Opali ziyaretim

Bunu paylaşmadan edemedim. Bu harika opal’in fotoğrafı beni öylesine büyüledi ki ona dokunmak onu hissetmek istedim. Kim bilir nerededir! Ben de onu groklamaya karar verdim. Olay şöyleymiş:
Grokladığım anda kendimi taşın içinde merkezinde buldum, yer beyaz beyaz parlayan kum ve çakıllarla kaplıydı çevremiz ve gökyüzü tamamen taşta gördüğünüz renk ve şekillerden oluşuyordu, aslında ben kendimi bir kar küresinin içinde gibi hissettim. tam ortada yaşlı bir adam oturuyordu önünde eski ahşap bir sehpa vardı, başının yarısı ve gövdesi içinde çizgiler olan kaba pamuklu bir kumaşla sarılmıştı, ince gümişi ve boynuna kadar uzanan saçları bakımsızca dışarı sarkıyordu.
Hemen onu selamladım ve kendinin bir hayranı olduğumu ve ziyaret etmek isteğimi dizginleyemediğimi söyledim. Şaşkınlıkla bana baktı “uzun zamandır hiç kimseyi görmedim” dedi. Dizinin üstüne dayadığı zayıf buruşuk, ince eline uzandım, bileğini okşadım, entarinin altından görünen derisi de tıpkı bizi çevreleyen her şey gibi taşı dışardan gördüğüm desenlerle bildiğimiz derinin bir karışımı gibiydi ve canlıydılar kıpır kıpır hareket ediyorlardı. “Sen harikasın, müthiş bi güzellik bu” dedim. tekrar hayretle bana baktı “öyle miyim?” dedi.Bir süre karşılıklı sessizce oturduk, çok dingindi. Bana ne kadar zamandır burada olduğunu hatırlamadığını söyledi. İçimden “yanlız mısın” diye sormak geldi ama soramadım çünkü göğsümde müthiş bir sıcaklık vardı, yanıyordum. “burada ihtiyacın olan bi şey var mı, her neyse sana getirebilirim dedim. Tuhaf tuhaf beni süzdü. Yanıyordum, susuzluktan ölüyordum. Seni bir akarsuyun içine taşımamı ister misin” diye sordum. Düşünür gibi başını geriye attı, yüzünün derisinde renkler opal olmanın özü yalap yalap parlıyordu ve bir yandan da kurumuş derisi! “Olur dedi
Dışarı çıktım onu alıp en yakın akarsunun içine biraktım, Nehir taşlarının arasında mücevher gibi parlıyordu. Eminim gelip geçen herkesi büyüleyecekti bu parıltı. Tekrar içeri döndüm. “Şimdi nasıl?” diye sordum. Omuzlarını hafifçe silkti,” bi serinlik yayılıyor sanki” dedi. İhtiyacı olan bi şey olursa beni çağırmasını tekrar rica ettim, sonra kendimi dizginleyemeden ona atıldım ve  sıska bedenini kucakladım, boyu benden uzundu yine de göğsümü bastırdım, sıkı sıkıya sarıldım. Gözümden bir damla yaş süzüldü tıp diye yere, parlayan beyaz kumun üzerine düştü ve anında emildi. Hafif bir buhar kokusu aldım. Ve çıktım kendi enerji paternime döndüğüm konusunda KU’mu uyardım çünkü göğsümde hala susuzluk hisseder gibiydim.

facebook_1425549487410

 

Not: Groklama nedir diye soruldu:

Groklamak, kısaca o olmak (olmak istediğiniz obje, şey) demektir. Aslında bu kelime ilk kez Heinlein’in Yaban diyarlardaki yabancı BK kitabında kullanılmış ancak çok tutularak ingilizce sözlüğe girmiştir. Groklama (belli ki Hainlein bu konuda epeyce bilgiliymiş!) tamamiyle şamanik bir yöntem olup, Hawaii şamanlığında Kulike yani şekil değiştirme uygulamalarının dördüncü fazı olarak yer alır ve kısaca “haline gelmek” diye tanımlanabilir.
Groklamak, gözlemcinin gözlem süreciyle bütünleşip onun bir parçası olması durumunu anlatıyor; iç içe geçme, toplu bir deneyimin içinde bireysel kimliğini kaybetme.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir