Düzen ile dengesizlik arasındaki köprü

Birbiriyle ilişki kurulmamış roller, bana rüya yaşantısını çağrıştırıyor. Orada da, her bölümü ayrı dizi filmler gibi birbirinden kopuk olaylar yaşarız. Tabi bazen bunları birbiriyle ilişkilendiren olaylar da olur ama genelde zaman-mekan ve kişilik devamlilığı kurulamaz. Hatta bu durum rüyayı çağrıştırdığı gibi ölüm sonrası yaşamını da andırıyor bana. Gidip geldin mi diye soracaksınız belki :))) Hayır, tabi şimdilik cevabım hayır ama öyle olabileceğini seziyorum. Hatta bir yazımda “ölüm sonrasını mı merak ediyorsunuz rüyalarınıza bakın” demişim! Öylece ağzımdan çıkmış, düşünüp de sonuca vardığım bişey değil.

Bu dünyada “devamlılığın” ne kadar büyük önem arzettiğini hepimiz biliyoruz. Devamlılık koparsa dünya ile de bağınız kopmuş oluyor, hala bedenen bu dünyada olsanız bile.

“Alacakaranlık bölge” kavramını kullanmıştım bir aralar, rüya ile devamlılık dünyası arasındaki köprü anları! Hatta Donah Zohar’dan alıntıladığım bir özetleme yapmıştım, şimdi arayıp onu buldum, sanırım konuya büyük ölçüde açıklık getiriyor:

Eğer bir an, bilinçli zihinlerimizin içine yavaşça bir ışık tutsak, bir dizi belirsiz düşünce, “olası düşünceler” görürüz. Bilincin bu sınır bölgelerine, bazı şairlerce “zihnin alacakaranlığı” denen bu bölgelere, tam uykuya dalmadan önce, meditasyonun en derin safhalarında ya da sansılandırıcı maddeler etkisi altındayken kolaylıkla girilir, ama bu bölgeler yoğunlaşma ediminin her zaman dışındadır. Gerçeklikleri bulanık, gelecekleri belirsiz, gerçekleşme anını beklerler. Bunlar olmadan ne şiiri düzyazıdan ayıran şiirsel anlam çokluğu ne de fantezi ve hayal gücünün besin kaynağı olurdu.

Benim bu “olası düşünceler” (Ya da Don Juan’a göre bileşim noktası oynadığında geçtiğim ikinci dikkat alanları-Sibel’in notu) dizisindeki hangi düşünceye yoğunlaşacağımı hiçbir şey belirleyemez; çünkü yoğunlaşma işlemini yapan “ben”‘in kendisi belirsiz bir kuantum dalga fonksiyonudur. Fakat yoğunlaşma eyleminin gerçekleşmesiyle bir seçim yapılmış olur. Bu tıpkı kuantum zilli kızının aynı anda her bir sevgilisiyle ayrı bir eve yerleşmesine benzer. Fakat bedenimde duyduğum rahatsızlıkbeni yoğunlaşmaya kışkırtacaktır, yoğunlaşır yoğunlaşmaz da gerilimimden kurtuluş yolunu seçip derhal o seçimin üzerine gideceğim. Bu koşullarda bir seçim “olası düşüncenin” dalga fonksiyonunu çökerten bir yoğunlaşma ediminden başka bişey değildir. Rahatsızlığımı seçimlerimden herhangi biri giderebilirdi. Rahatsız olma durumu yalnızca bir seçim yapılmasını gerektirdi. Seçimin kendisi özgürdü.

Bir seçim yaparken aynı zamanda o seçimi niye yaptığımız için bir neden de yaratırız. Daha sonra mantığımız bu nedeni seçimimizi açıklamak için kullanır!

Seçim, müthiş bir özgürlük anında yapılmıştır ve buna Kierkegaard “kader sıçraması” diyecektir. ( Don Juan ise buna Tinin işareti der- Sibel’in notu) )

Düşük enerjili bir eylem olan alışkanlık beyne çok az enerji pompalar. Çok az dalga fonksiyonunu çökertir. Bu yüzden yaratıcılığın hiç gerekli olmadığı bir eylemdir ve alışkanlıkla davranan yaratıklar çok az ruh yüceliğine sahiptir. Fakat belki de alışkanlıklar yaşamımızın  büyük bir bölümü için gereklidir. Belki her karar ve eylemi özgürlüğümüzü kullanarak yapmaya yeterli fiziksel enerjimiz yoktur ( erke noksanı-DJ-sibelin notu) ve bu sebeple bilincin kuantum doğası bizi alışkanlık edinmeye kışkırtır. Alışkanlık edinme, yaratıcılığımızı daha gerekli yerlerde (ve daha radikal bir sıçrama için olabilir mi-sibelin notu) kullanmak üzere bizi özgürleştirebilir.

6 Yorumlar

  1. Yaşamak,bilinçli- yaratmaya- farkındalığa geçiş aşamalarıdır bana göre. Dünya’nın doğası gereği olanla paralel yaşam formlarına sahibiz.Bu aşamalı gerçekleşmezse, ÖZ/ beden/ akıl uyumlanamaz ve sizin de belirttiğiniz gibi “devamlılık” kesintiye uğrar.Alışkanlık, gerekli “erke” ile dolmamız için hem “konfor kuşağımız” hem “olasılık” larımızı bulunduğumuz bilinç düzeyine en uygun olan ile uyumlama yerimiz.Yaşarken

    Yaşamım boyunca, bedeni ölen;pek çok ruh ( öz, enerji, ama en çok bilinen anlamı bu olduğu için bunu kullandım) ile karşılaştım deneyim yaşadım.Bugün ise bir ilk yaşadım.Ölüm alanını seçen bir ruh ile!
    Yaşadığım yer ,çok hareketli bir trafiğe sahip olan cadde de bulunuyor.Yakınım olan iki kişi ile sohbet ediyorduk.Birden,bir koyu gri alan dikkatimi çekti.Öğle saatleri olduğu için, güneş ışığı nedeniyle baktığım bir objenin “izi”olabilir sandım.Fakat
    Koyu gri alan yer yer “siyah”laşınca figür belirgin bir biçimde
    erkek şeklini aldı.Fizik şekli belirginleşti ama ortada “gerçek” anlamda bir fizik yoktu! Oraya yoğunlaştığımı fark eden yakınlarım “ne oldu” diye sorunca elimle bekleyin işareti yaptım. Caddenin o kısmında “yay” şeklinde hafif bir viraj var.
    Baktı, hızı hesapladı ve uygun bulmadı!Araç virajda yavaşlaya
    bilir istenen “ölüm” gerçekleşemez.20 metre ilerde benzer bir “figür” daha belirdi.ilk anda yine anlayamadım iki kişi sandım ,diğeri bir anda silikleşip yok olunca yine tek “figür” daha belirginleşti.En uygun yeri işaretledi.Basketbol topu
    büyüklüğünde simsiyah bir alan meydena geldi ilk baktığı yerde.Sonra diğer-karar verilen- yerde.Bir süre “süzülür” gibi
    göründüler sonra birleşip büyüyüp yok oldular!

    Ve akşamüstü saatlerinde o “karanlığın” son belirdiği yerde
    yiyecek satan bir araç -seyyar satıcı-park ediverdi.Yıllardır burada yaşarım,seyyar köfte,kokoreç vs. satan hiçbir araca
    rastlamadım.Sanki film seti/platosu hazırlanmaya başladı!

    1. says:

      İlginç bir deneyim, paylaştığın için teşekkürler. Peki belirlenen o yerin “ölüm” için seçildiğini nasıl anladın?

  2. enerji ile uyumlanınca “veri” akışı oluyor.

    1. says:

      Anlıyorum, yani o yer doğum içi seçilseydi de bu farkı anlayacaktın.

  3. says:

    Bu arada bişey daha farkettim, bu köprü konusuna ben defalarca değinmişim yazılarımda, insanın zihni ya da bilinci nerelerde dolaşırsa fiziksel yönü de aynı yerlerde dolaşıyor!
    Sekiz sene köprünün Ortaköy ayağını bekledikten sonra şimdi (iki yıldır)beylerbeyi ayağını beklemeye başladım. Hatta bu konuda çok ilginç bir anım vardı günlüğümde (agnia blogda) anlatmıştım. Bu köprü herhangi bir köprü değil asya ve avrupayı birbirine bağlıyor; yani düzen ve düzensizliğin ya da eril ve dişinin bağlandığı ilk nokta!
    On yıldır yüzlerce kişinin rüyasını dinlerken bir yandan da köprüden geçenlerin sesini dinliyorum. Rüyaları, köprü olarak görmem boşuna değilmiş :)))
    Rüyalarla ilgili sitemizi görmüş müydünüz? http://www.simgesel.com/

  4. Bir anlamda “başka yere” doğum diyebiliriz.Ve özgür irade yasaları gereği;bilmem gereken kadarını bilerek “veri” lere açığım.

    Ben kendimi bildim bileli,bedeni olmayan “ruh”lara eşlik ettim.Zaman içersinde toplu “geçiş”lere de.Elbette belli yere kadar.

    Farkındalık genişledikçe,bilinç yükseliyor.Bu birbirlerinin içinden genişleyerek yükselen bir sarmal gibi.Biri diğerini doğu
    ruyor ya da OLduruyor.

    Bir yorumumda yazmıştım.”Alt ve üst benliklerimiz bir araya -hizaya-
    getiriyoruz.(burada hiyerarşik bir yapı bahsi söz konusu değil)
    Hepsi bir araya gelecek,bir üst basamağa yerleşecek ve sonra -devir teslim gibi- ve sonra doğum gerçekleşecek!Her biri farklı “Dünya”ları oluşturacak.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir