Entellektüellerin James Bond’u – Len Deighton

  

Len Deighton 1929 yılında Londra’da doğdu. Babası şoför, annesi de bir otelde ahçıydı. Bir süre demiryollarında katiplik yaptıktan sonra askerliğini hava kuvvetlerinde fotoğrafçı olarak katıldığı özel bir araştırma birliğinde bitirdi. Terhis olduktan sonra ilk olarak St Martin’s Sanat Okuluna, ardından burslu okuduğu Royal College of Art’a gitti. Arada garson olarak çalışırken ahçılığa merak saldı.  New York’ta bir süre illüstratör ve Londra’da bir reklam şirketinde sanat yönetmeni olarak çalıştı. Daha sonra yazmaya karar vererek Dordogne’ye gitti. İlk kitabı The Ipcress File 1962’de basıldı ve kendisine büyük bir ün sağladı.  

Okuduğum ilk polisiyeler A.C.Doyle’un Sherlock Holmes’i, Peyami Safa’nın Server Bedi takma adıyla yazdığı Cingöz Recai’leri, Arsen Lüpenler, Fantomalar ve de bir kısmı yerli yazarlarımızın eseri olan Mike Hammer’lardı. Pardayanlar’da da ortaçağa özgü kumpaslar, düğüm çözmeler, iz takipleri gırlaydı tabii. Bir de Edgar Allan Poe’nun Morgue Sokağı Cinayeti öyküsündeki Dupin’i ve Altın Böcek adlı öyküsü 12 13 yaşlarımın unutulmazlarıdır. Yazım üslubumdaki polisiye damarın oluşmasında çok ciddi katkıları olmuştur.

Sherlock Holmes’in  ipuçlarını topladıktan sonra evine çekilerek icra ettiği kokainli ve kemanlı düşünce seansları, Arsen Lüpen’in 813’ündeki teknik düzenekler, usta hırsızlığının yanı sıra hızlı bir Fransız olarak Alsas-Loren meselesine sahip çıkması, Cingöz Recai’nin İstanbul’da çevirdiği fırıldaklar, Fantomanın ele geçirdiği kruvazörün toplarını Monaco sarayına çevirmesi belleğime unutulmaz izler kazımıştır.

Edgar Allan Poe özellikle yukarıda sözünü ettiğim iki öyküsüyle beni çok derinden etkilemiştir. Yarattığı Dupin karakteri modern polisiyenin babası olarak görülür. Polisiyenin iyisinin olmazsa olmazları yetkin kurgu, akıcı dil ve gizem kurmadaki özgünlüktür. Altın Böcek bir definenin bulunuş bilmecesi üzerine kurulmuştur. Bana 13 yaşındayken gizli bir yazı yaratma  ilhamını vermiştir. Hâlâ zaman zaman kullan-maktayım.

O yaşlarda bile yerli yapım Mike  Hammer’lerin diğerlerinden daha farklı olduğunu sezerdim. Cinsellik ıtırlı sahneler daha bir ballı betimlenirdi. İyice göze batsın diye koyu renk basılırdı. Birbirinden şuh ve güzel kadınlarla al takke ver külah oynayan Mike Hammer’ın lise sıralarında utangaçlığı yüzünden mastürbasyonla idare ettiğini öğrenirdik. Kurgular da iyice yamuktu. Zincir şakırtıları, acaip ses efektleriyle sıhhatli kurbanlarına kalp krizi geçirterek öteki dünyaya yollayan seri katiller olurdu. Ama daha çok en sonlarda yoğunlaşan koyu renk basılmış satırları okumaya doyamazdım. Babam bir defa elimde bir Mike Hammer yakalamış ve anneme Ulan bu çocuk bunları mı okuyor? demişti.

Birkaç yıl sonra pazar Agatha Christie’le, Carter Dickson’larla dolmuştu. Zekalarının yanı sıra bol bol silah ve yumruk kullanan Murat Davman’lar, Shell Scot’lar, James Bond’lar kitapçılarda ve filmlerde boy göstermekteydiler. 

James Bond bütün diğer mesajlarının yanı sıra televizyonsuz bir âlemde dünyaya açılan pencerelerdi. Karayipler, New York, Istanbul, İsviçre, Monako, Tayland’ı 007’yle gezer dururdum. Ian Fleming, Rusya’dan Sevgilerle adlı kitabında Bond’un ilk kez müşerref olduğu Türkleri şöyle  betimler:Demek ki modern Türkler şu gördüğü esmer, çirkin, mütevazı duruşlu memurlardı. Bir müddet Bond onların kalın sesli harflerin ve U seslerinin bol olarak kullanıldığı konuşmalarını dinledi, uysal, terbiyeli duruşlarını yalanlayan canlı, kara gözlerini seyretti. Dağlardan henüz inmiş kızgın parlak, vahşi gözlerdi bunlar. Asırlardan beri davar sürülerini gözlemeye, tozlu bozkır ufuklarındaki en küçük hareketleri dahi sezmeye alışmış gözler. Bunlar eldeki bıçağı görmeden sezen, yiyecek kırıntılarını ve kuruşları santimine kadar sayan, satıcının titreyen parmaklarını farkeden gözlerdi. Sert, itimatsız, kıskanç gözler. Başak yayınları. 1965. Sayfa 83.

Bir gün elime The Ipcress File (Ipcress Dosyası) adlı bir kitap geçti. 1965 ya da 1966’ydı. Kahramanı Harry Palmer adlı biriydi. Silah taşımayan, yumruk kullanmayan, yemek pişirmeyi seven, mali sıkıntı içinde yüzen bir İngiliz gizli servis ajanıydı. Bilginleri kaçırıp beyinlerini yıkayan bir şebeke anlatılmaktaydı. Ipcress, İnsan Psikonevrozu Kondisyonel Refleks Sürati kelimelerinin birleşmesinden oluşmuş bir başlıktı çeviriye göre. Aslının farklı olduğu hemen görülecek. Induction of Psycho-neuroses by Conditioned Reflex with Stress. Ani Tehlike adıyla basılan kitap yayımlandığı yıllarda stres kelimesiyle henüz tanışmıyor olmamızın da bir rolü olmalı mutlaka. . Bu başlık James Bond’un Royal Kumarhanesi(2006’da en yeni versiyonu en yeni Bond aktörüyle birlikte gösterime girdi) için de kullanılmıştı. Harry Palmer, soğuk nane Holmes, Viktoryan koket bayan Marple, kendi gri hücrelerine kara sevdalı Poirot, yumruğuna tükürmüş kaslı, aşırı testosteron yüklü hafiyeler ve üçüncü dünyayı çok aşağı gören ve sımsıkı bir soğuk savaş sembolü olan James Bond’dan çok farklıydı. Daha altmışlı yılların başında, dünya Küba kriziyle falan topyekün imha tehlikesi geçirirken Harry Palmer üstlerinin iradesi dışında Sovyet albayı Stok’la ortak menfaat alanlarında işbirliği yapabiliyordu. Harika bir mizah yeteneği, içleri özeleştiri ve ince alay yüklü diyaloglar, ilerici politik görüşlerin yumaklandığı çözümlemeler ve vuruşmadan yaratılan gerilim sanatıyla bezeli metinleri okumak  bana yepyeni bir bakış yolu çizmişti.

Harry Palmer dizisinde yer alan ikinci kitap 1966’da gene Başak yayınları tarafından Canavar Dişi başlığıyla basılan  Horse Under Water(1963)’dı.  Harry Palmer Portekiz’de batık bir denizaltıda bulunan ünlü Weiss listesini, Nazilerle işbirliği yapmaya hazır kimselerin listesini bulmaya yollanır ve çok daha karmaşık bir oyunun içine gömülür. Onu Berlin’deki Cenaze, Funeral in Berlin (1964), Milyarlık Beyin, Billion Dolar Brein(1966), Casus Hikayesi, Spy Story(1974), Pırıl Pırıl Küçük Casus,Twinkle Twinkle Little Spy (1976) gibi polisiye-casusluk türünün klasiği denebilecek kitaplar izledi. İkinci dünya savaşı ve sonrasının politik ve ideolojik satranç oyunlarını derin araştırmalarıyla geniş bir yelpazeden okurlarına sunan yazarın Pırıl Pırıl Küçük Casus’u .bildiğim kadarıyla Türkiye’de basılmadı.  

Harry Palmer dizisini 1983 -1996 yılları arasında yayımlanan dokuz kitaplık Bernard Samson dizisi takip etti. Bu dizinin ilk üç kitabı İngiltere’de televizyon dizisi yapıldı. Avrupa’da ve Amerika’da gösterime girdi. Bu dizinin ilk kitabı olan Berlin Oyun, Berlin Game adlı kitabı Türkiye’de Kelebek Yayınları tarafından Gecenin Gözleri başlığıyla 1985’de basıldı.   

Harry Palmer dizisinden The Ipcress File, Funurel in Berlin ve Billion Brain filme çekildi ve genç aktör Michael Caine’in parlamasında çok ciddi bir rolü oldu. O yılların süper bir dedektif filmi olarak damgalandı.  

Yazarın bunların dışında da romanları var. Bunların bazıları bizde de yayımlandı. İkinci dünya savaşındaki bombardıman pilotlarının yaşamını anlattığı Elveda Miki, Goodbye Mickey Mouse(1982) Kelebek yayınları tarafından 1984’de, İngilizlerin 1943’de Almanya’ya yaptıkları bir hava hücumunu anlattığı Baskın, Bomber(1970) Babil yayınevi tarafından, film dünyasıyla ilgili deneyimlerini kurguladığı harika bir kitap olan Artist, Close up, E-yayınları tarafından 1972’de, Dünkü Casus, Yesterday Spy(1975) güneş yayınları tarafından 1990 yılında basıldı.   

1995 yılında, The Ipcress File’dan tam otuz yıl sonra artık Sir ünvanlı olan Michael Caine, Midnight in St. Petersburg  ve Bullet to Beijing filmleriyle iki kez daha Harry Palmer rolüne çıktı. Aradan çok zaman geçmiş, Berlin duvarı yıkılmıştı. İlgi Orta Doğu’ya yönelmişti. Avrupa dergileri ve  gazetelerinin bazıları Entellektüellerin James Bond‘u başlığını kullandılar, ama esas revaçta olan diğer Bond’lardı. 

Sadık Yemni

www.sadikyemni.net

http://fikiryongalamagrubu.blogspot.com/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir