Saygı ve sevgi

ANIN YANSIMALARI: Hayvanlar, bizlerin “konular” olarak adlandırdığımız süptil duyguları tetikleyen önemli aynalardır. Kedilerle ilgili ilk deneyimim 1980’in kışında başladı. Kendime sadece geçici olduğunu söylememe rağmen kurallara karşı gelerek onu evde tutmaya karar verdim. Ve böylece, Tigger ve ben aile olmuştuk.
Hemen yeni arkadaşımı evdeki “yasak alanlara” saygı duymasını öğrettim. Koltuklar, tezgâhlar ve buzdolabının tepesinden uzak durması gerekiyordu. Hepsinden önemlisi ben işteyken bütün dünyanın onu görmesi için cam içlerinde oturamazdı. Her gün eve geldiğimde onaylanmış bölgelerden birinde onu uyurken buluyordum. Gizli ilişkimizde her şey mükemmel yürüyordu.
Bir gün eve her zamankinden erken geldim. Dairemin kapısını açtığımda Tigger mutfak lavabosunun yanındaki tezgâhın üstündeki derin uykusundan uyandı-bu, kesinlikle yasak olarak belirlediğimiz alanlardan birisiydi. Hemen aşağı atladı, yataktaki yerine döndü ve benim ne yapacağımı beklemeye başladı. Meraklanmıştım: Bu bir kerelik bir olay mıydı yoksa her gün ben evden çıktıktan sonra olanların bir işareti miydi?
Kedisi olan arkadaşlarla konuştuğumda, kedisi olan herkesin zâten bildiği bir şeyi öğrendim: Bir kediyi eğitemezsin! İstisnalar olmakla beraber, kediler kedi gibi davranır. Yüksek yerleri severler ve en yükseklerine tırmanırlar-tezgâh üstleri, buzdolapları ve cam içleri gibi yasaklanmış alanlar olsa bile. Siz varken sizin kurallarınıza saygı duymakla beraber, yalnız kaldıklarında kediler kendi dünyalarını yönetirler.
Belki de tesadüfî olmayarak Tigger’la yaşadığım zor zamanlarda, işimdeki sıkıntılarla olan paralellik dikkatimi çekti. Hâttâ yöneticiliğini yaptığım kişiler bana Tigger’ın yaptığının aynısını yapıyorlardı. Projelerle ilgili talimatlarımı dinlemiyorlardı.
O akşam daireme girdiğimde Tigger gene mutfak tezgâhının üzerindeki yasak alandaydı. Ve bu defa bana baktığında yerinden bile kıpırdamadı. Çıldırmıştım!
Koltukta oturup bana neyin gösterildiğini düşünürken Tigger’ın kurallarıma karşı “saygısızlığı” ile iş arkadaşlarımın bana benzer gibi gelen davranışları arasındaki paralellik dikkatimi çekti. Aynı anda olmakla beraber birbiriyle bağlantısız gibi görünen deneyimler, hem Tigger hem de iş arkadaşlarım bana kendimle ilgili önemli bir şey göstermişlerdi.
Yaptıklarımız ve dünyada olanlar arasındaki ilişkiyi fark etmemizin ne kadar önemli olduğunu Asya’daki gizli kabileler üzerine yapılan antropolojik çalışmalardan anlayabiliriz.
İnançlarımızın anında başkalarıyla olan ilişkilerimize yansıdığını gördüğümüzde, aynalarımızın ilkini deneyimliyor oluruz; ve bu da anın aynasıdır. Ancak bazen anın aynası yaptıklarımızdan daha süptil bir şey-yaşamımızda yargıladıklarımızı-gösteriyor olabilir.
İlahi Matriks / The Divine Matrix-Gregg Braden / 2007

Başkalarınına oldukları gibi olmaları için izin verdiğimizde ve bunu hep yaptığımızda kendimize saygısızlık etmiş olmaz mıyız? Velev ki “ben ve başkaları” bir illizyon olsunlar, bunu yaşayacağım ana kadar bu illizyon gerçektir. O halde ben ve başkaları (!) arasında saygı dengesini iyi kurmalıyım; ne başkasını ne de kendimi küstürmeyeck orta yolların-parayla değil sırayla- bi formulünü bulabildiğim ölçüde huzurlu olacağım ve huzur vereceğim demektir.

5 Yorumlar

  1. Sibel says:

    Kedilerimin 3 adet yavrusu olmuştu. Bir tanesinin sebebini bilmediğimiz bir şekilde ayağı incinmişti. Üniversite hastanelerine kadar gittik sebebini anlamak için. Neticede incinme olduğuna kanaat getirildi, zamanla düzelir denildi ama bir türlü düzelmiyordu. Benim de eve erken geldiğim bir gün kendisini koltuklar üzerinde hoplayıp, zıplarken buldum. “Aaaa, kızım sen iyileştin mi?” diye sormamla birlikte, birden durup, ayağını havaya kaldırdı ve ayağı havada dolanmaya başladı. Kedilerin çok zeki hayvanlar olduğunu onlarla yaşadığım sürece zaten öğrenmiştim ama bu durum gene de beni çok şaşırtmıştı. O zamanlar bunun kendimle ilgili bir ayna olabileceğini hiç düşünmemiştim. Hoş böyle birşeyi bugün bile yaşasam düşünür müyüm bilemiyorum 🙂

    1. says:

      Evet bu kadar zeki olduklarını başımıza gelmedikçe tasavvur edemiyoruz sanırım 🙂

  2. Turan says:

    Sibel,

    su sözlerini biraz daha acarmisin? Tesekkürler…

    “Başkalarınına oldukları gibi olmaları için izin verdiğimizde ve bunu hep yaptığımızda kendimize saygısızlık etmiş olmaz mıyız? Velev ki “ben ve başkaları” bir illizyon olsunlar, bunu yaşayacağım ana kadar bu illizyon gerçektir. O halde ben ve başkaları (!) arasında saygı dengesini iyi kurmalıyım; ne başkasını ne de kendimi küstürmeyeck orta yolların-parayla değil sırayla- bi formulünü bulabildiğim ölçüde huzurlu olacağım ve huzur vereceğim demektir.”

    1. says:

      Başkalarına oldukları gibi olmalarına sınırsızca geçit/izin vermek bazen canımızı maddi/manevi yakabiliyor. Neden? Çünkü “ben ve onlar” dualitesi içinde yaşıyoruz. Ve bu durum ha deyince aşılabilecek bir mania değil. O halde bazen başkalarına bazen de kendime “olduğum gibi olabilme” izni verebilmeli, bu dengeyi iyi kurmalıyım demek istemiştim.

  3. Turan says:

    Tesekkürler Sibel….

Sibel için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir