Categories: esinti

İnanç-Ritüel-Bilme

İnanç, bilme haline geçmek için yakıcı bir istektir bence. Fakat biliyoruz ki; insanların çoğu istekleri olmuyor! Sebebini geçen gün yine buralarda bir yorumda belirtmiştim. Niyetli ağ bağlantısında bu isteği nötr kılan başka bir istek ya da niyet var ise, ritüel filan kar etmez diyebilirim.
Ritüellerin hem iyi hem de ters etkileri var her şeyde olduğu gibi. İyi tarafı, insanı belli bir niyete doğru sürükleyici ve disiplin verici etkisi. Ters etkisi ise, ritüeli yapan, “bilme haline” ulaşamadıkça onda farkında olmadığı hoşnutsuzluk ve aldatılmışlık etkisi yaratmasıdır. Böylece kişinin ritüel için harcadığı enerji karşılıksız gibi göründüğünden kişi de bu boşluğu dolduracak başka duygular uyanır; örneğiin kişi ritüeli yaptığı için kendini kıymetli ve ayrıcalıklı hissetmeye başlar ve bu da onun ritüel uygulamayan insanları yargılama, onları kendinden aşağı görme olarak ortaya çıkabilir.
Oysa ritüel sadece bi araçtir. Bu unutulur gider!

**

Bir insanı dalga gibi düşünsek, onun enerjiyi bi yere doğru taşıyan titreşim olduğunu varsayabiliriz. Onu harekete geçiren bir dış etken olmadığında aslında o yok. O halde insan dalgasını oluşturan (sinek, rüzgar, yer sarsıntısı) dokunuşların aslı nelerdir?

te: O dokunuslarin asli sevgidir….

sa: bu sonuca hangi yollardan geçerek vardın? Malum varış yerinden ziyade yolda gördüklerin önemlidir 🙂

te: Insan duyu organlari haricinde baska bir “duyu” organi vardir, o da kendisinin kabul edilip edilmedigini sezinlemek. Kimse kendisinin kabul edildigini anlarsa bir “orkestrada” yanlis tonlar cikartmaz.

sa: İşte o bi tek farkediş, BİR’in ama hiçin VAR olduğuna ikna olmasını sağlar, çok çok önemlidir dostum

te: Cok ilginc bisey fark ettim: insan bir BIR olmak icin cabaiyor, tam oldugunu zannettigi zaman aslinda bir HIC oldugunu anliyor…

sa:Bir, iki olmadan hiçtir de ondan! O sebeple ne istediğinize dikkat edin diye yazıp duruyorum 🙂

te: Insan kendine dönmesi icin bir “dünya turu” yapmasi gerekiyor galiba :-)))

sa: Evet spiralin bi turu!

**

Tanrı bizi cezalandırmak zorunda değil dostum, biz bunu gayet iyi beceriyoruz. (La Mission filminden)

Aniden liseye giden oğlunun gay olduğunu öğrenen bi kızılderili baba, yakın ve bıçkın dostları, bebek gibi bakılmış eski arabalar, güzelleşen komşuluklar, bi tamirhane ve çıkan çevre gürültüleri, çok acı çekmiş bir kadının şiddeti reddedişi! Bütün bunların üstüne oğlunu tek başına büyütmüş olan bu babanın adı Che! Güzel filmdi, yerli yersiz ağladıklarımdan.

Sibel

Share
Published by
Sibel

Recent Posts

fibromiyalji dünyada ne zaman başladı?

Fibromiyalji tarihçesi "Nörasteni" gibi terimlerle tanımlanmaya çalışılsa da 1904 yıllarında Gowers "fibrositis" tanımını kullanmış, böylece…

1 ay ago

Urban Shaman – şehir şamanı ders notları 1

4 Mart 2020 Mircea Eliade: Dünyanın en tanınmış, saygı duyulan şaman  araştırmacısı, kendisi bir şaman…

2 ay ago

Sibel Atasoy kimdir sorusuna cevap bulmak!

Komik olacak ama dün gece uyumadan önce tüm hayatım gözümün önünde resmî geçit yaptı, bir…

1 yıl ago

Açken Diplama işe yaramaz

#şehirdenindimköye zamanı bile elden kaçıyor korkarım, fotoğraflara baktığınızda #megakent faciasını anlamak hiç de zor değil…

1 yıl ago

Asimov, bir zaman yolcusu muydu?

Lütfen önce Asimov’un 1954 yılında yazdığı Çok güzel bir gün öyküsünü okuyun ve sonra konuya…

1 yıl ago

Dogonlar ve SİRİUS Yıldızı -3

önceki bölüm için tıklayınız BİR SUDANLI SİRİUS SİSTEMİ Ynzan: M. Griaule ve G. Dieterleıı Not:…

1 yıl ago