FRP – Fantasy Role-Playing

Ocak 2006.Günlükten

Kısaltmanın açılımı “Fantastik Rol Yapma“dır. FRP, malzemesini çoğunlukla hayal gücü oluşturan bir masaüstü (board ve ya kağıt-kalem) oyunudur. Başka deyişlerle; doğaçlama sözlü tiyatro, doğaçlama hikaye yazma/anlatma veya evcilik/kovboyculuk.

FRP çocukken oynadığımız hayal etmeye dayalı oyunların derinleştirilmiş, sabit kurallar getirilmiş halidir. Böylece oyuncular mızıkçılık yapamaz. FRPyi çocuk oyunu değil yetişkin oyunu yapan ayrıntılı kural setleri olmasıdır.

Bir hikaye anlatıcısı vardır. Bu kişiye “Zindancı Başı” denir. Bu kişi kısaca bir bilgisayar oyununda yapay zekanın yaptığı işi yapar. Yani oyuncuların içinde bulunduğu evrenin her şeyini şekillendirir.

Oyuncular ise, hikaye içinde yer alan kendi karekterlerinin olaylara nasıl tepki vereceklerini anlatırlar.

Oyunun içinde geçtiği evrene uygun bir kural seti şeçilir. Her türlü evren için kural setleri vardır ama hepsini Türkiye’de bulmak zordur.

Mesela, orta çağda geçen büyülü bir dönem için “Zindan ve Ejderhalar” seti idealdir. Bu kural setinde oyuncunun olabileceği karekterlerin sınırları, karşılarına çıkablicek yaratıkların çeşitleri, satın alınabilcek silahların ve öğrenilebilecek büyüler vb belirlenmiştir.

Mesela, bir Şövelye asla yalan söyleyemez, kötülük yapamaz ve kötülüğü görmezden gelemez. Ayrıca bir Şövelye macera boyu ilerledikce silah kullanma yetenekleri yanında, tanrısından gelen güçlere kavuşur, ve çok güçlü bir şövelye aynı zamanda tanrısının mucizelerini gerçekleştirebilir.

Bunların neler olduğu, seviyeleri, güçleri, hasarları, etkileri sayfalarca kitap olarak belirlenmiştir.

Ayrıca oyunda şans etkenini katmak için zar sistemi getirilmiştir. Ki çok çeşitli zarlar vardır: 4 yüzlü, 6 yüzlü, 8 yüzlü, 10 yüzlü, 20 yüzlü.

Bu kural yığınları gözünüzü korkutmasın, bir oyuncu sadece ne yapmak istediğini söyler, her şeyi ZindancıBaşı hallader. Oyuncu sadece oynadığı karekterin sınırlarını bilse yeter; bir savascıyı canlandırırken, büyü yapacağım derse ayıp olur.

FRPde, 2. Dünya Savaşındaki bir doktoru ya da 3000 yılındaki bir robutu ve ya bir zaman polisini, isterseniz bir vampiri canlandırabilirsiniz; kısacası hayal gücü üst sınırdır.

alıntı: http://tr.wikipedia.org/wiki/Fantasy_Role-Playing

Bu konu beş yıl kadar önce Türkiye’de fırtınalar estiriyordu. Özellikle gençlerin rağbet ettiği FRP, yapısı itibariyle çok ilgimi çekmişti; çünkü geliştirdiğim “oyun kuramı”nı şaşılacak ölçüde dramatize ediyordu.

ODTÜ’de her bahar bir hafta boyunca FRP oyunları planlanıp Türkiye çapında katılımcılar arasında oynanıyor. Sanırım üç yıl önceydi beni de davet ettiler. Biraz çekinerek (onca üniversiteli genç arasında dışardan biri olarak) ama yine de merak ve zevkle kabul ettim. İçimden aman ben oynamasam da olur, kenardan seyrederim diyordum. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Genç arkadaşlar benim için bi rol ayırmışlar: Şehrazat rolü!

Ben korka korka oyuna başladım. Deneyimli olmadığım için bazı şeyleri pek anlayamamışım. Neyse oyun bittiğinde yönetici arkadaşlar gelip beni kutladılar, çok şaşırdım. Meğer Şehrazat olarak benim büyülü gücüm varmış (bana mavi bir bilye vermişlerdi oyuna başlarken), her istediğimde masal anlatarak, her kişiye dileğimi yaptırabilirmişim. Fakat ben büyü hakkımı oyun boyunca hiç kullanmamışım (ben nerden bileyim, anlamamışım işte!). Kutlama sebepleri ise şu; ben oyun boyunca gerçekten ilginç dört masal anlattım (doğaçlama,o anda aklıma gelmişlerdi), ve kalabalık oyuncu gurubu büyük ilgiyle beni dinlediler. Yani büyü yaptığımı bilmeden aynı amaca hizmet etmişim!

Sırf FRP oyunu oynamak için İstanbuldan Ankara’ya gittiğimi bi şekilde öğrenen aklı başında insanlar, bir kez daha tuhaflığımı konuşma fırsatı bulmuşlardı. Ben de malum Güzide Kasacı kahkahalarımdan atmıştım bol bol! :))))

Beni böyle bir aktiviteye dahil eden genç arkadaşlarıma bir kez daha minnetlerimi ifade edeyim, malum yaşanmış yaşanmıştır (Belki onlar beni unutmuştur ama ben onları hiç unutmayacağım).

Ha bir de bugünün incisi bölümü var:

Bayram ziyaretine anneme giderken yolda oğlum ve kuzen, Kahire hakkında konuşuyorlar. Ben de bizimkiler bir yıldır hiç yağmur görmemişler, onlara iyi bi ziyafet oldu, özlemişlerdi herhalde deyince, Tolga; “Ya Kahire’de şemsiye işine girmek lazım o zaman! Akarı yok kokarı yok bi iş!!!” dedi. Gülmekten gözlerimizden yaş geldi. (yollarda yer yer su birikintilerine rastladıysanız, bizden akmıştır, kusura bakmayın artık)

Ocak 2006.Günlükten


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir