Eski/Yeni Dünya -9
Bilincin, natürel enerjinin bir sapması olduğunu söylemekle başlayacağım. RA Bilgilerinde, bizim sistemimizin natürel enerjisinin sevgi olduğundan bahsedilmişti. Sonrasında bu akıştan sapmalar, alt sapmalar oluştu. Sapma kelimesinin kültürümüzde hoş bir anlamı olduğunu sanmıyorum. TDK’nın “Sapma” için fizik terimleri dışında verdiği tanım şöyle: İşlemlerin olağan sırasını bozarak, denetimi, adresi belirtilen bir işleme geçiren herhangi bir komut. İşte bizim bilinçlilik hali dediğimiz bireysel bilince geçiş, bu anlamda bir sapınç; ancak bunun, ne amaçlı bir edim (tarifteki gibi), ne de yanlışlık olduğunu söyleyebilecek konumda olduğumuzu sanmıyorum. Ben, kişisel olarak, bu sapmanın olduğunu kabul ettiğim yerden sonraki gelişmelere ve sonuçlara bakma yanlısıyım.
Öncelikle entegral kelimesine ne anlamlar yüklemiş olduğumuza bakalım (Bir an Spinoza geldi aklıma, belki de kendi izini sürerken kavramları açıklamanın gereğine sadık bir bağlılık gösterdiği için onu andım.):
Entegral: kelime bütünleme, bir araya getirmek, birleşmek, birleştirmek, kapsamak anlamına gelir. Aynılık anlamında değil, renkleri, gökkuşağı renkli insanların zikzaklarını, bütün harika farklılıkları tekdüze hale getirmek anlamında değil, genelde Kozmos anlamındadır. Sanata, ahlaka, bilime ve dine meşru bir yer veren daha kapsamlı bir bakış edinmek ve bunların hepsini Kozmik kekin sevilen dilimleri haline indirgemeye çalışmamaktır.
Bu tarif, Ken Wilber’e ait ve bana tamamıyla uygun geldiği için aynen tekrar etmekte sakınca görmüyorum. Oldukça keskin mesajlarla dolu bu tanımı biraz açmaya çalışmakla başlayabiliriz belki.
Entegral bakış nedir ne değildir:
Denial – İnkar
Anger – Öfke
Bargaining – Pazarlık
Depression – Bunalım
Acceptance – Kabullenme
Gerçi şu andaki tutumuyla her türlü iyileştirme hareketinin “mükemmelleşme” baskısından oluştuğunu düşünsem de, yukarıdaki süreçler ortalama insan için hakikaten geçerli gibi görünüyor.
Bir sosyolog değilsem de gözlemlediğim kadarıyla toplumlar için de bu aşamaların aynen işlediğini sanıyorum. Sanırım şöyle başlıyor: Önce benim gibi olmayan, bana hiç benzemeyen toplumları görmezden geliyorum. Burnumun ucuna getirilip gözüme bile sokulsa onlar için başka bahaneler ve açıklamalar getiriyorum. Sonra bu durum öylesine baskınlaşıyor ki öfkeleniyorum ve “başka türlü” olduklarını iddia eden toplumlara savaş açıyorum. Onları yok edip önceki inkâr konumuma dönmek istiyorum. Fakat bu mümkün olmayınca bu kez pazarlık etmeye razı oluyorum. Bu bir ricat başlangıcı oluyor. Onların varlığını kısmen bana benzemeleri (buna razı olmaları) şartıyla kabul etmeye hazırlanıyorum. Ancak bu süreç öylesine acılı ve uzun oluyor ki sonunda bunalıma düşüyorum (Amerika’yı oldukça çağrıştıran bir kompozisyon). Bu ilk kez kendi varlığımdan şüphe ettiğim, kendimi beğenmeme ihtimalimin kapıya dayanması anı oluyor. Bu ise yıkıcı ve yere çökertici bir durum. Böylece ölmeye hazırlanıyorum. Sonunda başkalarının da (benden tamamen farklı olsalar bile) varlığını kabul ediyorum. Bu aslında yeni bir benin doğmuş olduğunu gösteriyor.
Tabi kabul etmek yeterli değil, örneğin Avrupa ülkeleri bu aşamada gibi görünüyorlar. Ne için yeterli değil? Entegral bakış için yeterli değil. Çünkü zorunluluktan kabul ettiğim bir durum içindeyim. Diğer toplulukları gerçekten merak etmiyorum, onların varlığını kendi varlığımın garantisi gibi göremiyorum henüz. Bu kez öğretmenliğe soyunuyorum, “bakın arkadaşlar, varlığınız iyidir- hoştur, kabulümdür ama seninle birleşip bütünleşebilmek için sana yanlış yaptığın şeyleri göstermeli ve onları nasıl düzeltebileceğini öğretmeliyim!” Diyorum.
Oysa Dualitik dünyamızda her şeyin kendi tersiyle görünür olduğunu “felsefe kitaplarından” çıkarıp gündelik yaşamımıza getirdiğimizde köklü bir dönüşüme uğrayacağımızı hissediyorum. Örneğin “öğretme” kavramı öğrenmenin karşıtı olarak, bir bütün şeklinde vardırlar. Bu durumu bazen şöyle anladığımızı görüyorum: “A işini ben biliyorum bunu öğretiyorum, tabi benim bilmediğim F işini de başkasından öğreniyorum”. İşte ben prosedürün böyle işlediğini düşünmüyorum. Her ne ise o araç, öğretilirken öğreniliyor, öğrenilirken öğretiliyor. Bu birbirinden ayrılamaz bir bütün. Yeni dünya’da öğretmen ve öğrenci kelimelerini birleştiren yeni bir sözcük türetilmesini öneriyorum. Bunlar ayrı kişi oldukça eğitimden söz etmek mümkün olmayacak bana göre. Kelimelere takıldığım için değil, kelimelerin bizi olayın özünden uzaklaştırma potansiyelini bildiğimden yapıyorum bu öneriyi.
İşte şimdilik bu aşamadayız. Tabi ki bu bir süreç, diğerleri nasıl geçildiyse bu da geçilecektir; fakat geçilip bitirilecek bişey de değil bu durum. Bu aşamaların hepsi bilinç oldukça mevcut olacaklar. Onlar kıpırdamadan yerinde duran birer koridor, biz insanlar “aşama koridorlarında” dolaşıp duracağız.
3. Kozmos anlamındadır.
-devam edecek-
Fibromiyalji tarihçesi "Nörasteni" gibi terimlerle tanımlanmaya çalışılsa da 1904 yıllarında Gowers "fibrositis" tanımını kullanmış, böylece…
4 Mart 2020 Mircea Eliade: Dünyanın en tanınmış, saygı duyulan şaman araştırmacısı, kendisi bir şaman…
Komik olacak ama dün gece uyumadan önce tüm hayatım gözümün önünde resmî geçit yaptı, bir…
#şehirdenindimköye zamanı bile elden kaçıyor korkarım, fotoğraflara baktığınızda #megakent faciasını anlamak hiç de zor değil…
Lütfen önce Asimov’un 1954 yılında yazdığı Çok güzel bir gün öyküsünü okuyun ve sonra konuya…
önceki bölüm için tıklayınız BİR SUDANLI SİRİUS SİSTEMİ Ynzan: M. Griaule ve G. Dieterleıı Not:…