Küçük Prens ve ciddiyet-3

– Öyleyse, dikenler ne işe yarar?
Hiç bilmiyorudum. O anda da otorumun sıkışmış bir vidasını sökmeye uğraşıyordum. Çok dertliydim; motordaki bozukluk çok önemli görünüyordu. İçme suyumuz da günden güne azaldığından, geleceği karanlık görmeyğe başlamıştım.
– Dikenler ne işe yarar?
Küçük Prens bir soru sordu mu, vazgeçmezdi. Vidaya çok sinirlenmiştim. Rastgele bir cevap verdim:
– Dikenler hiçbir işe yaramaz. Çiçeklerin kötü huyundan doğar.
– Aa…
Kısa bir sessizlikten sonra, kin dolu bir bakışla:
– İnanmam! dedi. Çiçekler zayıftır, saftır. Tehlikelere karşı koymak için, ellerinden geleni yaparlar. Hem onlar dikenleriyle kendiierini çok güçlü sanırlar…
Hiç cevap vermedim. O anda: “Şu vidayı sökemezem çekiçle uçururum” diye düşünüyordum
– Hem sen inanmıyor musun ki çiçekler…
– Yok, yok, bir şeye inandığım yok. Aklıma geleni söyledim. Hem ben ciddi şeylerle uğraşıyorum.
Küçük Prens dona kaldı:
– Ciddi şeyler!
Elimde çekiç, parmaklarım makine yağıyla kapkara olmuş, hiç beğenmediği o uçakla uğraşıyordum. Bir an baktı, sonra:
– Sen de büyükler gibi konuşuyorsun, dedi.
Biraz utanmıştım. O ise acımadan sözünü tamamladı:
– Her şeyi birbirine karıştırıyorsun… Kafan darmadağın…
Çok kızmıştı, başını sallıyor, altın sarısı saçları rüzgarda uçuşuyordu.
Ben bir gezegen bilirim, içinde al yanaklı bir bay oturur. Ömründe bir çiçek koklamamış, bir yıldıza bakmamıştır. Hiç, hiç kimseyi sevmemiştir. Yalnız toplamalar yapar. O da senin gibi sabahtan akşama kadar: ” Ben ciddi bir adamım, ciddi bir adamım” der durur. Çok da övünür. Ama adam değil ki o, mantardır.
– Nedir?
– Mantar!
Küçük Prens öfkesinden sapsarı olmuştu.
– Milyonlaraca yıldan beri çiçekler diken salar, milyonlarca yıldan beri de koyunlar çiçekleri yer. Hiçbir zaman, hiç bir işe yaramayan bu dikenleri neden bıraktıklarını anlamaya çalışmak ciddi değil de nedir? Koyunlarla çiçeklerin savaşı önemli değil de o al yanaklı şişko bayın toplamaları mı daha ciddi, daha önemli? Ve ben bu dünyada bir çiçek tanıyorsam, biricik bir çiçek, benim gezegenimden başka bir yerde bulunmayan bir çiçek ve günün birinde bir koyun gelip de, ne yaptığını bilmeden, o çiçeği kkoparıp yerse, önemli değil mi?
Yüzü kızararak ekledi:
– İnsan binlerce, milyonlarca yıldızın birinde yaşayan eşsiz bi tek çiçeği seviyorsa, yıldızlara bakmakla bile mutlu olur. “Çiçeğim oralarda bi yerdedir” der. Ama koyun çiçeği yerse, sanki yıldızların hepsi birden sönüverir. Bu da mı önemli değil?
Daha ileri gidemedi, birdenbire hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Karanlık çökmüştü. Aletlerimi fırlatıp attım. Bana çekiç, vida, susuzluk, ölüm vız geliyordu artık! Yıldızın, gezegenin birinde, benim gezegenim olan bu dünyada bir Küçük Prens vardı, onu avutmak gerekti. Onu kollarımın arasına aldım, salladım.

10 Yorumlar

  1. Turan says:

    Sibel,

    senin de Kücük Prens’i sevmeni sevedim. Kitabi ilk fransizca dersinde okudugumda bayilmistim. Bizim fransizca hocamiz sevdirmisti okitabi. Kitabin her sayfasinda sevgi dolu. Bir kücük cocugun merakli gözü ile alisa gelmis dünyamizi yeni bir pencereden bize gösteriyor.

    Gercekten de ne önemlidir? Insan sevmek ve sevilmek istiyor. Sevdigi “gül” cok uzaklarda bile olsa onu kalbinde hissetmesi yetiyor. Insan önem verdigi seyleri seviyor galiba.Önem verdigi öge sadece bir sahis ise sahsi, evren ise tüm evreni sevebiliyor olmali. Kendi cercevesini dar tutup da diger seyleri hice saymak o sahsin görüsünün genisligi hakkinda bilgi verir. Genis görüslüler hic birseyi yadirgamazlar.

    1. says:

      Küçük prensgerçekten hoş ve dünyanın algısına da nispeten yakın, tıpkı Martı ve Simyacı gibi. Ben gece Uçuşunu daha çok sevdim 🙂
      İnsan önem verdiğini sevet evet ve bunun sebebi kendini önemli bulmasındandır. Eğer kendinden bir parçayı verdiği bi şeyi sevmezse, mazallah “kendi” bu işe üzülüp kırılabilir:)

  2. Turan says:

    Hic birseye önem vermemekle (kendi kendimizi önemsememekle) herseyi sevebilir miyiz?

    1. says:

      Her zaman şahane sorular sorarsın 🙂
      “kendimize önem vermek” bu dünyada bi ihtiyaçtır. Kendine sıfır önem veren bu dünyada kalamaz, kalıyorsa büyük bir bedbaht olur sanırım. Sevmeye sevmemeye takılmayan kişiler olabilir, bunlar gerekeni yapmaya koşullananlardır muhtemelen. Ve yüksek bir amaçları vardır, gizli ya da açık. Mana denizinde varolabilen biz insanlar için her şeyden soyutlanma gibi bişey kendinden yani bireysellikten eder.
      Arabi’nin mümkün varlıklar’ı ve gölge tarifi muhteşemdir; https://sibelatasoy.com/?p=4301
      bunu iyi anlamak lazım. Yine Jung’un ego-özben ve gölge’si aynı şeyi sembolize eder. https://sibelatasoy.com/?p=806
      Bu dualitik düzlemde, tüm anlamlar zıddıyla kaim olurlar, bunu bilip ona göre yaşayabileceğimiz bir HEM_HEM dünyası var mıdır? Yoksa onu şu anda elbirliğiyle yaratmakta mıyız bilemiyorum 🙂

  3. Turan says:

    Sibel,

    coksoru sormamen basit seyleri bile anlamamamdan kaynaklaniyor galiba. Ögrenmek icin insanin icinde “Kücük bir Prensi” olmali. Ben büyümeyecegim galiba. Karsimda cok iyi yanitlar veren birinin olmasi beni kamciliyor :-)))

    Yerine göre önem verecegiz, yerine göre de önem vermeyecegiz diyorsun galiba. Bu ayari bulmakcok zor olmali.

  4. says:

    Evet evet kesinlikle var o küçük Prens sende 🙂
    “Gerekeni yapmak” başlı başına bir disiplindir. Bazı insanlar böyle doğuyor (örneğin ben böyle bir roldeyim) fakat yeterli toplumsal irade olursa ve çocuklara bu fırsat verilebilirse, tren kolayca bu hatta geçebilir gibi geliyor bana 🙂

  5. Turan says:

    “Gerekeni yapmayi” ben de ögrenmek istiyorum. Ne de olsa karsimda bir “ögretmenim” var…

    Sibel, yanitlarin icin cok tesekkürler.

    1. says:

      Soruyu kim soruyorsa öğretmen odur 🙂
      Gerekeni yapmak, bedeninden aldığın tepkileri zihninden öne geçirmeyi gerektirir. Bunu yapmak zor değil ama bazen insanların seni “budala-deli,acımasız,bencil,maceracı” vs. diye yaftalama olasılığını gğüsleyebilmek gerekiyor. Bunu göğüsleyebilmekiçin kendine daha az önem vermen gerekir.
      Kendine daha az önem verebilmek için enerjini tasarruf etmiş olmalısın.
      Enerjini tasarruf edebilmen ise tamamen gerekeni yapıyor oluşunla sağlanır.
      Hadi buyrun bakalım, bu bir yumurta-tavuk döngüsü :)))
      Ben teşekkür ederim bu harika sohbet için.

  6. Turan says:

    “”“budala-deli,acımasız,bencil,maceracı””

    Bu sözler bana bir yerden tanidik geliyor :-))))

  7. says:

    Bana da :)))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir