Koku deyip geçmeyin!

Koku gerçekten de içinde her an yaşadığımız mucizenin adı!

Küçük yaştan beri dikkatimi çekerdi-gerçi herşey mucize gibiydi hayatta o zamanlar- zamanla hayatın işleyişinde, bu mucizevi yaşam oyununda tartışılmaz büyük bir öneme sahip olduğunu anladım. patrick süskind‘in Koku kitabını ilk gençlik yıllarında okuduğumda bir nevi onaylanma hissiyle dolmuş, günlerce etkisinden çıkamamıştım. O hızla yazarın bikaç kitabını daha okumuştum, gerçekten çarpıcı şeyler söylüyordu!

Seslerin etkisinin de farkındaydım, hatta yine o zamanlar tekrar eden seslere bir dakikadan fazla dayanamıyordum. Bir keresinde Üniversite birinci sınıfta, büyük anfide derseyken polis günü sebebiyle çalan sirenler sebebiyle bayılmıştım! Sınıftan nasıl çıkarıldığımı filan hatırlamıyorum. Aslında bu bayılma refleksinin bize verilmiş en büyük lüks olduğunu düşünürüm. Büyük bir acı ya da çirkinlikle karşılaştığınızda oradan sıvışmak için harikulade bir yöntem 🙂

Orta yaşlara eriştiğimde (ki kişisel olarak baktığımda hala bebeklik devrim denebilir!) , Tom Robbins’in Parfümün Dansı ile tanıştım, iki kelimeyle; hayran oldum. Kitap beni büyülemişti, iki nedenle; birincisi zaten hassas olduğum koku macerasını işliyordu, ikincisi üstelik bunu hayran olduğum fantastik bir uslupla yapabilmişti. İki yazarı da başarılarından ötürü kıskançlık değilse de büyük bir özenme hissiyle kutluyorum. Bu kitapları ben yazabilmek isterdim ama  henüz bebektim! (Fowles’in Büyücü’sü, Palahniuk’un Dövüş Kulubü, Stanislaw Lem’in Solaris’i… Offf uzar gider bunlar… Hepsi de muhteşemdiler, ben yazamadım ama hiç farketmez, muhteşemler)

Konu dağılıyor! Koku,  hayatımın her evresinde çok etkendi. Duygusal hafızanın koku ve sesler kanalı ile oluştuğunu sanmaktaydım. Derken yirmi sene kadar önce Ron Hubbard’ın İnsan Aklının Sınırları ‘Dianetics’i okuduğumda şüphelerimde ne denli haklı olduğum ortaya çıktı. Koku’nun hayatımızı yönettiği, üstelik olanların perde arkasından ve biz ne olduğumuzu hiç anlamadan işliyor olması çok çarpıcıydı. Şok ediciydi!

Aradan bunca yıl geçti, koku mucizesi hala alttan işlemeye devam ediyor! Bu nasıl olabilir? Düşünüyorum…

1. Kokunun bilimsel çözümü hala yapılamamış olabilir. Bilim henüz çözemediği şeyler hakkında üç maymunu oynar;  görmedim duymadım bilmiyorum (koklamıyorum-u bile es geçmişler, bu dört maymun olmalıydı)! Oysa mekanizma çözülmemiş olsa bile etkileri ortadadır, yani sonuçlar somut! O halde bu konu neden eğitim sistemine dahil edilmiyor?

2. İkinci olasılık bu mekanizmanın şifreleri bazı odaklarca çözülmüştür ancak insanlar bundan haberdar edilmez tam tersine bu bilgi onları manipüle etmek için kullanılır. Belki böyledir, kimbilir?!

Kişisel gözlemlerim çerçevesinde; erkeklerin koku alma duyusunun kadınlara oranla belirgin olarak az gelişmiş olduğunu söyleyebilirim. Koku alınmadığında onun yeri ne ile doldurulur? Bu bence sorulması ve cevabının beklenmesi gereken uygun bi konu ve an!

İnsanlara dıştan takma bir düşünce/zihin mekanizması ilave edildi diye koku önemini kaybetmedi! Tam tersine farkındalığın ötesinde bırakıldığı için faydasından öte tehlikeler içermeye başladı.

Koku almayan insan için hayat anlamsızlaşır, bunu bilir ancak aklımıza getirmeyiz. Örneğin grip olunduğu zamanlarda insanın fiziksel rahatsızlıktan öte duygusal bir bunalıma düşmesi adeta geçici bir depresyon geçirmesi bu sebepledir;  grip-nezle olduğumuzda koku alamayız! Agatha Christie gribi olağan intihar sebeplerinden saymıştı 🙂

Zayıflama konusunda en etkin yöntem koku alma duyusunun perdelenmesidir bana göre, ancak dikkatli olmak lazım; koku perdelendiğinde yalnız fizik bedeniniz değil diğer bedenleriniz de zayıflamaya hatta zafiyete maruz kalabilir.

Bu konu gerçekten bana en az  rüyalar kadar önemli görünüyor, katkılarınızla biraz daha araştırıp gözleyelim, bakalım ne olacak?

**

Koan:  Sıra dışı bir cümle normal mantıkla çözülmesi olanaksız bir bilmece- Go oyunu literatüründen-

4 Yorumlar

  1. ibrahim koyunlu says:

    Koku duyusunun yeterince incelenmediği sonucuna vardım.Sözünü ettiğiniz yazar gerçekten bu duyunun önemini öne çıkarmış.Koku ile ilgili düşüncelerin varsa ve yapılırsa araştırmaların sonucunu öğrenmek isterim.

  2. says:

    Koku kelimesi daha asrımıza uygun mekanik bir kelime gibi geliyor kulağa, oysa RAYİHA özellikle bizler gibi yaşamın görünmez kısımlarını da merak edenler için tahrik edici bir kelime. Esans, rayiha, bi şeyin ruhu gibi adeta. Sesler frekans yoluyla taşınabildiği halde koku henüz taşınamıyor, bi aralar Japonların bu konuda çalışmaları olduğunu duymuş muydum emin değilim.

  3. says:

    Tam bu konunun üzerine, hayranlık ve şaşkınlık yaratan görüntüler:

    http://video.google.com/videoplay?docid=7639642167359172682

  4. Naci Sunel says:

    Bilime hakareti bırakın lütfen…

Sibel için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir