya sahip değildiniz. Bir dolu rüya görüyordunuz, tam anlamıyla. O zamanlar bir dolu rüya görüyordunuz. Sonra onlar kapatıldılar. Küçükken bir dolu hayal görüyordunuz… her biriniz, istisnasız, oyun varlıklarına sahipti,…
“Nasıl uyuyorsunuz?” Öncelikle, uykuya dalmadan önce onların(tv,müüzik vs) dinlemesi oldukça yorucu. Bir ritüelden geçmek zorunda olmanız, uyuyabilmeniz için bir şeyler düşünmek zorunda kalmanız, ne hakkında rüya göreceğinizi bile kendinize söylemek zorunda olmanız. Kendinize söyleseniz de söylemeseniz de güzel şeyler göreceğinizi bilmiyor musunuz? Evet, kendinize örneğin, insan şunu söyleyebilir, “ Bugün çok yorgunum. Gerçekten de uyumam gerekiyor” çünkü pek çok kereler bu rüya haline geçiyorsunuz. Onlar gerçekten de inanılmazlar ve oraya gidiyorsunuz. Sadece hatırlamıyorsunuz. Nasıl uykuya dalıyorsunuz? Televizyonda Tarih Öncesi Uzaylıları seyrediyorsunuz. Bilgisayar oyunları oynuyorsunuz. Pek çok farklı şey yapıyorsunuz. Bu biraz doğal değil. Bu biraz garip. Yapmak zorunda olduğunuz bu şeylere, hadi açıkça sapıkça diyelim. (Adamus kıkırdar) Söylemek istediğim şu. Uyku doğaldır. O şekilde tasarlandı. Onu o şekilde siz tasarladınız. Rüyalar çok ama çok doğaldır. Şuan sizler, yaklaşık bir düzine ya da daha fazlasında var oluyorsunuz. Sadece burada olduğunuzu sanıyorsunuz, ama orada, yakında sizlerin de giriş yapabileceği pek çok rüya âlemleri söz konusu. İşe gitmeye çalışırken bu bayağı bir kafanızı karıştıracak. Bu uyumadan önce bir şeyler yapmak zorunda kalma durumu, hiç de doğal değil. Çünkü uyku durumu, doğası gereği çok doğaldır. Onu siz tasarladınız. O sizi tamamen kaybolmaktan koruyan küçük bir şey. Uykuya dalıyorsunuz ve doğal bağlantıların tekrardan kurulmasına, doğal…
Daha bi-iki ay önce ölünce gömülmek yerine başka bişey istediğim gelmişti aklıma. İnternette arattım, baya bi vakit harcadım ve doğuluların yakılma ritüelinden başka bi şey bulamadım, onun da mitsel sebeplerini araştırdım tatmin edici bi cevap bulamayarak canım sıkıldı. Gömülmek itemeyişimin sebebi, benden geriye bişey kalmasını istemediğimden, öyle orda burda bilinçsiz ıvır zıvır duygu parçacıklarımın kalmasını arzu etmediğimdendi. Ayrıca bir vasiyetim de öldükten sonra en az üç gün bedenime bi şey yapılmasını istemediğim gibi morga konulmak da istemediğimi, artık kokmamam için üstüme başıma buz kalıpları koyarak idare edilmesini oğlumdan ve (o unutursa diye) yakın arkadaşlarımdan rica ettim, hem de bikaç kez. Umarım unutmazlar. Ve hala aynı fikirdeyim. Şimdi bi de az önce okumaya başladığım Adamus’un yeni konuşmasına bi bakın, daha başlar başlamaz cevap aradığım konu! Dakka bir gol bir! 🙂 Buyrun okuyalı birlikte: İnsanların diğer insanları toprağa gömmesi beni her zaman şaşırtmıştır. Bunu asla tam olarak anlayamadım, enerjik bakış açısına göre – öncelikle, kirlilik bakış açısına, gayrimenkul bakış açısına göre,- ama enerjik açıdan. Diyelim ki – David, sana takılmama kızmazsan, çünkü daha uzun bir süre daha bizimle olacaksın – diyelim ki yarın vefat ettin, tabii ki bu olmayacak. Daha çok uzun süre yaşayacaksın. Diyelim ki yarın diğer tarafa geçtin ve senin…
Böylece yaşam tasarımınız birçok farklı açıdan çok parlaktı. Siz ruh denen şu şeye sahip olduğunuzu düşünmekten hoşlanıyorsunuz, ve biz gelecek yıl onun bile ötesine geçeceğiz – ruhun ötesine, kesinlikle – çünkü o basamaklardan ya da sıçrama tahtalarından biriydi. Ama sahip olduğunuz ve sizin belki de ruhunuz dediğiniz şey, bilgeliğinizdir. Bilgeliğiniz. Böylece ruh denen bu şeyi bile yarattınız – onu illa kategorize edeceksek, yaşam tasarımının bir parçasıdır – o aslında sadece bilgeliğiniz. Bilgeliğiniz.(Adamus) Senelerdir bi çok yazımda ruh’un ne olduğunu bilmediğimi,anlayamadığımı söylemiştim. (Bunu ruhsuz oluşuma yoranlar da olmuştur. hahahaha, doğrusu gözardı edilemeyecek bi ihtimal). En azından bi kişinin (adamus) bana katılıyor olması içimi rahatlattı mı? Bilemiyorum. Galiba bilinç denen şeyi daha iyi anlıyabiliyorum. Belki de onun Bilgelik dediği şeyi. ** En eski keşiflerimden biri şuydu: En uygun kelimeyi bulmak için biraz uğraştımdı yine de ilk aklıma gelen iki tanesinin yerine daha uygununu bulamamıştım. Onlardan ilki “esans”, ikincisi ise “rayiha” idi. Bazıları buna “öz” demek isteyebilir. Evet insanlar ruh dedikçe benim aklıma bunlar gelirdi. Beni tanıyanlar (yazılarımdan ya da günlük hayatta fark etmez!), ne kadar zevkine düşkün olduğumu bilir. Zevk aldığım şeye doğru farkında olmadığım biçimde çekilirim. Alamadıklarımdan geri geri itildiğim gibi. Hedonist olup olmadığımı da sorgulamışımdır. Beni zevk duşkünü sefil bir…
Bilinç farkındalıktır, ama daha özlü, saflaştırılmış biçimde (söyleyecek olursak), bilinç sizin varoluşunuz, mevcudiyetinizdir. Bu, Şimdi ânında olmaktan biraz farklıdır. Gerçi çok benzerdir, onlar kuzen gibidirler, ama o sizin mevcudiyetinizdir. Sizin bilinciniz sizin mevcudiyetiniz ve kendinize farketme izni verdiğiniz şeylerdir. Bilinciniz mevcudiyetinizdir, ve mevcudiyetiniz hemen şimdi hemen buradadır, o hemen burada oturuyor. Bilinciniz, duyusal, zihinsel ve sezgisel farkındalığınızdır. Bilinciniz mevcudiyetinizdir, ve şimdi tek tek her birinize soracağım soru şu: Ne kadar mevcutsunuz? Ne kadar mevcutsunuz? Anda ne kadar gerçeksiniz? Ne kadar bilinçlisiniz? Ben şimdi sizden, müzik olmadan, kelimeler olmadan, herhangi bir şey olmadan, ve şu vantilatör olmadan kendi mevcudiyetinizi hissetmenizi, kendi mevcudiyetinizin farkında olmanızı isteyeceğim. Ve bunu yapmadan önce, beyninizden çıkın. Zihin yok. Beyin yok. Sadece derin bir nefes alın… Şu anda mevcudiyetiniz nedir? Başka bir yerlerde değil, hemen burada. Mevcudiyetiniz nedir? Bazılarınız şimdi bu konuda zihinsel olmaya başladı. Bu şekilde eğitildiniz. İnsanlık şu anda bu şekilde, herşey zihinselleşiyor, yanıtı düşünmeye çalışıyorsunuz. İşe yaramayacaktır. Bazılarınız diyor ki, “En ufak bir fikrim yok.” Bu herhalde en iyi yanıt, çünkü en azından kendinizi ona açıyorsunuz. Mevcudiyetiniz nedir? Bedeninde misin, sevgilim? Hayır. Hayır, değilsin. Zihninde misin? Bir dereceye kadar, evet. Tümüyle mevcut musun, Melek? Hayır. Hayır, ve bu pekâladır. En azından farkındasın, gördün mü?…
Kendinizin daha çok farkına vardıkça… Ben bunları tanımlayacağım. Bunlar, hiçbir şekilde, taşa yazılmış (ille de böyledir denen) şeyler değil, ama farkındalığın farklı düzeyleri vardır ve hepsi de bilince bağlanır. Hepsi de yaşantınızın şu anında önemlidir. Duyusal farkındalıklar vardır. Bunlar, sahip olduğunuz o insani beş duyu yoluyla gelir, ve bunlar koku ve dokunma, kulaklarınızdan giren müziği duymak, esintiyi hissetmek gibi şeylerdir, hatta bir dereceye kadar kalp atışının duyusal algısı, sıcaklık, elbette, hareket eden bedeniniz. Bunların hepsi duyusal farkındalıklardır. Diyeceğim ki, genelde insanlar, genel olarak, çevrelerindeki duyusal farkındalıkların yüzde 98’inden habersizler. Şeylere dikkatlerini vermeyi ve vermemeyi öğrendiler. Biz (az önce) bazı deneyimler yaşarken, (dışarda) motorsikletler geçiyordu. Ve siz bunları duymazdan gelmeyi öğrendiniz. Burada, salonda görsel olarak meydana gelen şeyler vardı, ve siz bunları görmezden gelmeyi öğrendiniz, ki bu iyidir, yoksa şaşkına dönerdiniz. Dikkatinizi vermemede o kadar iyi bir hale geldiniz ki, sanki kendinizin dışına çıktınız. Duyusal farkındalıklar bilincin önemli bir parçasıdır. Renk ve dokunma ve koku algılayabilmek, hem çok kolay hem de yapması keyiflidir, ayrıca kendinize böyle bir armağan vermek de güzel bir şeydir. Duyusal farkındalığa geri gelmek sadece arada bir durmayı ve buradaki salonda bir sineğin dolandığını gözlemlemeyi talep eder. Ama o sinek gelip de yüzünüze konmadığı sürece onu genelde farketmeyeceksiniz…