Öylesine bi gece

2005.Günlükten

Dün gece, beni seven iki kişiyle; (ki biri oğlum, diğeri kuzenimdir) sohbet ettik.

Benim giderek tuhaflaşan halime bakarak biraz sorguya çektiler.

Dünya neydi, benler, dinler, yaradılış vs vs. gibi konuları ardı ardına sordular ve dersimi ne derece aldığımı bi iyi imtihan ettiler.

Bütün saçmalıklarımı sabır ve anlayışla dinledikten sonra biri önündeki sehpada duran çakmağı eline alıp havaya kaldırdı “ne görüyorsun burda peki?” diye sordu.

“Yeşil bi çakmak” dedim.

“Biz de çakmak görüyoruz” dediler bir ağızdan

“O halde bizden farklı bişey görmüyorsun?!” dedi diğeri

İçimden bi savunma isteği gelmiş olsa da üzerine gitme isteksizliği de geldiğinden gülümsemekle yetindim “doğru” dedim.

Bunun üstüne oğlum şöyle dedi “hiç olmazsa şu çakmağa havada bi takla attıramıyosan, kimse sana inanmıyacaktır.”

“İnanmak neyi değiştirecek ki” dedim üstelik gerçekten de çakmağa takla attıramıyordum.”insanlar hep bişeylere inandılar, Allahın kitaplarına da inanıyorlar, kimileri de bilime inanıyor. Bu inanma hali sizce dünyada bi değişiklik yarattı mı?”

“Evet inanmak fark yaratır” dedi biri, diğeri biraz mışırıklı bakıyordu

“Ne değişti, duygularda bi değişiklik var mı, ya da hep şikayet ettiğiniz kötülükte bi azalma oldu mu? Ben okuyorum, her devirde yaşananlar nerdeyse birbirinin aynı. Araçlar değişiyor, görüntü değişiyor ama aktivitenin özü değişmiyor.”

“Yani?” dediler sabırsızca

“Yani başkalarının inanması benim için kriter değil. Herkes kendi dinini kendi içinden doğurmalıdır. Benimki bu ve halimden hoşnutum. Gördüğüm şeylerden eminim.”

“Nedir gördüklerin?” sesi aynı çakmağı gördük ya der gibiydi haklı olarak

“Tarihte; gerçeklik, insan, yaradılış, tanrı adına kim ne söylemişse hepsinin doğru olduğunu görüyorum.”

“Birbirine zıt şeyler söyleseler de mi?”

“Evet. Hepsi BİR. Gerçekliğin tarifinin sonsuz şekilde ifade edilebildiğini gördüm, bunun sonu yok.”

“Yani yanlış yok?!”

“Evet yok”

Bi süre sessizlik oldu. Sonra biri “peki çocukları öldüren şu seri katil sence doğruyu yapıyor öyle mi? dedi

“Kim o dedim, ismini hatırlamıyorum. Ben böyle biriyle tanışmadım, onun hakkında fikir yürütemem.”

“Kaçma kaçma… Haberlerde dinledik, kendisi ekranda söyledi, öldürünce mutlu oluyorum dedi.”

“Demek ki mutlu olmanın başka yolunu bulamamış. Yine de onun hakkında bişey bilmeden ne konuşayım ben. Toplumu korumak için onu hapsedersiniz ya da siz de onu öldürürsünüz filan yani. Yine de öğrenmenin yegane yolunu öldürmek olarak bulmuş birini nasıl yargılayayım bilemiyorum. Öldürmeye mecbur kalmak ne büyük bir karar, ne büyük bir çaresizlik, üzücü doğrusu.”

“Ya öldürülen sen ya da çocuğun olsaydı?”

“Acı çekerdim. Bencil olduğum için, sevdiğim birşey elimden gittiği için. Başıma gelmeyen bir konu hakkında ne yapacağımı doğrusu şimdiden kesin olarak bilemem.”

“Umarım gelmez” dedi biri, gitmeye hazırlanırken. Gelirse görürüz tehdidi vardı kelimenin uzantısında.

Ayakkabılarını giyerlerken şöyle dedim

“Biliyo musun ben neden et yiyorum? Bi aslan ya da kaplan, beni ele geçirse yiyebileceği için yiyorum. Ortada bi dönüşüm var. Dünyada herşey birbirinin avı ya da avcısı.

Kapıdan çıkmadan, “aman aklına mukayyet ol” diyerek beni kucakladılar.

Allah razı olsun dedim gönülden. Bu güzel dilek/temenni için. Onlar inene kadar merdivenin ışığı sönmesin diye ayak seslerini dinleyerek kapı aralığında dikildim.

Sonra içeri girip yeşil kanepeye oturdum. Sessiz duvarlara baktım.

Çevremde pıt pıt diye yanıp sönen ŞEYler uçuşuyordu. Ne dediklerini duyabilmek için dikkat kesildim:

Üç çeşit cevap sesi duydum: Evet, hayır ve belki…

Hangisinin ne zaman hangi sesi çıkardığını anlamak olası değildi. Çünkü hepsi birbirinin aynı görünüyordu.

Epeyce seyrettim yatmadan önce.

Sonra gidip yattım. Yatak öyle rahattı ki, az sonra dalacağım uyku öyle zevkli ve doyurucuydu ki, bir daha uyanmasam ne iyi olur diye geçti aklımdan en son.

2005. Günlükten

Anasının Karnından Dizisi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir