Son Yeniçeri

Son Yeniçeri

 Türü: Tarihi Roman

KİTAP HAKKINDA :

18. YY Osmalı İmparatorluğu topraklarında yaşanan savaşlar, isyanlar ve devletin ve halkın bunlara tepkisinin, iyiden iyiye zayıflamış, amacından sapmış Yeniçeri Ocağı ve sıkı bağlar içerisinde bulunduğu Bektaşi Tarikatı çevresinde anlatıldığı bir roman “SON YENİÇERİ” .

Kahramanımız savaşta esir düşmüş ve Müslüman olup Sarı Abdullah ismini almış Petru adında bir Rus genci… Esir düştükten sonra İstanbul’a, esiri olduğu yeniçeri subayının evine köle olarak yerleşen ve zamanla müslüman olup ağasının kızıyla evlenen Abdullah’ın ağzından anlatılıyor olaylar…

Yeni Çeriler ile Saray arasında yaşanan soğuk savaşın ayaklanmaya kadar gidişi ve Saray tarafından Yeni Çeri ocağının ortadan kaldırılışına kadar geçen süreç dönem İstanbulunun harika bir tasviri ile zenginleştirilmiş bir şekilde anlatılıyor…

Yeni Çeri Ocağı, Genç Osman dönemindeki Patrona Halil isyanında padişahın
kat’l edilmesi ile Osmanlı’nın yok etmek istediği fakat bir yandan da halk üzerindeki etkisi ve arkasına aldığı Bektaşi Tarikatının gücü nedeniyle biraz da çekindiği bir güç halini almıştır.

Bu dönemde bir Yeni Çeri subayı olan Arif Ağa savaşta esir ettiği Rus genci Petru’yu doğumunu aber aldığı oğlunun hatrına bağışlamış ve savaş dönüşünde yanında götürerek evinde köle olarak kullanmaya başlamıştır… O ana kadar bir köylü olarak yaşamış olan Petru İstanbul’un cazibesinden etkilenmiş ve zamanla yanında yaşadığı aileye ısınmış, onlar da o na aileden biri gibi davranmaya başlamışlardır… Ancak ortada bir sorun vardır… Petru hala bir gayrimüslimdir ve bu durum ailenin özellikle kadınları ile kaynaşmasını engellemektedir… Bu konuda herhangi bir baskı görmemesine rağmen Müslüman olmayı kabul eder ve Bektaşi geleneklerine ve ritüellerine göre İslamiyeti kabul ederek Abdullah adını alır… Arif Ağa kızını bu genç ile evlendirerek bağlarını akrabalık derecesine taşır….

Abdullah Arif Ağanın oğlu olan Sabit’le ilgilenip o na yoldaşlık etmekte ve aynı zamanda eski yaşamından kalma marangozluk yeteneği ile geçimini sağlamaktadır.

Sabit büyüyüp Yeni Çeri ocağına girer ve hızla yükselerek Çorbacı rütbesine ulaşır… İşte bu aşamadan sonra roman zaman zaman Abdullah’ın, zaman zaman da Sabit’in ağzından anlatılıyor…

Artık son demlerini yaşayan Yeni Çeri Ocağı nın yerine daha derli toplu ve saraya daha bağlı olacağına inanılan bir ordu kurulması ve zamanla Ocağın bertaraf edilmesi fikrine karşılık Yeni Çerilerin ayaklanması ve kanlı bir şekilde bu ayaklanmanın bastırılması ile olaylar son buluyor…
….
Kişisel olarak dönemin günlük yaşantısının, Osmanlı tebâsının düşünce yapısının detaylı bir biçimde anlatıldığı bu kitabı çok beğendiğimi söylemek isterim… Anlatım kesinlikle sıkıcı değil aksine sürükleyici…

KİTAPTAN SATIRLAR
‘İşte’ dedim, ‘Baba Erenler, senin cumhur devleti işbaşında. Bak ahali nasıl da güzel güzel birbirini idare eder.’ Ters ters baktı. Lafıma alındığı besbelliydi. Hiç pervam yok artık. İsterse alınsın. ‘Bu mu cumhur? ‘ dedi, ‘Bu cumhur falan değil, düpedüz rezalet! ‘ Damarına iyice basacaktım, kararlıydım. ‘Bildiğin başka bir cumhur var mıdır Baba Erenler? ‘ dedim, ‘De bana nerededir? Gidip onu getireyim.’ Kızgın kızgın baktı. Sustu. Sonra kendini bıraktı. Oturduğumuz sedirde kaykıldı. ‘Yahu Arif Ağa’ dedi, ‘söyle şu neferden birbirlerine de bize birer çubuk yakıp getirsinler…
……

“Rivayete göre Sultan Selim, yeniçerinin Kabakçı’yı desteklediğini öğrenince yüzünü ulemaya dönmüş, onlar da suskunlukla cevap verdiğinde yalnız kaldığını anlamıştı. Bu belki Memaliki Osmaniye’de böyle değildi ama İslambul’da kesinkes böyleydi.”
……

YAZAR HAKKINDA

Reha Çamuroğlu, 1958’de İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi Tarih Bölümü’nü bitirdi. Çeşitli yayın organlarında yazarlık ve yöneticilik yapan Çamuroğlu, genel olarak “zihniyet tarihi”, özel olarak İslam heterodoksisi tarihi üzerine çalışıyor.

Not: Kitabı henüz bitirdim, zaman zaman ağladım, kimi zaman da hayretle sayfaları yuttum, sonuç olarak çok beğendim. Söz konusu yüz yıllık bir dönemi bu denli naif şekilde anlatmak, tarih bilgisine yorum yapacak kapasitem yoksa da, edebi metin ve kurgu anlamında kolay değil, çok çok başarılı buldum. Yazarın Sabah Rüzgarı isimli kitabını iki kez okumuş hatta özetini de çıkarmıştım (bakınız: https://sibelatasoy.com/?p=2118 ), dolayısı ile bu ikinci kitabını alışım tesadüf değildi. Şimdi “Bektaşilik Tarihi” isimli kitabını edinmek istiyorum hevesle. İlk kez yakın tarih ilgimi çekmeye başladı, malum benim ilgi alanım en yakındörtbin yıl öncesinden başlayarak geriye doğru gider! :)))
Bende yakın tarihe ilgi uyandırabildiği için sayın Çamuroğlu’na müteşekkirim.

2 Yorumlar

  1. Hightech says:

    Bu kitabı ilk çıktığında alıp okumuştum vede çok çok
    beğenmiştim.
    Geçen hafta bunu tekrar okuyayım diye düşünürken
    sizin yukardaki yazınızı okudum.
    Herhalde telepatik bir algılama.
    Bu kitabı okumamak büyük bir eksiklik olur diye düşünürüm.

    Bu türde bir kitap ta ben tavsiye edeyim kibu kitaptanda
    aynı hazzı alacaksınız.
    Türk edebiyatının büyük üstadı üniversitemizin değerli
    hocası Durali Yılmaz ın bir sufinin hayatını anlattığı
    Şeyh Bedrettin romanını farklı bir gözle okumanızı
    öneririm.
    Keza dostumuzun diğer kitapları da özgün yazı türüde çok
    çok güzel.
    Sevgilerle kalın.

  2. says:

    Merhaba, ilgi alanlarımızın ve beğenilerimizin belirgin şekilde benzerlik gösterdiği belli oluyor zaten 🙂
    Tavsiye ettiğiniz kitabı ve yazarı da aklımda tutmaya çalışacağım, okunacak ne kadar çok ve değerli kitap, seyredilecek ne güzel filmler var. Bütün bunları bizlere kazandırdıkları için minnetarım, emekleri boşa gitmedi 🙂
    Not: Bu arada her söylediğimiz her yazıp çizdiğimiz ve düşündüğümüzle saçmalamakta olduğumuzu da aklımdan çıkarmamaya çalışıyorum 🙂

Sibel için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir