Geleneksel Aborjinlerin toprak ve kültürleri için sahip oldukları eşsiz bağı kavramak için, mitolojilerinde “Rüya Zamanı”(Rüya, Tjukurrpa veya Jukurrpa) veya Yaratılış dönemi kavramı hakkında temel bir anlayış edinmeniz gerekir. Geleneksel olarak, Aborjinler dünya’nın her zaman var olduğuna ve şeylerin başında sadece doğaüstü varlıkların yaşadığına inanırlar. Dünya karanlık, özelliksiz, ıssız bir ovaydı ve gezegenin yüzeyinde hiçbir tür yaşam yoktu. Sadece dünya yüzeyinin altında, yarı embriyonik yarı gelişmiş bebekler şeklinde belirsiz bir insan yaşamı biçimiyle birlikte, uykuda yatan bu doğaüstü varlıkların binlerce formunda yaşam zaten mevcuttu. Zaman, bu doğaüstü varlıkların uyandığı ve dünya’nın yüzeyini kırdığı zaman başladı. Güneş de yerden doğarken dünya kısa sürede ışıkla dolup taştı. Doğaüstü varlıklar görünüşte büyük ölçüde değişmiştir. Bazıları kanguru, emus ve diğer hayvanlara benzeyen şekillerde yükselirken, diğerleri erkek ve kadınlara benzeyen insan formunda ortaya çıktı. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler arasında bölünmez bir bağ vardı. Hayvanlara benzeyen varlıklar insan gibi düşündüler ve davrandılar ve insan formundakiler istedikleri zaman hayvanlara veya bitkilere dönüşebilirlerdi. Ebedi uykularından çıktıktan sonra, totemik atalar (Kanguru Rüyası, Emu Rüyası vb.) Olarak adlandırılan varlıklar, peyzajın fiziksel özelliklerini yaratarak dünya etrafında hareket ettiler. Dağlar, tepeler, kum tepeleri, ovalar ve nehirler, dolaşan totemik ataların eylemleri nedeniyle ortaya çıktı. Bu doğaüstü varlıkların doğrudan veya dolaylı olarak neden olmadığı…