Kadın Odası-Bıyıksız profesyoneller Zirvesi için konuşma metni.

Sevgili misafirler, sözlerime ünlü kuantum fizikçisi Donah Zohar’ın Kuantum Benlik kitabının önsözü ile başlamak istiyorum:

“Bu kitaba başlamam çok garip oldu. Üç yıl önce bir televizyon ekibi, sezgisel bilgi ve modern fizik üzerine yazdığım başka bir kitap hakkında bir söyleşi yapmak üzere beni aradıklarında, özür dileyerek o sırada hamile olduğumdan bu kadar soyut bir konu üzerinde düşünebilmemin zor olacağını söyledim. Yapımcı bana “peki o zaman hangi konuda konuşabilirsiniz?” diye sorunca ellerimi açıp “annelik” dedim.

Bunun üzerine annelik ve modern fizik hakkınds hepimizi şaşırtacak denli uzun bir söyleşi yaptık. Hamileliğim süresindeki ruh halimi, ilk çocuğumun doğumunu ve kendimi anne olarak nasıl hissettiğimi, kuantum fiziğindeki atom-altı parçacıklarının garip dünyasının tanımlamalarıyla anlatırken buldum kendimi. Gerçekliğin kuantum fiziğinde çizilen tuhaf resmi aynı derece tuhaf olan hamilelik halinin ve anneliğe ilk adımın deneyimlerini anlatırken bana çok zengin bir imgeleme gücü vermişti. Daha sonra bu söyleşi, beni çok şaşırtarak, kuantum fiziği üzerine yapılan bir televizyon programının temelini oluşturup, bu kitabın da bir bölümü oldu. Ayrıca içimdeki bir şeylerin yeniden uyanmasını sağladı.”

Bu pasajı sizler gibi zeki ve kendini kanıtlamış kişilere açımlamaya çalışmayacağım, bunun yerine sizleri biraz kendi konuma, yani metaforlar dünyasına bir gezintiye davet edeceğim.

Metafor kelimesi Fransızcadan dilimize gelmiş ve artık lisanımıza mal olmuş bir kelime, hepinizin bildiği gibi “mecaz” anlamına geliyor. Hatta genç nesile mecaz desek belki anlamayabilirler. Burada sizlere bir sunum yapmak üzere davet edildiğimde bana verilen konuya baktığımda, ki durun hemen size okuyacağım:

–          Kadının İnsan Olarak Gelişimi İçin Evde Ve/Veya İş’te ‘Kendine Ait Oda’: Yalnız Kalma, Nefes Alma, Düşünme, Okuma, Yaratıcılık, Hobiler, Spor, Bakım Sığınakları. ” KADIN ODASI ” Kadın Olarak Yaşamda Ve İş Hayatında Kendi ” Odanı ” Bulabilmek, Kurabilmek ? ”

olduğunu gördüm. İlk anda bu konuda ne söylenebilir ki herşey yazıldığı kadar açık diye düşündüm. Üstelik böyle bir toplantıya katılan kişiler zaten bu içeriği yaşayarak en ince detayına kadar özlerine almışlardır. Peki o zaman ben buna ne ilave edebilirim?

Bir iki gün düşünmeden bekledim. Evet ben buna “düşünmeden düşünmek”, “istemeden istemek” derim kendi kuramımda. Başarısız olduğunu şimdiye kadar hiç görmediğim bir yöntem. Ve bu bekleyiş sonunda az önce okuduğum sunum konusunun bana metaforik bir işaret olduğunu anladım.

Ve işte şimdi bundan bahsetmek istiyorum izninizle:

Meslek hayatı boyunca seksenbin rüya analiz ettiği söylenen ünlü Psikiyatrist Gustav Jung, elli yılı aşkın yoğun çalışma neticesinde bizlere gerçekten daha önce bilmediğimiz, en azından modern insanlık tarihinde bilinmeyen, kavramlar hediye etti. Bunların başında kollektif bilinçaltı, arketipler gibi olgular geliyor. Bu alanda konuşmamın derinleşmesine izin vermek istemiyorum çünkü maalesef vaktimiz çok kısıtlı, ben sadece Jung’un geniş coğrafyalardan insanlar üzerinde yapmış olduğu araştırmalar neticesinde bulduğu ortak bir iki simgenin şu an konuşmak durumunda bulunduğum “kadın odası” ile ilişkilendirdiğim kısmını belirtmek istiyorum. Jung’un önerdiği ve izdeşlerinin onayladığı üzere insanlığın kollektif bilincinde “ev” sözcüğü “kişiliği”, “araba” sözcüğü “hayat yolunu” temsil eden ortak simgelerdir. Rüyalarımızda çok sayıda ev mekanı kullanılmasının sebebi de budur. Üstelik “ev” sözcüğü, hem edebi hem de mistik literatürde kadınla özdeşleştirilmiş bir simgedir. “Yuvayı dişi kuş yapar”… Birçok yeni evli çiftin karşılaştığı güçlüklerden biri, önce ev mi araba mı alınacağının seçimidir ve şahsen bu güne kadar önce ev almak isteyen bir erkek görmediğimi itiraf etmeliyim. Önce ev alınsın diyen kadınların sadece güvenlik anlamında bir tercihte bulunduklarını da hiç sanmıyorum. Şüphesiz güvenlik ihtiyacı da bu seçimin gereklerinden biridir ama tümü değil.

O halde günlük pratikler doğrultusunda baktığımızda kadının, “önce ev” diyerek, kişiliğin oluşmasına, erkeğin “önce araba” diyerek, hayat yolunun belirlenmesine daha çok önem verdikleri açıktır.

Varlığımızın iki yanı olan eril ve dişil yanı, atom-altı parçacıklar gibi hem parçacık hem de dalga yapısını her an gündelik yaşantımızda kendini ifade etmektedir. Bazen kuantum fiziğinin atom-altı işlemlerle ilgili olup gündelik hayatımızla hiçbir ilgisi olmadığını söylediklerini duyduğumda (çok şükür çevremde böyle kimse pek yok) şaşırıyor ve gülüyorum. Sanki biz milyonlarca atomdan oluşmuyormuşuz gibi…

Bir elektron hem parçacık hem de dalgadır ve bildiğiniz gibi ikisi aynı anda ölçülemezler, yani insan düzeyinde baktığımızda aynı şey söz konusudur; bir insan hem dişi hem de eril özelliklere sahiptir ancak ikisini aynı anda görmek olası değil (şimdilik), biz onun ya kadın tarafını yani dalga boyutunu kullandığını, ya da erkek tarafını yani parçacık kısmını kullandığını görürüz.

Eğer insanın dişi tarafı, dalga boyutu ise, üzerinde konuşmakta olduğumuz “kadın odası”, tam olarak dalga kişiliğimizdir!

Belki kelimelerin büyülü dünyalarına şimdiye kadar bu gösterdiğim şekilde bakmak aklınıza gelmemiştir ya da gelmiştir, bilemiyorum.

O halde nedir dalga kişiliğimiz? Neden onu oluşturmak durumundayız? Neden şimdi tam dünyanın geldiği bu anda  kadın odası oluşturmak elzem hale geldi?

Platon’dan beri Batı, akılcı ve analitik düşünceye vurgu yapmıştır. Bu da yaklaşık olarak ikibinbeşyüzyıl demektir! Analitik düşünce, bilinçli yaşamımızın bölümlerini (odalarını) oluşturan düşünceler ve karar verme kurallarından ibarettir. Bu mantık doğal olarak beynin hesaba dayalı ya da bilgisayar modeline varır, ancak bunun bedeli insanın diğer tarafını, yani erdem, hayal gücü, yaratıcılık, vizyon özelliklerini içeren yönünü gözden kaçırması olur. Modern nörofizyolojik terminolojide zihinsel yaşamımızdan sağ beyin/sol beyin ayrımı bağlamında söz edilir; batının ve bir süredir bizim de kültürümüz sol beyin kültürüdür. Tabi ülkemizin Batı ile Doğu arasında bir köprü oluşu burada doğmuş bizler için eşi bulunmaz bir hazine, bir hediyedir; çünkü genlerimiz doğu bakış açısını henüz unutmadı ve ortaya çıkarılması artık an meselesidir. Kuantum fizikten buna eşdeğer iyi bir metafor vermek istersek; parçacık/dalga ayrımını verebiliriz ve diyebiliriz ki; batı kültürü zihnin parçacık (eril) yönüne dayanır.

Holistler, bilincin her elemanının aslında gerçekliğin her elemanı her şeyle bağlantısı olduğunu düşünerek, deneyimin dalga yönü üzerinde dururlar. Bütün parçaların toplamından daha büyük bir şeydir ya da holografik modelin savunucularından Bohm’un dediği gibi, gerçeklik bölünmez bir bütünlüktür.

Modern zihne ulaşabilen bir metafor olarak hologram, ilişkiden ve işlemden kaynaklanan bilinç ve gerçeklik unsurları üzerinde yararlı bir rol oynar.

Bildiğimiz gibi gerçeklik hem dalgaları (ilişki) hem de parçacıkları (bireysellik) kapsar. Bu tıpkı insanın zihinsel yaşamının hem anlık bilinç (birlik ve bütünlük) hem de hesaplamayı (düşünce yapı) kapsaması gibidir.

Burada holistik düşünce nedir, kısaca göz atmak istiyorum. Her Şeyin Teorisi isimli kitapta Ken Wilber, son zamanlarda gördüğüm en yüksek algılama ve özleştirme çabasıyla insan bilincinin katmanlarını açıklamaya çalışmış ve bilincin katmanlarını temel olarak iki bölüm halinde sunmuştur, bunlardan ilki olan birinci düşünme katında altı düzey bulunmaktadır. Sırasıyla; İçgüdüsel, Animistik, Tanrıların Gücü, Mitik Düzen, Bilimsel Başarı ve Duyarlı Benlik olmak üzere dünyanın içinde bulunduğu bilinç katmanlarını oldukça sıkı bir araştırmalar dizisiyle incelemiş. Bu katmanların toplumun hangi bölümlerini ve genel nüfusun ne kadarını kapsadıkları ve genel bilinçte hangi oranda güç kullandıklarını gördüğümüz bu sıradışı araştırmanın detaylarına burada girmeyeceğim.

Benim ilginizi çekmek istediğim bilincin ikinci temel katmanı olan Entegratif ve Holistik olarak ikiye ayrılmış ikinci düşünce katmanıdır. İzin verirseniz Ken Wilber’den alıntıladığım kısa bir pasajı aktarmak istiyorum:

Graves, Beck ve Cowan’ın kapsamlı araştırmaları, bu ikinci entegral bilinç katında belli başlı en az iki dalganın bulunduğuna işaret eder:

7- Sarı: Entegratif:

Hayat, doğal hiyerarşilerin, sistemlerin ve formların bir kaleidoskopudur. Esnekliğin, kendiliğindenliğin ve işlevselliğin çok büyük önceliği vardır. Farklılıklar ve çokluklar bağımsız, doğal akışlarla birleştirilebilir. Eşitlikçilik sınıflandırmanın doğal dereceleriyle ve mükemmellikle tamamlanabilir. Bilgi ve uzmanlık gücün, statünün ya da gurup duyarlılığının üstünde olmalıdır. Yürürlükte olan dünya düzeni realitenin (mimlerin) farklı düzeylerinin ve dinamik spiralde yukarı aşağı hareketin kaçınılmaz düzeneklerinin var olmasının sonucudur. İyi yönetim, giderek artan karmaşıklık düzeylerinde niteliklerin ortaya çıkmasını kolaylaştırır (yuvalanmış hiyerarşi). Nüfusun %1’i, gücün %5’i.

8- Firuze: Holistik:

Evrensel holistik sistem, entegratif enerjilerin holonları/dalgaları; duygu ile bilgiyi birleştirir; çok sayıda düzey bilinç sistemiyle birleşir. Dış kurallara (mavi) ya da gurup ilişkilerine (yeşil) değil, bilinçli tarzda, yaşayan bir evrensel düzen. Hem teorik hem de fiili olarak bir büyük birleşme (Her şeyin Teorisi) mümkündür. Kimi kez tüm varoluşun bir ağı olarak, yeni bir spiritüelliğin ortaya çıkışıyla ilgilenir. Firuze düşünme bütün spirali kullanır; karşılıklı davranışın çeşitli düzeylerini görür; uyumu, mistik güçleri ve bir oluşumun içine işleyen kapsamlı-akış durumlarını bulup çıkarır. Nüfusun %0.1’i, gücün %1’i.

İkinci düşünme katında nüfusun yüzde ikisinden daha azıyla ikinci bilinç katı görece enderdir. Çünkü artık o, kollektif insan evriminin rehberlik eden yanıdır.

Bu kısa pasaj çalışmanın bütününe vakıf olmayınca şüphesiz pek anlamlı değil fakat ben ilginizi, merakınızı uyandırmak gayesi ile bir parça bahsetmek ihtiyacı duydum. Şu an bize gerektiği kadarı ile; Evrensel Holistik sistem, şu temel işlevleri gerçekleştirmiş olur:

  1. Duygu ile Bilgiyi birleştirir.
  2. Dış kurallara ya da gurup ilişkilerini dikkate almaksızın, yaşayan (her an update edilen) bir evrensel düzen ortaya çıkarır.
  3. Esneklik, kendiliğindenlik ve işlevselliğin önceliği vardır.
  4. Farklılıklar ve çokluklar bağımsız, doğal akışlarla birleştirilir.
  5. Eşitlikçilik sınıflandırmanın doğal dereceleriyle ve mükemmellikle bağlanır.
  6. Bilgi ve uzmanlık; gücün, statünün ya da gurup duyarlılığının üstünde algılanır.
  7. Bütün spirali kullanır, karşılıklı davranışın çeşitli düzeylerini görür; uyumu, mistik güçleri ve oluşumun içine işleyen kapsamlı-akış durumlarını ortaya çıkarır.
  8. Özetle, kollektif insan evriminin rehberlik eden yanıdır.

Sanırım holistik bakış açısını böylece biraz daha net hale getirebildim, vaktimiz kalırsa bu konuda sorularınızı yanıtlamaktan memnuniyet duyacağım.

Biraz toparlamak istiyorum; insanın dalga yönü yani ilişki yönü, şu ana kadar parçacık yönü yani bireysellik yönü altında kalmış ve ezilmiştir. Varlığın, diğeri ile eşdeğer yönü olan dişi yönü, bir an önce uykuya çekildiği yerden günışığına çıkmalı, “kadın odaları” inşa edilmelidir, ki medeniyetimiz, evrensel boyutlara taşınabilsin. Aksi halde bilgisayar boyutu ile özdeşleşmek tehlikesi ile karşı karşıya kaldığımızı hatırlatmak isterim.

Bu metaforik tanımı ile “kadın odası”, ev hanımları tarafından gerçekleştirilemezdi, çünkü birşeyin gereği onu kaybedince anlaşılabilir, varlık yokluk sayesindedir. Tıpkı ışığın karanlık sayesinde anlam kazanabilmiş olduğu gibi. Çalışan kadın, son iki yüz yıldır, varlığının dalga boyutunu kullanmayı asgariye indirmiş ve eril yönünü geliştirmiştir. Bu herkesin söylediği gibi “çalışan kadın erkekleşti” beylik sözünden öte anlam ifade etmektedir; çünkü kadın aslında ne olduğunu ancak karşı faza geçerek görebilir anlayabilirdi! Aslında biz ikibinbeşyüz yıldır karşı kıyıda yüzmekteyiz ve fakat kendi kıyılarımızı artık özledik ve iki sahili BİR etmenin ihtiyacındayız, ve bence holistik düşünce katına geçmek için hazırız.

Teşekkürlerimle,

Sibel Atasoy

24.07.08 – Beylerbeyi

Bıyıksız profesyoneller Zirvesi için konuşma metni.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir