Categories: Blog

Seyirci yoksa sahneye çıkılmaz

Beğenmediğinizi eleştirmeyin, hırslanmayın, kavga etmeyin.
Çünkü bunları yapmak için o şeyi izlemeniz gerekir, bu durumda bilet alıp seyirci koltuğuna oturmuş olursunuz.
Seyirci varsa, perde açılır, oyun başlar.
İzleyerek gücünüzü beğenmediklerinize kaptırmayın.
Ben yokken ne yapıyor acaba diye de endişelenmeyin.
Seyirci yoksa sahneye çıkan da olmaz.

İzlemeden duramayanlara (çok insani bir durum) nacizane tavsiyem, beğendiğiniz, sevdiğiniz, zevk aldığınız oyunlara bilet alın, gücünüz bari onlara gitsin 🙂
Bu arada “yankı” prensibini de unutmayalım. İkincisinde muhtemeln güç kaybınız nerdeyse sıfıra yakın olacak!

Sibel

View Comments

  • tam doğru zamanda geldi bu tavsiyeniz.teşekkür ederim.düşüncelerimiz kaydığında, odağımızı değiştirebilmek için bir öneriniz var mı? basitçe düşünmeye çalışsam da, çoğu zaman olmuyor maalesef. sevgiler,

    • Merhaba Arzu hnm, çok yerinde bir soru ve "çok kazık çıktı" der ya öğrenci, öyle bi şey :)
      Ufak tefek önerilerim var, örneğin dikkatiniz (yani siz) istemediğiniz yere kaydığında, sol elinizle baş hizasında aşağıdan yukarı doğru bir defetme işareti yapın ve "şimdi değil teşekkür ederim" deyin. Hemen istediğiniz bir yere kayın. Her tekrarda usanmadan bunu yapın, her seferinde geri gelme aralığı uzayacaktır.
      Fakat en kalıcı çözüm erkinizi arttırmak olmalı, bunun için de tasarruf tedbirleri uygulamak gerekiyor. Hayati anlamda olmayan her şeyden dikkatinizi çekin, yavaş yavaş çekilin. O şeyleri sarsmadan, kızdırmadan çekilin. :)
      Bunlar yapması kolay şeyler değil, üstelik bi iki kereden sonra vazgeçerseniz hiç bi faydası da olmaz. Sarsılmaz bir niyetle, disiplinli şekilde uygulamak gerekiyor.
      Sevgi-selam

  • yorumum uçtu gitti, neyse şöyle birşey yazmıştım.

    bunu beğendim, benim de benzer yaklaşımlarım vardır, genelleme için aldığım eleştiriyi hemen senin kucağına bırakayım, buna yorumun ne olacak bakalım:
    yok sayınca yok mu olur?

    • Şüphesiz genellemeler hatalıdır, maymunu aldım kabul ettim :)
      Biz zaten her yaptığımızla ezelden ebede "boşluğa basamak dizmekteyiz". Bunu bilerek insan olmaya devam etmekgerekiyor, bu bir delilik evet ama yapacak bişey yok.
      Hımmm... Yok sayınca yok mu olur?
      Bence olmaz, neden dersen, beğenmediğin o şeyin beğenenleri var, onlar dikkatlerini o şeyin üzerinde tutmaya devam edecekler,yani bilet alıp seyirci koltuklarında oturacaklar. O halde fark nedir? O şey senin yaşamında olmayacak, senden enerji yutamayacak, yani eski (çekişmeden doğan güç) gücünü yitirecek. İkincisi, sen tasarruf ettiiğin dikkatini başka şekillerde kullanabileceksin, beğendiklerin güçlenecek. :)
      Bu aslında realite değişimi yaratacak muazzam bi iş bence. :)

  • Sibel,

    okul hayatimi animsattin. Ben de o zaman "seyirci olmazsa futbolcu olmaz" demistim. Ama bazen de insan istemedigi "oyunlari" sevmek zorunda kaliyor, cünkü hic ummadigi zaman kendini bir sahnede buluyor ve oyundan ayrilmasi güc oluyor.

    • İşte "ummadığımız" haller,Gurdjieff'in ya da Jung'un iddi ettiği gibi çoklu benliklerimiz sayesinde oluyor.
      # İnsanın bireyselliği yoktur, bir tek büyük BEN sahibi değildir, birçok kendini ben sanan benlere bölünmüştür.
      # Her bir küçük ben kendini BÜTÜN adına çağırmaya yetkilidir; anlaşmaya, anlaşmamaya, söz vermeye, kararlar almaya muktedir ki, sonradan bütün diğer benler bunların sonuçlarıyla uğraşmak zorunda kalalacaklardır.
      # Her küçük ben’in imzaladığı çeklerin ve akitlerin sorumluluğunu yüklenecek olması, insanın yani Bütün’ün trajedisidir.
      # Çoğu zaman insanın ömrü küçük tesadüfi benlerin imzaladığı akitlerin gereğini yerine getirmek yükümlülüğü ile geçer.
      Diyor Gurdjieff.
      https://sibelatasoy.com/?p=244

  • Sibel,

    ben Gurdjieff'i hic okumadim ama Schulz von Thun'un kitaplarini cok iyi takip etmisimdir. O senin söyledigin coklu BENe "icimizdeki takim" diyor. Hangi rolü benimsedigimiz o takimda rol alan oyuncularin sesinin ne kadar cikmasina bagli diyor. Uyumlu olmamiz ise "orkestra sefinin" bu coklu sesten bir senfoni olusturmasina bagliyor.

Share
Published by
Sibel

Recent Posts

fibromiyalji dünyada ne zaman başladı?

Fibromiyalji tarihçesi "Nörasteni" gibi terimlerle tanımlanmaya çalışılsa da 1904 yıllarında Gowers "fibrositis" tanımını kullanmış, böylece…

2 ay ago

Urban Shaman – şehir şamanı ders notları 1

4 Mart 2020 Mircea Eliade: Dünyanın en tanınmış, saygı duyulan şaman  araştırmacısı, kendisi bir şaman…

2 ay ago

Sibel Atasoy kimdir sorusuna cevap bulmak!

Komik olacak ama dün gece uyumadan önce tüm hayatım gözümün önünde resmî geçit yaptı, bir…

1 yıl ago

Açken Diplama işe yaramaz

#şehirdenindimköye zamanı bile elden kaçıyor korkarım, fotoğraflara baktığınızda #megakent faciasını anlamak hiç de zor değil…

1 yıl ago

Asimov, bir zaman yolcusu muydu?

Lütfen önce Asimov’un 1954 yılında yazdığı Çok güzel bir gün öyküsünü okuyun ve sonra konuya…

1 yıl ago

Dogonlar ve SİRİUS Yıldızı -3

önceki bölüm için tıklayınız BİR SUDANLI SİRİUS SİSTEMİ Ynzan: M. Griaule ve G. Dieterleıı Not:…

1 yıl ago