Ecel geldiğinde…

‘’Ormana gittim, çünkü bilinçli yaşamak istiyordum
hayatı tatmak ve yaşamın iliğini özümsemek istiyordum
yaşam dolu olmayan her şeyi bozguna uğratmak için…
Ve ecel geldiğinde fark etmemek için aslında yaşamamış olduğumu…’’

Denemek… Korkutucu olmasına karşın yepyeni bir şeyi denemek, işte az kullanılan yol budur.
Denemenin kendine aşık olmak… Eğer böyle olabilseydik her yer başarı hikayeleri ile dolu olurdu; çünkü denemek bizatihi başarıdır.
“Sonuç odaklı” eğitime hayır.
“Başarısızlık Hikayeleri” eğer gerçekten yazılsaydı muhteşem olurdu. Ki onlar başarısızlık değillerdi.
Neye başarısızlık diyorlar?
Aklımızdaki varış istasyonuna/amaca ulaşamamaya başarısızlık diyor toplum. (Önce aklımıza hedefi koyuyorlar, iyi yokla kendini, o hedef zaten sana ait değil) Yalan! Küllen aldatmaca!
Tek bir başarısızlık tarifi olabilir; hiç bişeye girişmemek, taklitçilik, başkalarına askıntı olmak.
Varış istasyonu, bir seraptır zaten, varla yok arasında, içimizde bi yerlerde durur fakat aslında başarı; yeni bir yola girişmektir, cesaretle denemektir, az kullanılan yoldur o. Ve adım attığımız an bu yola başardık demektir. Bilinmeyenle yüzleşme, adrenalin salgımızın artmasına sebep olur, bu ise yeniden doğma anlamına gelecek bişeydir.
Ey Gezgin… Eyy az kullanılan yolları seçen deneyci… Sen bir savaşçısın. Gözünü hedefe dikme, kalbini kilitleme! Her adımında tüm duyuların açık olsun, her kokuyu, her sesi duy! Her yüzü gör! Dokun /dokunul… Bütün dünya, hepimiz senin arkandayız, her an sana işaret gönderiyoruz. Eğer açık isen (hedefe kilitlenmemişsen açıksındır) işaretlerimizi görür/duyar/hissedersin.
-eski bi yazımıza gelen yorumlar yazıdan daha güzeldiler. Onları tekrar gündeme taşımak istedim.-
  1. Turan
    Ağustos 23rd, 2009 at 17:51 editHayati tatmak icin ormana veya insanlardan kendini soyutlamaya hic gerek yok. Ayni seyler toplum icerisinde de oluyor. Önemli olan dikkatli yasamak. Tabii ki arada sirada gürültüden uzak durmak gerekir…

    ” Eğer açık isen (hedefe kilitlenmemişsen açıksındır) işaretlerimizi görür/duyar/hissedersin.”

    Hayatin püf noktasi da alinda budur: acik olmak….

  2. Sibel
    Ağustos 23rd, 2009 at 18:21 edit“Orman” burada simgesel anlamda kullanılmış bence.
  3. Ismail
    Ağustos 24th, 2009 at 08:53 editHayatta herşeyden ve heryerden mesaj almak mümkün. Mesela kültür olarak aboriginal (avusturalya yerlileri) bunu çok güzel yapıyor. Normal olduğunu düşünen insana onların metodları absürd geliyor. Ama başarılı bu insanlar 10000 lerce yıldır varolmuşlar hemde başarılı şekilde. Ama modern toplumlarda ben gazeteden, radyodan, rüzgardan, ağaçtan falan mesaj alıyorum ve bu bir teşvik ve yardım derseniz sizi Psikoz hastası olarak damgalarlar ve en yakın akıl hastanesine yatırırlar. Bu arada Psikoz hastalarının rahtsızlığı positif mesajlardan kaynaklanmaz ama negatif semptom denilen mesajlardan kaynaklanır. Ayrıca korku (noluyo lan şeklinde yaşanan) mesajların yanlış anlaşılmasına ve negatif olarak görülmesine neden olur. Neyse kolayı seçip ilacını içmek ve bu mesajları görmemizlikten gelmek bir çok insan için daha tatmin edicidir. Lütfen kınamayın bu davranışı.
  4. Ismail
    Ağustos 24th, 2009 at 09:08 editYine ben. Avusturalya yerlilerinin başarılarını örnekleme gereği olduğunu düşündüm. Mesela çölde su bulmak istediklerinde onlar “sing for it” (şarkı söylerler). Bu doğayla bütün halinde söylenen su şarkısı onları suyun olduğu yere getirir, kumu kazarlar ve suyu bulurlar. Materyalist mantık bunu anlayamaz ve çözemez.
  5. susen
    Ağustos 24th, 2009 at 09:49 editEvet, “gitmek” de simgesel sanki. İçgörü kazanmak için çıkılan bir yolculuktan bahsediyor sanki. Son cümlenin (ve ecel geldiğinde…..) orjinal dilindeki halini çok merak ettim doğrusu, bu haliyle beni yoruyor, bir zafer cümlesi daha çok yakışırdı eğer olup biten bir muharebe ise..
  6. Sibel
    Ağustos 24th, 2009 at 09:54 editİnsanın özellikle negatif sayılabilecek işaretleri görmesi hiç de kolay değil, çok sarsıcı bir durum. Bunu görmek istememek gayet anlaşılabilir doğrusu. Zaman zaman yazı gönderdiğim bir sitede geçenlerde bir katılımcı (genç olduğunu sanıyorum) her şeyin konuştuğunu ve kendisi ile iletişim kurduğunu yazmıştı. Muhtemelen geçirdiği bir travma sonucu olmuş. Psikologları da anlayabiliyorum aslında, normalden her sapma bir hastalık neticede, mümkünse hemen düzeltilmeli. Bazen bu davranışlarını kınayacak gibi oluyoruz fakat aslında bunu yapmalarına biz sebep oluyoruz. Çünkü aslında sapmalar tek yönlü gelmiyor, hoşunuza giden bir araz, hoşunuza gitmeyen başka şeyleri de koluna takıp getirmiş olabiliyor.
    Her neyse, burada Ölü Ozanlar Derneğin’de kastedilen de YENİ olana geçişin sancıları…
  7. Sibel
    Ağustos 24th, 2009 at 10:01 editÇok doğru “gitmek” mevcut düzeni terk etmek anlamında kullanılıyor, ya da en azından onun dışında bişeyi denemeye gönüllü olmak. Don Juan aldığımız her kararın ÖLÜM’e karşı alınmış olduğunu söyler, Çünkü ölüm bizim en büyük ve biricik danışmanımızdır. Bu kelimeden kaçınmaya çalışmak ve akla getirmemek daha ziyade Batı toplumlarının son yüzyıllardaki uygulamasıdır. Ecel gelsin, sorun değil susen. Onun yüzüne bakıp, içimden gelen her şeyi denediğimi söyleyeyim, eminim o da memnun olacak 🙂
    Bu arada nedense “Türkiye’de Ölmeden Önce Yapmanız Gereken 101 Şey” aklıma geldi, gerçi kitabı okumadım (bi ara edinmeli) ama Akdoğan’ı iyi tanırım, kendisi kardeşimin üniversiteden beri en yakın arkadaşıdır, ayrıca ciddi sevecen ve yardımsever biridir. Muhtemelen kitapta bahsedilen yerlerin bi kısmına da kardeşimle gitmişlerdir. Bu dışa dönüklere bazen şöyle demek gelir içimden “bu ne enerji!” 🙂 Fakat bu enerjiyi hangi maksatla dışa döndürdüğünüzde çok önemli değil mi?
  8. Ismail
    Ağustos 24th, 2009 at 11:02 edit“Normalden her sapma bir hastalık aslında” derken burada hemen normalin ne olduğu? ve kime göre normal? sorularını sorabiliriz. Eğer Avusturalya yerlilerinin arasında büyüyüp herşeyin sizinle konuştuğunu iddia etseniz sizin anormal olduğunuz düşünülmez. Referans noktasına göre normallik değişir (göreceli).
  9. Sibel
    Ağustos 24th, 2009 at 11:09 editBu benim fikrim değil de, ortodoks düzenin bir kabulü tabi. Şüphesiz ki, “normal” izafidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir