Kurgulardan seçtiklerim

The Professor and the Madman (Deli ve Dahi)

2019 İrlanda yapımı dram/biyografi sınıfındaki bu filmin baş rolleri yıldız parlıyor! Yönetmen koltuğunda Farhad Safinia’nın oturduğu biyografik yapımın başrolleri Mel Gibson ve Sean Penn.

Oxford İngilizce Sözlüğü’nün yaradılışının gerçek hikayesini konu ediyor. Professor James Murray, gerçekleştirmek istediği proje için gecesini gündüzüne katarak çalışmaktadır. Onun amacı, Oxford İngilizce Sözlüğü’nün  ilk baskısını hayata geçirmektir. Çalışmalarını sürdürdüğü sırada Murray’in eline akıl hastanesinden büyük bir çalışma gelir. Tehlikeli hastaların konulduğu bir akıl hastanesinde yatmakta olan Dr. W.C. Minor, profesöre 10,000 kelimelik bir çalışma gönderir. Minor’un gönderdiği bu liste, ikilinin yollarının kesişmesine neden olur. Filmde bir aşk hikayesi de var ve paranoyanın sanırım iyi bir örneği de sergilenmiş. Olay binsekizyüzlü yılların sonunda geçiyor. İzlenmeye değer olduğunu rahatça söyleyebilirim. (sözlük deyip geçmemek lazım. Hele sözlüğe geçirilen, üzerinde güneş batmayan büyük Britanya’nın lisanı olunca siz düşünün artık)

karanlık sular, roman

Bu hafta okuduğum polisiye romanın anlatımı her ne kadar başarılı olsa da hikaye beklentimin altında kaldı. Bir polisiyeden çok aileler arası ilişkilerin anlatıldığı roman, karakterlerin bakış açısıyla anlatılmış. Ayrıca nerdeyse kitabın yarısına kadar kim kimdir akılda kalmıyor çünkü bazen tam isimleri bazen kısaltılmışlarını kullanıyor, üstelik bunlar birbiriyle bütünsel bir ilişki içinde değiller, her biri kendi kitabını yazmış gibi. Yazar çok övüldüğü için almıştım fakat benim gibi polisiyeci birinden ancak orta düzey not alır.
Bir gün ansızın Julia Abbott’un kapısı polisler tarafından çalınır. Julia tehlikeyi sezmiştir. Sevmediği ablası Daniela’nın ilgisini çekmek için başına belaya soktuğunu düşünür. Ancak polisler ablasının öldüğünü söyler. Bunun üzerine Julia Çocukluğunun geçtiği Değirmene gider. Ablası ardında bir kız çocuğu bırakmıştır. Kızını babasız büyütmüştür. Adı Lena’dır.

*

a kind of murder- film

İşte polisiye diye buna derim. Zaten beğendiğim yazar Patricia Highsmith’ın kitabından uyarlanmış. Müziği, gerilimi, geçtiği ortam da gayet uygun seçilmiş. Polisiyeyi şiddet ya da korku zannedenlere pek uymaz.
1960’ların New York şehrinde geçen hikaye, aydınlatılmamış bir cinayetin peşinden sürüklenen, bu sürüklenmede zaten sorunları olan evliliğine daha büyük darbeler alan, aslında mimar olup polisiye hikayeleri dergide yayınlanmış olan Walter’ın içine düştüğü olaylara ışık tutuyor. Filmin sorusu: “Birinin ölmesini istemekle bunun gerçekleşmesi için çalışmak arasındaki fark nedir?”
Öneririm

*

Ben, Robot-kitap

Dev yazar #asimov , “garip oyun arkadaşı”isimli öyküsünde robotun tekine şöyle diyordu: İstese de istemese de, sadık, sevecen, kibar biri. Makine sonuçta; öyle yapmışlar. #benrobot kitabı hem birbirinden ayrı hem de birbirini bütünler 11 öyküden oluşuyor. Başka yazarların kendi kabiliyetlerince değişik zamanlarda ve halen kaleme aldıkları öyküler romanlar filmler Asimovun ortaya koyduğu bu kaidenin üzerinde yer almadıkça okuyucu tarafından gerçekçi bulunmuyor😀bu sebeple #bilimkurgu ya ilgi gösterip başlayanların ilk okunası kitabı bu olmalı #robotbilim #pozitronik

Instagram’da Sibel Atasoy_ “Sayfaları kaydırın lütfen. Dev yazar #asimov , “garip oyun arkadaşı”isimli öyküsünde robotun tekine şöyle diyordu_ İstese de istemese de…”

Robotlar söz konusu olunca, insan rahatsızlıkları romantik analojilerden ibarettir. #asimov peki insanı #robot tan ayıran keskin bir çizgi var mı sizce?#bilim #bilimkurgu #hastalık #bilinemiyen #sorgulayan #irobot #benrobotokumadan #insanolmak konusunu irdeleyemezsiniz #mukayese ye ihtiyaç var#insanbilimi #robotbilim

Instagram’da Sibel Atasoy_ “Robotlar söz konusu olunca, insan rahatsızlıkları romantik analojilerden ibarettir. #asimov peki insanı #robot tan ayıran keskin bir çizgi…”

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir