Oyun Hamuru

Gözlerinizle gördüğünüz dünya/maddi gerçeklikler yalnızca duygu/düşünce bileşiminizin dışa yansıtılmasından ibaret. Ve bu haliyle de gerçektir tabi, sizde olandır. Gördüğünüz/algıladığınız dünya, kurduğunuz mantıksal bütünlüğe ve duygularınızın dalgalı ritmine boyun eğerek masumca varoluyor.

O varoluş, çocuklar için hazırlanmış yumuşak, renkli, güzel kokulu bir oyun hamurudur.

Dünyada en zeki olanlar, bu hamurla en çok oynayanlardır. Zevkli bi işlemdir. Mutluluk da acı da yaratsanız hamurdan, yaratma işleminin kendi zevklidir. Bu işlem, şu anda içinde bulunduğunuz (kendinize özenle biçmiş olduğunuz) fiziksel varlığınızın, yine kendi takdir ettiğiniz yaşam süresi ile de sınırlı değil.

Bu yaratma işlemi; düşünme ve hayal etme kabiliyeti ile yapılmakta olup, kullandığı araçlar; başta kelimeler olmak üzere, dışarı üflediğiniz her şeydir.

Böylece düşündüğünüz/hayal ettiğiniz (bunu ister mistik isterse bilimsel yöntemle yapın fark etmez) her şey, olmak mecburiyetinde kalır. Eğer düşündüğünüzle özdeşlik kurabiliyorsanız sizin fiziki varlığınız bunu yaşar, yok özdeşlik kurmuyorsanız, fiziksel varlığınızın dışındaki ben’ler bunu yaşar.”

“Yani etrafta gördüğümüz bu şeyler gerçek değiller mi?” diyor İsabel, güzel gözlerini iri iri açmış, hayretle bakıyor.

“Gerçekse bile onu gerçek kılan biziz!”

Dışardan kendimi seyredebilseydim benim gözlerim de İsabel’in hayretten büyümüş gözlerini aratmazdı herhalde. Bu çocuğa noolmuş diyordu içimden bir ses ve sürekli tekrar ediyordu! Önünde duran yarısından çoğu tüketilmiş içki bardağına bakıyorum ve ne içmekte olduğunu merak ediyorum. O sürekli kekeleyen, anlamsız sözcükler tekrarlayan kişi ortada yok şu anda.

O halde şu piste bi meteor düştüğünü hayal edelim, oluversin!” diyor Ferda, sesi olabildiğince alaylı.

“Açıkçası bir çok şeyi hayal edip duruyorum ama hiçbirinin olduğu yok Yalçın. Şu söylediklerine en çok ben inanmak isterdim; ama bana kalırsa herşey söylediğinin tam tersi! Herşey dışarda olup bitiyor ve biz onun önünde çaresiz kuru yapraklar gibi sürükleniyoruz.” Elena’nın sesinde gerçek bir keder hissediliyor.

“Engeliniz yine kendinizsiniz Madam. “Ama” sözcüğünüz ondan önceki cümleyi geçersiz kılıyor, yani aslında inanmak istemiyorsunuz! Böylece herşeyi kendiniz oluşturduğunuz gerçeğini bilincinizden saklıyor ve kendinizden gizli olarak yapıyorsunuz. Bu durumda kendinizi kuru yapraklar gibi hissetmeniz gayet doğal.”

“Ne yani bütün bu savaşlar, açlık, adaletsizlik, çirkinlik, bütün bunları ben mi yapıyorum kendimden gizli? O kadar da değil sevgili Yalçın. Gerçi konunun başı neydi biz kaçırdık ama kendimi daha fazla tutamıyacağım.” Gülden sinirli bir kahkaha atıyor.

Firavunlar ölüm sonrası ile neden bu denli ilgililer? Sorusuna cevap arıyorduk. Kim sormuştu bu soruyu, kafam öylesine bulandı ki, hatırlamıyorum şimdi.”

“Ben sormuştum” diyor İsabel, Ferda’ya cevaben.

“Ayrıca az önceki soruma da cevap vermedin? Diyor Ferda, İsabel’i duymazdan gelip

“Verebilirim.” Gülümsüyor “Bu piste bir meteor düşmesi gerçek ihtiyacınız olsa idi anında olurdu! Bundan hiç şüphem yok. Ve fakat bunu şu an yalnızca beni yanlışlamak için ileri sürmektesiniz. Ve esas isteğiniz de budur! Hahahahahahaha… Yani isteğiniz oluyor aslında saygıdeğer hocam, beni yanlışlamış oluyorsunuz meteor düşürmeyerek. Tabi şu an bu hepimizin yararına oluyor!” Tekrar güldü.

Sır MIsır Kitabından alıntı, bakınız: https://sibelatasoy.com/?page_id=29

3 Yorumlar

  1. efra says:

    Şayet bir takım benzetimlik aracılığı ile bize aslında bir hiç olan/var olmayan bir alem duyumsatılmaya çalışılıyorsa. Temsilen, giyindiğimiz elbiseler veya takılar aracılığı ile karşımızda bir hayvan olduğunu görebiliyor ve ona dokunabiliyoruz.. ve buna diyoruz ki aynı hakikat gibi. ya da bir düş görüp uyandığımızda ‘ aynı hakikat gibiydi’ diyebiliyoruz.Gördüğümüzü sandığımız,hissetmek istediğimiz ama ‘hissettiğimiz’ her şey aslında yok. Onlar sadece birer varidat..biz uyanamadığımız bir düşün içindeyiz. ve en çok temayül ettiğim soru elbette ki:’Peki gerçek âlem nerede?..’

  2. says:

    Gerçek alem arayışı, her zaman oyun üste oyun diye tarif edebileceğim sonsuz döngüler arasına sıkışmaktan başka bişeye varmaz bence. (Toltec’lerin eski büyücülerinin düştüğü durum buna benzer) Sebebi de gayet basit; gerçek alemi algılayan bir BEN varsayımından hareket ediliyor! Bu, insanın kendine karşı bir oyun kazanması kadar imkansız bir durum (buradaki imkansızlık öylesine kesin ki benim açımdan DJ’nin “bilinemeyen” tanımındaki bilişe eş!
    Çok eski bir düşünme pratiğimde şöyle demiş olduğumu hatırlıyorum: siz gidilecek gerçek alemi aramıyorsunuz, BENinizi götürecek yeni bi yer arıyorsunuz!”
    Bu sadece oyun üstü oyun olacaktır, başka bi şehre ya da eve taşınmak gibi bişey.
    Benim kendi savaşım, gerçek alemi aramanın çoktan dışına düştü! Yapabileceğimin, sadece bir savaşçı gibi yaşayıp gerisine kafa yormamam olduğu sonucuna vardım. Bir sonraki adımı merak etmiyorum, bana ne?! Herşeyi ve hiçbişeyi beklerken zevkli uğraşlar edinme halindeyim.

  3. […] alem arayışı, her zaman oyun üste oyun diye tarif edebileceğim sonsuz döngüler arasına sıkışmaktan başka bişeye varmaz bence. […]

Sibel için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir