Değişim nerede başlar?

Bilinç, hava durumunu etkiler ya da aslında yaratır.
Bu küresel ısınma diyeceklerdir. Küresel ısınmaya neden olan nedir? Bilinç! Ve bilinç, gezegene ya da gelecek nesillere göz kulak olmakla veya enerjinin nasıl kullanılacağıyla ilgili olsa da, o aynı bilinç, kendi içinde hava değişimleri yaratıp, küresel ısınmaya da bir ölçüde neden olmaktadır. Muhtemelen bu değişimlerin bazılarını göreceğiniz yer Avrupa olacaktır. Çünkü şu andatüm gezegende kulllanılmakta olan bazı sistemler orada doğup büyüdüler. Dğişim doğum yerine döner.
*

Evet, kulaklar, çünkü bilincinizi sizler genişletirken pek çok şey olmakta. Duyusal algınızı da genişletiyorsunuz. Pek çoğunuz dinlemiyor. Bu kulaklarınızı da etkileyecek. Kulak çınlamaları ya da kulak ağrılarınız olacak. İşitme duyunuz azalıyor gibi hissedeceksiniz. Bu sadece, dinlemeniz için dikkat çekmeye çalışan bedeniniz.

Dünyanın pek çok yerinde, Şambra’da gözlemlediğim bir şeyi burada paylaşacağım. Baş ağrıları, çoğunlukla da sinüslerle ilgili. Şimdi, bunun iki nedeni vardır. Birincisi, havadaki şeylere karşı artık daha duyarlı oluyorsunuz – kirlilik, birazcık alerjiler – bu nedenle, baş ağrısına neden olan daha fazla sinüs problemleri yaşıyorsunuz. Ama bunun altında yatan asıl neden, gene nefes almanın kendisi.

Öncelikle, yeterince bilinçli nefes almıyorsunuz. İkinci olarak, şuan ki nefes alışınızla bilinçli olarak nefes alışınız birbirinden farklı. Onun önceki gibi, aynı nefes olmasını umuyorsunuz ama değil. Nefes değişiyor. Diğer bir değişle, nefesle içinize çektiğiniz enerji, Eski Enerji ya da eski hava değil. Tam olarak, farklı tipte bir enerji solumaya başlıyorsunuz.

O da geçici olarak sinüslerin düzenini bozuyor. Neler olup bittiğini, neyin baş ağrılarına neden olduğunu anlamaya çalışıyorlar. Özellikle nazik nefese devam ettikçe, çok nazik nefese, sinüsleriniz Yeni Enerji’ye adapte olacak ve baş ağrılarınız gidecek. Evet.

ADAMUS: Güzel. Güzel. Şimdi, kendinle yüz yüze gelme söz konusu olduğunda, en büyük korkun ne olurdu?

JANE: Kendimden hoşlanmamak?

ADAMUS: Ben senden hoşlanıyorum. Neden sen, senden hoşlanmayasın? (Bazıları kıkırdar)

JANE: Bilmiyorum. Pek çok kötü şey yaptığımı düşünüyorum.

ADAMUS: Evet yaptın, ama geçen ayı hatırlıyor musun? “O ben değildiiiim! (Adamus şarkı söyler) Benim seninle ilgim yok!” Yok! Bunun sen olmadığını bilimsel olarak kanıtlayabilirim. Matematiksel olarak, bilimsel olarak, spritüal olarak, felsefi olarak. O sen değildin. Yepyeni bir sayfa aç. Öyleyse korkacak ne var? (Jane tekrar duraklar) Sana söyleyeyim.

JANE: Pekâlâ, teşekkürler.

ADAMUS: (Kıkırdar) Tamam, sen kenardayken, orada hiç bir şey yoktur.

JANE: Ben de hiçbir şey diyecektim.

ADAMUS: Boş bir elbise, evet. Denemekle ne kaybedersin?

JANE: Hiçliğe, bir boşluğun içine düşmek.

ADAMUS: Eh, er ya da geç olacak. Ölürsen, gerçekten de orda bir şey yok ve onun içine düşeceksin. Öyleyse neden şimdi keşfetmiyorsun. Böylece yaşamının geri kalanının keyfini çıkarabilirsin. Orada gerçekten de bir şey olduğunu, ama senin düşündüğün şey olmadığını anladığında, bu en güzel ve en zor kısmıdır. Oradaki, senin şimdiye kadar düşündüğün hiç bir şeye benzemez. Hiçbirine. Öyleyse dene. Gerçekten.

Şimdi, zihnin hala bir şeyler yaparak meşgul olmak isteyecek çünkü enerji çalmaya ve problem çözmeye alışık. Ama bu daha üretken bir şeye – ha, anahtar kelime – kanalize edilebilir. Endişelenmeye gerek yok ve bunu hepinize söylüyorum. Bazen yaşamlarınıza bakıyorum ve günlerinizin ne kadar çok bir şeyler hakkında endişelenmeyle – gerçekleşmeyecek şeylere endişelenmeyle,  kuşatılmış olduğunu görüyorum. Bunu şimdiye kadar anlamamış mıydınız? Endişelendikleriniz, genellikle hiç gerçekleşmez. Bu spritüel bir kanundur. Evet. Güzel.

(A)

*

Eğer gözlemciye ihtiyaç olmasaydı neden oluşsaydı ki evren,
neden patlasaydı ki bilinmeyen. sa

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir