Hizmetkâr lider

DOM tezi (İsmet Gedik) için M.Akın Yılmaz’ın ek ve genişletme mesajı:

‘liderlik’le ilgili cümlenize (mesaj eskimeden) ekler yapmak istiyorum.

… doğada tepede bulunan ve her şeyi yönlendiren liderlik gibi bir durumun bulunmaması. Bu nedenle insanlığın tüm sorunlarının nedeni de bu tepeye bağımlılık sistemidir. …

Doğadaki ‘liderlik’ olgusunun değişik türler için farklı biçimlerde var olabildiğine dair tezler hatırlıyorum. Örneğin, kurt ve yabani köpek sürülerinde, en güçlü/dövüşken olan –ve bu sayede sürüyü ‘en iyi koruyan’–  hayvanın ‘lider’ olarak benimsendiğini… fakat bir tehlike anında bu lider kaçar/korkar ise derhal liderlikten kovulduğunu, bir hayvan-psikolojisi uzmanından dinlemiştim… (Burada konu dışına çıkarak, salt zihnimizin ‘sorular hanesi’nde kalsın diye, bir ek yapacağım: Dikkat edin; sürümüz o lideri ‘en güçlü’ diye seçiyor; fakat kaçtığını görünce, onun “en güçlü” olduğunu unutmuşçasına, HEP-BİRLİKTE üzerine çullanarak onu kovalıyorlar! Bu bana, isyancıların kırdığı Saddam heykelini hatırlatıyor :)…

Liderlik konusuna devam: Nitekim, modernite öncesi insan toplumlarında da, liderler (kral ve soylular) savaşlarda en önde dövüşürlerdi…  Oysa, şu bizim modern-kutsal Bilim ve Teknoloji’miz sayesinde; bugün artık, ‘sürüsünü korumak’ gibi bir niyeti asla olmaksızın bambaşka neden/çıkar ilişkileriyle Lider olmuş bir ‘niteliksiz’ kişi, sürünün en nitelikli bireylerini savaşta öne sürüp, kendisi ise kulesindeki bir düğmeye basılma emrini vererek, hepsinin ölümün neden olabiliyor… Yani, tıpkı gdo’lu domatesler gibi SAVAŞlar da “doğal biçimini” yitirdi. :))

Bu nedenle, malumunuz, bu çarpıklığı fark eden düşünürler son yirmi yıldır, özellikle iş ve siyaset dünyasında “hizmetkâr lider” kavramını öne çıkarmaya çalışıyorlar…

YANI SIRA;   doğada tepede bulunan ve her şeyi yönlendiren liderlik gibi bir durumun bulunmaması konusunda,  HER ŞEYİ YÖNLENDİREN vurgusu bakımından tabii ki haklısınız. “Her şeyi yönlendiren güç” konusundaki tipik sapma/saptırma için en bilindik örnek, “her kötülüğü cezalandıran tanrı” anlayışı değil mi?..

Burada, önemli bir tesbite dikkatinizi çekmek istiyorum:

(Dileyenin “kelimelere takılmama hakkı” baki kalmak üzere; 🙂

dinlerdeki bu büyük SAPMA/SAPTIRMAnın nedeni, CEZA kelimesinin yanlış anlamlandırılmasından ibaret… Ceza kelimesinin gerçek anlamı karşılık’tır. (Nitekim, Arapçada “iyilik de kötülük de cezasını bulur.”)

Kelimeyi böylece doğru anladığımızda, her şey DOĞADAKİ işleyişe uygun hale gelir: “Kötü bir iş yaparsan (ceza=karşılık) kötü geri-dönüş alırsın…  İyi bir iş yaparsan (ceza=karşılık) iyi geri-dönüş alırsın… Yani “Ne ekersen, onu biçersin”…

Demek ki, kelimeyi aslına uygun anladığımızda, “ceza verecek bir üst-güce” gerek kalmaz; her ceza, hayat içinde kendi doğallığıyla cereyan eder…

ÖZETLE; başkalarının “yanlış anlamaları”nı temel alarak kuracağımız tepkisel-teoriler, ne bize ne de evrensel hakikate bir katkı sağlar…

(Her zamanki obsesif örneğimle açıklarsam: Domates’le ilgili bir teori kurarken araştırmamızda bir ‘yapay-domates’ kullanıyorsak; teorimiz kendi içinde tutarlı olsa bile aslında asıl-domates bakımından beyhude kalabilir…

Tabii ki bu görüşünüze katılıyorum, değerli Hocam:

Arı veya karınca kolonileri gibi perfekt topluluklarda veyahut beden gibi çok hücreli sistemlerde “Liderlik” gibi bir tepeye yerleştirilmiş birey yoktur. Koloninin her bireyi, toplumun sahipliğini üstlenir ve sonuna kadar sahip çıkar. …/… Liderlik gibi durumlar sadece sürü sistemlerinde vardır. ….

Dolayısıyla; günümüzde toplumsal düzenlerin hâlâ “sürü anlayışı’yla sürdüğü görüşü de kanıtını bulmuş oluyor.

“Sürü” paradigmalarını aşmaya çalışan zihinler ise, epeyi zamandır “yeni bir toplum/liderlik/vatandaşlık” anlayışı üzerinde çalışmalar/yayınlar yapıyorlar…

Bunları okuduğumda, hemen şu meşhur ve kadim “ene’l hakk” cümlesi geliyor aklıma…

Ve “yeni birey/yeni vatandaş” kavramını da benzer bir ifadeyle özetlemeyi öneriyorum: “Ene’l devlet!..”

Tabii ki, bu basit cümleyi bile, “ezberlediği üç-boyutçuk ile” anladığını sanarak “saptıran” (ve sapıtan) liderciklerle dolu her yanımız… Megaloman komiserin “kanun benim”inden tutun da, “sen başbakansın, ister asarsın ister kesersin” diyenlere kadar… 🙂

“Ene’l hakk”ı anlayamayan (ve yok etmeye çalışan) bir bilgi/bilinç düzeyinin, “enel devlet”i anlayabilmesi epey uzak bir olasılık… Bu uzaklığı kısaltma bakımından ise DOM tezi (ve benzer yaklaşımlar) çok büyük önem taşıyor…

Anlatmaya çalıştığım, bundan ibaret…

Baki sevgi ve saygılar…

M.Akın Yılmaz

1 Yorum

  1. Turan says:

    Nedense “herseyi kapsayan” bir teori üretilmeye calisiliyor. Herseyi görebilecegimizi zannetmiyorum, bu nedenle bizler sadece realitenin tek bir parcasini görebiliriz. Gördügümüz kadar da organizasyonumuzu sekillendiririz. Liderlik orfanizasyon sekilleri veya buna benzer sekiller bazi durumlarda “iyi” olabilir ama bunlar “tabii” durumlar degildir. Lider örgütlenmelerden yola cikip da Michaelivelli teorisine taban hazirlamanin hic bir anlami yok.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir