Sonsuz bir Giz

Savascinin kalkanlarini olusturan seyler, nesneler YUREK TASIYAN BI YOLDAKI seylerdir. Bi savasci olmanin ilk kurali ise siradan insanlarin olumlerine kadar yapadurduklari IC KONUSMAYI kesmendir. Bunun icin once gozlerini biraz olsun rahatlatmak icin kulaklarini kullanmayi ogrenmelisin. Dogdugumuzdan bu yana dunyayi degerlendirmek icin gozlerimizi kullanmisizdir, bi savasci bunun farkindadir ve dunyayi dinler. Dunyanin sesine kulak verir. Bu dinleme isini buyuk bi sabirla yapmalisin. Dunya soyledir boyledir demeyi durdurursak, dunya da oyle soyle olmaktan cikacaktir. Sorun su ki, insanlarin yaptigi seyler, bizi cepecevre saran guclere karsi birer kalkandirlar. karga

  Siradan bi insan icin dunya bi giz olmamistir hic. Ve yaslaninca da, artik yasamasina bi neden kalmadi sanir. Yasli biri icin dunya tukenmis degildir, yalnizca insanlarin yaptigi seyler tukenmistir. Ama kafasi oyle karismistir ki sersemce, dunyada kendisi icin bi giz kalmadigini sanir. O kalkanlar karsiliginda odenen igrenc bir bedeldir bu! Bunu bilen bi savasci dunyayi sonsuz bi giz kaynagi ve insanlarin yaptigi seyleri de sonsuz bi sacmalik diye ele alir.

*

Her insan yaptıklarının da ötesinde, çoğu kez kendinin bile bilmediği NİYETinin rehinesidir.

Kişisel niyetlerin yanında bir de ortak niyet var mı diye soruluyor.

Ortak niyet aslında tüm bireysel niyetlerin bi ortalaması gibi benim nazarımda, yani hiyerarşik değil heterarşik bi ilişki var niyetler arasında. Kimse bunun dışında kalamaz, kişilerin özgün niyetleri de ortak niyeti etkiliyor.

Evren ya da Allah, niyet (amaç) taşır mı? Hiç sanmam, niyet taşımak için bireysel bilinç gerekir, her şey ya da hiçlik anlamına gelen Allah’a bi niyet atfetmek ancak insan işi olabilir diyorum kısıtlı algımla.

Einstein’ı çok sever ve hayranlık duyarım özellikle izafiyet ve kuantumun babası olduğu için ancak ona katılmadığım bi husus var (şimdilik);

O,  “tanrı zar atmaz” diyor, hatta kuantumun gelişiminde tanrının zar attığı (belirsizlik ilkesi) ortaya çıktığında bu işleri bırakıp son yirmi yılında doğu felsefesi ile ilgilendi diye söylenti var. Niye? Çünkü gerek Einstein gerek Jung papaz okullarında okumuşlar hatta aileden son derece sıkı din eğitimi almışlar bu sebeple içlerindeki korkuyu son günlerine kadar atamadıklarını sanıyorum, tabi kısıtlı bilgimle şimdilik böyle düşünüyorum. sa

 

Not: Foto Berrin Pirgon

11 Yorumlar

  1. ali says:

    “Evren ya da Allah, niyet (amaç) taşır mı?”
    Yol yakın bir menfaat ve kolay bir sefer olsaydı,ardına peşinsıra takılan olurdu.Ama bu zorlu yolculuk isteyene pek uzun gelir.
    Allah’ın dilemesi kulun iradesine bakar.Allah’ın Ahsen-i takvim üzerine yarattığı insandan istediği şeyler vardır.Fakat o şeylerin
    tahakkuku,kulun da o şeyi kendisi için istemesine bağlıdır.Mesela Allah kulun hidayetini ister.Fakat kul kendisi için hidayeti
    istemez ve bu uğurda adım atmazsa ,bu tahakkuk etmemiş bir irade olarak kalır.Kulun iradesiyle alakalı bir şeyin tahakkuku için,
    kulun onu hak etmesi şarttır.İradeye seçme kabiliyeti vermiş,öte yandan özgür iradesiyle doğruyu seçmesi için yol göstermiştir.
    Fıtratta,birleştirilmesini emrettiğimi birbirinden ayırıp-koparmayın ve yeryüzünü fesada vermeyin sözünü almış ve iradeyi emanet
    etmiştir.Bu gerekçelerin tamamı insanın kendi tercihine bağlı amellerdir.Amellerin mesuliyetinin yerine mecburiyeti koyamayız.
    İradenin tabi olduğu yasaların anahtarı seçmektir.İradeyi teslim eden Allah,onu kullanan her insanı mesul tutmuştur.Mecburiyetimiz
    irademizin olması,iradenin önündeki seçenekler ise mesuliyetimiz oluyor.İrade insanı insan eden en büyük emanetidir.
    Et-Tevvab.bizden Allah’a giden niyetler hiyerarşiktir.(Allah’ı birlemek kelime-i tevhid) El-vekil ile alakalı.ümmetin birliğinin niyeti hem heterarşik hem hiyerarşik olmalı Niyet(amaç)demişsiniz.Geliştirdiğimizde niyet’in amacın amacı olduğuna ulaşırız.Er-Rakib.Açalım;
    ikinci fiildeki amaç niyet,birinci fiildeki amaç Allah’a ulaşmak.O’nun dileği bizim dileğimizdir.Niyet eşittir dilek/dileğimiz.El-Hadi.Şu şekilde;niyet eşittir
    meramı kurmak.Meram eşittir dilek/istek/arzu.El-fa’al.Lugatta,risalede ve Esna/i Hüsna’da buna ulaşır ve oluşturabiliriz.
    Uzunca bir yazı hazırladım.Bilahare şimdilik özetin özetini paylaştım.

  2. ali says:

    Hiç kuşku yok ki castanedanın mesajı uyarıcıdır.Lakin nedenleri ile birlikte birşeyler söylemeliyim.Yürekname(Savascinin kalkanlarini olusturan seyler, nesneler
    YUREK TASIYAN BI YOLDAKI seylerdir)diyorum kısaca buna bilin.
    Şehirde,kasabada ve köyde oturana hadari,kır,sahra,çölde oturana bedevi denilmektedir.Benim sıkıntım hadari(medeni)hayatın bedevileşmesi.Bu iki farklı hayat tarzını
    hesaba katmadan tarihi anlamakta/izah etmekte güçlük çekilir.Ne zaman hadari olduk,bedevileşen hadariler,hadarileşen bedeviler…
    Bu kelimeler birbirlerini küçültmek için değil,geçiş sahası olması bakımından ayrılmış.Ahlaki değil,sosyal hayattaki manalarını bulmaya çalışıyorum.Halbuki hadaret öncekinden sonrakine intikal etmek,gerilemek değil.
    Hadari;lüks,konfor,fantazi,bolluk,aşırı tüketim ve üretim,işbölümü özellikleri bazında ayrılırlar.
    Bedeviler böyle yaşamaya başlayınca,bedeviliğini koruyup bedavetten uzaklaşmış ve hadari hale gelmiştir.Bunları anlamak için coğrafi ve ictimai hayata/çevremize bakmam yeterli.Aslolan galiba bedevi bir hayat.Biraz geliştirirsek umumi bir bedevilik en makulü.Mamafih şu anda bulunduğum yeri değiştirmek.
    Yüreknamede yazılan şeyler şu anda hadari merkezlerde umumda veya hususta farketmez geçerliliğini korur geçirgenliğini bozar.

  3. ali says:

    Her an nette olamıyoruz malum.Castaneda ile ilgili fikirlerinizi(burada) yazdıklarınızı mı biliyoruz?
    Yoksa kitaplarınızda bulabilirmiyim?
    Şahsen burada yazılanlar(castaneda ile ilgili ve sizin neşriniz ile birlikte)sizin tarafınızdan(veya ekip)bir cepboy ebatı tarzında kitaplaşsa her an elimizin altında başucunda olabilir.Yoksa 2008/09/10/11/12 yılında yazdığınız bir yazı ve sonunda “bu yazıyı dikkatle okuyun” ibaresi ile karşılaşınca korkutucu bir hale bürünür insan.Üstelik yazılarınıza baktığımda daha kaleminizin kurumadığını anlıyorum.
    Kitaplığımda kitaplarınız olduğu için teşekkür ederim.

    1. says:

      Günaydınnn, sanırım kalemim kurudu bu bir,
      İkincisi Castanda konusunda söylediğiniz gibi bi kitap yazmamız konusunda yayımevinden teklif gelmişti ve ben reddettim,sebebini söyleyince diğer arkadaşlarım da reddetti. Bilgi ancak yaşayarak ya da bilfiil yaşayanın naklinden doğan öyküler yoluyla bünyeye girer. CC’nin anlattığı o muhteşem öyküleri çıkarırsanız geride dünyanın her yerinde zaten olan ve sıkıcılıklarıyla bunaltan kuru sözcükler kalır. Hele de şu an okuma tembeli insanların bu 12 kitap yerine bir tane özetlenmiş kitap alıp okuyup, Castaneda öğretisini biliyorum zannetmesi büyük kayıp olurdu 🙂
      Benim düsturum şu:
      Birinci elden deneyerek,
      İkinci elden dinleyerek
      Bilinmeyenden bilmeyerek
      Oooo heyyyy heyooooo oooooo

      Not; dinleme gerçek dinleme olmalıdır(okuma da buna dahil)

  4. ali says:

    Günaydın ve Tabiki;”Bilgi ancak yaşayarak ya da bilfiil yaşayanın naklinden doğan öyküler yoluyla bünyeye girer.
    Lakin;”Hele de şu an okuma tembeli insanların bu 12 kitap yerine bir tane özetlenmiş kitap alıp okuyup, Castaneda öğretisini biliyorum zannetmesi büyük kayıp olurdu :)” bu hususta şöyle bir karşı beyanda bulunabilirim;
    Okuma tembeli değil,okuma seferberiyim,(özel bir şeyin isteğini yapmıyorum.yanliş anlaşılmasın)
    Yorumlama ilmi(tefsir)gibi şeri bir ilmi(önerimi bunun için dile getirmiştim.bu öğretinin tefsirini sahiplenmiş ve vakıfsınız)iyice kavradıktan sonra öğretiye veya felsefeye geçilmesi(tarihte bu böyle olmuştur.aynı cephedeyiz.Sadece metodlarımız farklı.siz bir eser neşretmek mesulündesiniz)zihni bilememizi,kıyas kullanılmasını itiyat haline getirmeyi ve istidlalde bulunabilmemizi sağlar.
    Değinmek istediğim mihver şu;
    Çağımız talim ve ders verme usulünü kavrayamayan kişi mezarlığına dönmüştür.Ve bu,işe daha yeni başlamış olan kişileri kapalı ve güç anlaşılan meselelelerle karşı karşıya getirmiş,sonra kişinin meseleleri zihninde tutması istenmiş,bunun doğru bir alıştırma şekli olduğunu sanmış,bunun ezberlenmesiyle mükellef tutmuş.(elbette cc serisini okumanın yanında ilaveten elimizde bir şerh olması kanaatimce yanında tembelliği ve öğretiyi biliyorum zannını getirmesi düşünülemez.)
    Halbuki felsefe,öğreti veya ilimde basitten mürekkebe adım adım gitmek esastır.
    Buna riayet edilmezse kişi anlamaktan aciz kalır,zihnen hazırlanmaz,zor olduğuna kanaat getirir ve o zaman tembelleşir,iradesini ortaya koyamaz,terkeder ve hayal kırıklığı yaşama ihtimaline uğrar.(buradaki dağınık bilgilerin internet meşrebinden bağımsızlaşmasıdır amacım)
    Bu kanaatlere hakim olduğumuzda ise tahkik,tahkim,tahlil ve tahsil yaparız,tahliye ederiz.
    Ben metodu böyle algılar ve tarif ederim ve size bu hususta adet ve alışkanlığınızı terketmenizi teklif edebilirim ancak.
    Sizden istediğim bir şerh.Yoksa bir öğreti hakkında çok eser yazılması durumu güçleştirir veya engeller.Ve sizin sert bir mizacınız yok,usul,yol ve yordam sahibisiniz.Konumunuz öğretinin başında vermeniz gereken kitaplaşmış bilgiye muktedir.
    Not:kaleminizin kuruması bu söylediklerime mani olmadı.

    1. says:

      Sevgili Ali Bey, konuyu nazikçe açarak üstelemeniz hoşuma gitti :)Benim de karşı bi teklifim var;
      Okuyup yazalı beri (dörtbin civarında okumuşum ama bu tek başına pek bi şşey ifade etmez) sürekli gözlem yaptım, günlük değerendirmeler yaptım, hiç ara vermeksizin yarım arısı böyle geçirdim. O halde benim pek de belirgin bir ismin ya da öğretinin şerhini yapmak yerine, kendi sonuçlarımı yazdığım hem de eğlenceli bi havayla dışa aksettirdiğim kendimi-ki her an değişmektedir ve ne olduğu belirsiz. Ben kendi nakillerimden çok şey anladım ancak halen kendimin özüne dair tam bir cahilim,onun ne olduğu tamamen belirsiz, belki de yok) kitaplarımı okumak nasıl olurdu? İlle ünlü birine referans vermek mi gerekir. Ben zaten bi aktarıcıyım, evrende ne var ne yok, radyo alıcı vericisi gibi ve araya pek dahil olmadan paylaşıyoru. Benim karım paylaşım duygusunun verdiği haz ve eğlence, oyun duygusu. Oyun demişken bir de oyun kuramım var belki görmüşsünüzdür. Hem çok ciddi hem de tamamen gayrı ciddiyim. Bu sebeple insanlar bana pek de iltifat etmezler haklı olarak, onlar genelde ciddi ve söylediklerine inanan onların ardında sonsuzca duracak öncüler ister. Benim gibi omurgasızı kim ne yapsın hahahahahahaha

  5. ali says:

    Karşı teklife daha başka bir karşı teklif ile cevap vermenin yük almak yerine yük olmak olacağına biat ediyorum.
    “O halde benim pek de belirgin bir ismin ya da öğretinin şerhini yapmak yerine, kendi sonuçlarımı yazdığım hem de eğlenceli bi havayla dışa aksettirdiğim kitaplarımı okumak nasıl olurdu?”
    (iyi olurdu iyi)
    Bu açıklamanızı hayattaki aidiyet duygusu ve yerini bilmek kaidesi üzerine değerlendiriyorum.
    Aklı olup ta omurgadan düşünenleri göz önüme getirdiğimde bu mevzunun taraflarının(siz ve ben) cinsiyet değil insiyet(insan oluşları)tekelinde değerlendirdiğimde omurgasız olduğumu mutlulukla beyan ederim 🙂

  6. akad says:

    Selamlar sohbetiniz bol olsun, ne de uzun yazılar…
    Ali bey bunca çabanın sebebi olan dünya görüşünüz hiçbir işinize yaramayacak. Hayatınızdan herşeyi silip atın! Çok mu zor? E hadi birkaçtanesi kalsın..
    Bence kitapları okuyun ve uygulamaya başlayın yoksa etrafınızda duyduklarınızı ezberlemek bir işinize yaramaz. Kitapları okumuş kişilerin anlattıkları ve yazdıklarıda şu an gereksiz, çünkü hepimiz yalnızız ve hepimiz tek başımıza yüzleşeceğiz.
    Eğer kitapları e-kitap halinde isterseniz adres verebilirim.

  7. ali says:

    Selam üzerimize olsun akad.Gazali söylesin;

    Söylenmesi müşkül haller sadır oldu benden
    Hüsn-i zanla hayra yor,sorma mahiyetinden

    E formatta yayını sessiz bilgi sitesinden edindim.
    Cilt basımı olarak temin edinebilmenin heveslisiyim.(belli sebeplerim var)
    Yardımların için sağolasın.Burada yazdıklarını(konu dahili ve hususi olarak anlatmış oldukların.neden dersen izdüşümleri benim için anlamlı ve keyifliydi)CC kitabında birer dipnot olarak düştüm.

  8. ali says:

    Selam.Bugün iş arkadaşıma “Kadının iş hayatındaki davranışları ve sürdürülebilir ilkeler üzerine düşünceler” adıyla bir mail hazırlamış ve son halini bir aradan sonra vereceğim yazının son cümlesini “topyekün özgürlük” olarak tespitlemiştim.
    O arada(ve her arada)okumadığım kitapları(şimdilik) karıştırmak adeti/alışkanlığımdan dolayı elime aldığım üçüncü kitap cc serisi birinci kitap oluverdi.
    Onüçüncü sayfa sondan ikinci paragraf yazarın yorumunu topyekün özgürlük olarak belirlemesi/adını vermesi ile noktalanmış,yazarın “bunlar,benim kadim Meksika şamanlarının bilişine dalışımdan çıkarmış olduğum genel vargılardır” tespitiyle pekiştirilmiş.
    Her şeyin her şeyle ilişkisinin var olduğu yadsınamaz bir gerçeklik.”Yürek taşıyan yol”
    denilmiş olması yazımın son şekli için yüreklendirmiş/pekiştirmiş oldu böylelikle.Bu mihverde delillendirmek ayrı bir önem arz ettiği için paylaşmak istedim.
    Ayrıca,bundan evvel “doğru yolculuk” betimlemesi altını ilk çizdiğim cümledir.

  9. ali says:

    Turhan Sultan; şaman bir babaanne tarafından Kıpçak bozkırında yetiştirilmiş, sonra Osmanlı sarayına cariye olarak girmiştir.Genç yaşta ve uzunca bir süre devletin tepesinde yer almıştır.Düşman güçlü ve devleti yok etmeye kararlı.
    Bir grup Âkil Adam duruma el koyar; Bacıyan-ı Rum denen Savaşçı kadınlar ve çağın en gelişmiş savaş okulu Hasoda’dan yetişen “ölüm erleri” Turhan Sultan’ın yanında yer alırlar.
    Tarafları hem kadın hem de erkeklerden oluşan kanlı ve kuralsız bir savaş başlar.
    “Can Allahın, mal devletin, gönül sevgilinindir” diyerek inançları ve aşkları için yola çıkarlar…
    Artık eve dönmeyeceklerdir.
    Tarih,sosyoloji ve kadının yeri üçgeninde gelişen çok iyi betimlenmiş ve anlatılmış bir kitabı keşfetmemde,her şeyin her şeyle olan ilişkisi daha güzel kılmıştır.
    Yunus Emre’nin dediği gibi;
    Gelin tanış olalım
    İşi kolay tutalım
    Sevelim sevilelim
    Dünya kimseye kalmaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir