Kokularla bitmeyen işimiz!

“Tavşanların yüz milyon koku alma siniri olduğu hesaplanmaktaydı. Burnunu durmadan kıpırdatıp durması boşuna değildi. O burun sürekli olarak dalgalanan bir aromatik fırtınanın uyarıları altındaydı.” Parfümün Dansı
Aromatik Fırtına beynimde fırtınaya sebep oldu 🙂 Tavşanlar bu fırtınayı algılamakla kalıyorlar mı? yoksa bunu yaygınlaştırmak için çoğalıp durmaları bir mesaj mı? Her bir aroma yani belirli frekansta yayın yapan bi ŞEY, varlık alemi üzerinden kendilerini, bazen nazlı nazlı bazen bıçak gibi keskin veya bomba gibi sağır edici şekilde, ifade eden birer imza gibi görünüyor bana. Belki DNA mızın 4 ve 5. katmanları boyunca yayılan imza budur?
*
“Bir milyon kere daha yaşasan da ne fark eder ki? Hiç değilse bu seferkinin tadını çıkarabilirsin.”
“Hayattan kaçmaya adanmış bir hayatta eksik olan bir taraf var” der Alobar
Bunu şöyle açıklıyor; arzulardan arındığımızda nötrleşiriz evet bu sebeple acımız ve korkumuz da olmaz belki ama yaşıyor da olmayız bunda bir eksiklik var diyor 🙂 o da benim gibi pratik, şimdi yararına davranmaya ve zevk almaya inanıyor.Üstelik bunu yaparken saçmalama ve abartıyı kast etmediğini de ekliyor.
*
Arzu ettiği şeyi (ölümsüzlük) kaybedeceğini anladığında Alobar, birdenbire her şey değişmiş fırtına dinmişti, kurtulmuşlardı. O bunu şöyle açıkladı: Arzum eskisinden daha az değildi ama artık kendimi o arzuyla özdeşleştirmiyordum. Belki arzular bu yüzden insanlara felaket getiriyor. Onlarla özdeşleşince, onları fazla ciddiye alınca, yalnız hayal kırıklığına karşı duyarlığımızı artırmakla kalmıyoruz, ayrıca o arzuların serbestçe ve kolayca yerine gelmesini zorlaştıracak bir atmosfer yaratıyoruz.
Küçük mucizeleri kabul ettiğimiz zaman kendimizi büyük mucizeleri hayal edebilecek yeterlilikte hissederiz.
2016-02-10 09.49.08
 Aristo, Pan’a asap bozucu bir darbe indirmişti. Ondan sonra İsa çıkmış, neredeyse boynuzlarını yolmuştu onun. Şimdi de Descartes’in son vuruşu yaptığı söylenip duruyordu. Pan’ın eski güçlerinden geriye kalanlar da Mantık Çağında buhar olup uçmak yazgısıyla karşı karşıyaydı. Pan, bu yorgun ve görünmez haliyle, durumu tartışamazdı. Decartes’ın cenazesini duyunca marazi (ya da keçice) bir merak çekmişti onu buraya. (yıl 1666 dıydı)
*
“Normallik uğruna yaşlanmak çok pahalı bir bedel” Der Alobar
Fakat insanların bunu neden istediklerini galiba biliyorum.
*
K23 bileşimindeki K harfi Kudra’yı temsil ediyordu. Tıpkı pencesine inci kıstırmış ıstakoz gibi tutuyordu pancar yasemini avucunda. Ne eziyor ne de parçalıyordu. Pancarın yasemini kaldırışı, sağlam yapılı bir erkeğin bir balerini kaldırışını anımsatıyordu. Ve her ikisi de ağaçkavununun verdiği işaretle çıkıyordu sahneye. Sanki yasemin güzel bir tablo kolleksiyonuymuş gibi, pancar onu burun galerilerinde sergiliyor, yangına ve hırsızlığa karşı sigortalıyor, onuruna bir de parti veriyordu. Davetiyeleri postalayan da ağaçkavunuydu.
K23, halsiz düşmüş tanrı Pan’ın üzerine, yer yer incecik, yer yer ağır işlemeli bir pelerin atmış gibiydi.
Tebeşir devrinin sonlarına doğru çiçekler, dinozorlarin soyunu tüketti
2016-02-14 11.58.26
 “Beş duyumuzdan belleğe en yakından bağlı olan, koku almadır. Koku en eski anılarımız için bir kanaldır. Bu arada insanı keyiflendirir, hayal gücünü körükle, düşünceleri biçimlendirir, davranışı değiştirir. Geçmişle en güçlü bağımız, geleceğe olan yolculuğumuzda en sadık yol arkadaşımızdır. Tarihöncesi, tarih ve sonraki yaşam hep onun alanıdır. Koku pekala ebediyetin simgesi olabilir.”
Doğduğumuz zaman bir rüya çorbasının içinden çıkarız.
Öldüğümüzde rüya çorbasına gerisin geri batarız.
İki çorbanın arasında, geçilecek kuru bir alan vardır.
Hayat, bir sevkiyattır. PD
Onu olabildiğince ilham verici, sevinçli, şefkatli, sağlıklı ve uzun yapmaktır asıl uğraşımız.
Rüya çorbası, tekil değil çoğuldur aslında ve kent şifacısı pek takılmaz çorbalara çünkü bilir ki kaç hayat tarzı varsa o kadar çeşit hatta belki daha fazlasıyla çorba çeşidi vardır. Robbins’in dediği gibi; rüya çorbası, belki düzinelercesinin arasından o ölünün kendisi için seçtiğiydi. O sebeple gezgin şaman ikinci cümleye odaklanır; yani “kuru bölge denen hayatı olabildiğince ilham verici, sevinçli, şefkatli, sağlıklı ve uzun yapmaya…”
“Kahramanlar şüpheciler gibi geri çekilmek yerine hayata doğru ilerlerler. Hayat çoğunlukla maddeseldir. Maddesel şeylerin de keyfini çıkarmak epey kahramanlık gerektirir. Maddesel şeyleri toplayıp biriktirmek, gerçi yüzeysel ve yararsız bir çabadır; ama bu tür şeylerle gerçek bir ilişki kurmak, hayatla ilişki kurmaktır ve dolayısıyla da ilahi olanla ilişki kurmaktır.” der Robbins tıpkı gezgin şamanın felsefesinin oturduğu kaide gibidir bu ifade. İlişki sağaltımı; zihin&beden, insanlar, durumlar ve insan, madde ve ruh, insan ve doğa arasındaki ilişkiler bağlamında iyileşmedir. Bu sebeple Hawaii şamanlığı kendisini kısaca ilişki sağaltıcı olarak görür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir