Kaybet/bul arasında geçen kerizliğimiz

Bi adada robinson hayatı yaşadığımdan beri (94-95yılları) ilk kez dün akşam evde yoğurt yaptım. Sabah açmayı unutmuşum az önce açtım hiç de fena değil o süt gibi tazecik yoğurt. Bi sevindim bi sevindim (üstelik günlük süt kullanmıştım), ya enteresan, hayat önce insana kaybettiriyo sonra bulunca seviniyosun. Yani bizde bi kerize gelme durumu var mı diye şüpheleniyorum 🙂

Hele şu Truman show eğer her iki günde bir aklıma gelmiyosa ne olayım. Sizlerin de aklına geldiği olur mu?

**

Ben zar atan tanrıyı seviyorum arkadaş 🙂 Öbür türlüsü çok sıkıcı olurdu. Tabi böyle düşünmemdeki tek etken, 0-6 yaş arasında, tanrı, cennet, cehennem, günah vs gibi kelimelerin hiç birini duymamış olmamdır. Benim hiç bi zaman dinlerle bi sorunum olmadı o sebeple; çünkü hiç bi hesabım yok. Oysa bilimle bi hesabım vardı ve onunla çok cebelleştim ve kozlarımı paylaştım. Onu hala severim ancak onu kullananım artık, kullanılan değil. Bu da böyle biline 🙂

sa: verilen cevaplar daha önemli çocukken, hele evdeki taklit etme durumunda olduğun büyüklerin yaşam biçimleri (sana verdikleri cevaplardan, eğitimden bile) önemli. İnsan, maymun ve fareye çok benziyor genetik olarak ve taklit ederek öğreniyor. He bi de ayna nöronlar filan var 🙂

TE: Taklit etmek artik bir ögrenim sekli olarak nörologlar arasinda da kabul görüyor. Hayvanlarla aramizda cok benzerlik var. Biz de taklit ederek ögreniyoruz. Yine de taklit ederken herkes kendi kisiligini koyuyor. Tam taklit ettigimiz kisiler gibi olmadigimizi anliyoruz. Bu durumda da “ben neyim?” sorusu ortaya cikiyor. Taklit ettiklerimiz ne kadar güvenir oldugunu yavas yavas anliyoruz ve hatalar yaptikca kendi kendimizi daha iyi taniyoruz.

sa: “Yine de taklit ederken herkes kendi kisiligini koyuyor” diyosun ya, bunu bi psikiyatra sor sana muhtemelen tek bi kelimeyle cevap verecektir: Nevroooozzzz 🙂 Yani arada kendini kurtaran milyonda bir kişi olabilir ki, bu da evrimin devamı için gereken şansı sürdürüyor demektir. Kurtaranlar iki çeşittir(bu ve her türlü genelleme eksiktir!): çok ciddi travma geçirenler, ölüp bir süre sonra dirilenler. İkincisi, hayatlarını kendileri zannettikleri şeyi (DJ’nin deyimiyle osuruktan teyyareyi) önemsemeyi bırakmaya adayanlar. )

TE: Cok haklisin, cogu insan taklit ediyor. Taklit etmenin kolay oldugundan olmasi gerekiyor. Insanın icinden gelen sesi dinlemesi ancak bir “aptalin” yapabilecegi seydir onlara göre. Insanlar baskalarini taklit etmekle kalmiyorlar, ayni zamanda taklit etmeyenleri de “yola” getirmeye calisiyorlar. Buna biz bazen mahelle baskisi diyoruz. Deli olup da baskasinin agzini koklamak yerine kendi agzimin kokusu koklamasini yeglerim. Ne kadar böyle söylesem de ben de cok taklit ediyorum….

sa: İşte Toltec bilgeliğinde bu handikabı altetmek  için geliştirilmiş bir uygulama var, adına “denetimli delilik” deniyor ve iz sürme sanatının en belirgin dışa vurumu olarak gösteriliyor.Açıkçası dörtbinin üzerinde kitap okuyup hayatını gezmek, yaşamak, denemek ve düşünmekle geçirmiş biri olarak bana bu yöntem resmen bu dünyanın en büyük manevrası olarak geldi. Kolay ikna olan biri değilim ancak ikna olabilen de biriyim. CC beni ikna etti. Senelerdir konuşuruz seninle, bu konuyu defalarca satır arasında dile getirmişimdir ancak merak edip de alıp okuduğunu sanmıyorum 🙂

TE: CC bana okumayi sevdirmisti :-)))) Elimde 9 kitabi var, ve birkactane de o kitaplar üzerine yorumlar var. O kitaplar beni büyülemisti. Ama senin gibi ciddi incelemedim. Ben kendimi o kitaplara birakmistim…

sa: O kitaplar üzerine yorum yapanları bi kenara bırak, ixtlan yolculuğundan başlamak üzere sırasıyla 7 kitabı tekrar oku. Sen değiştin ve tabi o kitaplar da değişti. Değişmeyen tek şey o kitapların yüreğe saldığı sevinçtir. 🙂

TE: O kitaplari okuyacagim, yanliz su anda zamani degil herhalde. Benim bir handicap’im bir okudugum kitabi bir daha okuyamamam …

sa: Sen bilirsin. Kurtulmak için gerekeni yapmayana saygımız var. Ne de olsa oyun içi oyun. Az bi zaman kaldı ölüp havaya suya, börtü böceğe karışacağız. İyi geceler, sohbet için teşekkürler her zamanki gibi.

**

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir