Zamanın oku hep ileri doğru gider diye lineer ve bilimsel bir çıkarımla büyüdük fakat bu bana hiç de makul gelmiyor;üstelik son derece sade biçimde bunun tersini çıkarsayabiliyorum. Şöyle ki; Şimdi, benim atalarım kimlerdir? Anne babamdan geriye doğru, örneğin Oğuzlara, ya da Lemurya’ya kadar geri gidebilir ve her birine benim atam diyebilirim. Diğer taraftan ben dedemin ya da Oğuzların ve bütün varlıkları tüm deneyimlerinin sonucunun ortaya konduğu bir genetik UÇ değil miyim? Öyleyse ben onların bizatihi atası oluyorum! Bu fikri ilk kez Laniekea’daki Hawaili şaman Koa dile getirmişti, ben de oradan öğrendim 🙂 Yeri gelmişken şu bilgiyi de paylaşayım; burada anlatıldığına bakarak MAYAlar bizim atamız mı? Yoksa onlar ataları olarak bizden mi bahsediyorlar? (Alıntı foto, Tanrıların Büyücüleri kitabından) #Laniekeakitap *
Dönerken pek de acele etmeyip şehrin merkezindeki büyük parklardan, yemyeşil çeşit çeşit ağaçların, dekoratif fıskiyeli havuzların arasından sörf yaptılar. Mert kuşları çok seviyordu hatta bir gün meslek değiştirirsem kuş bilimcisi olacağım derdi bazen. Şehrin en eski bölgeleri doğal olarak merkezindeydi ve binalar eskidikçe yıllar içinde mahalle mahalle tasfiye edilmiş yerlerine devasa doğal parklar yapılmıştı. Bu durum aşağı yukarı tüm büyük şehirler için aynen uygulanıyordu çünkü insanlar dünyanın geçirmekte olduğu iklim değişikliğini ve karşılaştıkları dar boğazları tam olarak anlamışlardı. Yeni binaların tümü ta 2025 den beri son derece modern sığınaklar içeriyordu. Bunlar eskiden olduğu gibi nükleer savaş beklentisinden değil dünyanın geçiş dönemini rahat atlatmak adına yapılıyordu. Artık ülkeler açtıkları değil kapattıkları nükleer santrallerle övünüyordu. Avrupa’da son nükleer tesis geçen yıl büyük bir törenle kapatıldı. Enerji nerdeyse bir sorun olmaktan çıktı. Katı yakıtların tükenişinden sonra Arap ülkeleri biraz sarsıntı geçirdiyse de diğer ülkelerin desteğini alarak bu dönemi atlatacaklar. Enerji tamamen doğal kaynaklardan temin edilir hale geldi, rüzgâr ve güneşe ilaveten toprağın ve suyun derinlik ısı farklarından elde edilen enerji yaygınlaştı, üstelik fevkalade ucuzladı. Tek merkezden enerji üretimi ve dağıtımı yerine kendine yeten birçok sayıda ünite sistemine geçildi. Hatta öyle ki, evlerde ve küçük birimlerde kendine yeten bedava enerji üreten mekanizmaları yapmak ampul…
“Daha iyi bir fikrim var,” gülümseyerek motosiklete yaklaştı, sanki üzerine eğilir gibi oldu ve sonra puffff… Motosiklet ortadan yok olmuştu. “Bu nasıl oldu?” Gözlerine inanamıyordu kadın. “Sihirbazlık, ufak bir gösteri.” Kıkırdadı adam. “Peki nereye gitti?” “Hiçbir yere. Halen burada duruyor. Sadece görünmezlik pelerini giydi.” O kadar rahattı ki tavırları, gülüşü, sözleri, kadın bunu gerçekten olağanmış gibi hissetti. Motosikletin az önce durduğu yere gitti, eliyle bacağıyla çemberler çizip bir kaç tekme savurdu ama ortada sadece bir boşluk vardı işte. “Boşuna debeleniyorsun, iyi ki şu yeşil evin balkonunda çamaşır asan kadın seni görmüyor,” dedi adam kahkahaları arasında. “Ben de motosikleti görmemekle kalmıyorum, ona dokunamıyorum bile!” dedi kuşkulu bir ses tonuyla. “Seni daha fazla merakta bırakmak istemem, bu sihirli bir şey değil. Motosikletin titreşim hızını biraz yükselttim, dolayısıyla onu artık göremeyiz ama emin ol yerinden bir santim kıpırdamadı.” Laniakea’dan alıntı
“Fizik bedeninin burada bulunuşu sana hatırlama konusunda tam bir avantaj sağladı diyebiliriz; çünkü diğer gezginler gibi rüya bedeninle gelmiş olsaydın bu hatırlamanın bir garantisi olmazdı. Her varlığın kendi konumunun frekansına uygun olan bedeni -fizik beden diyorsunuz buna- o konum için esastır ve çok özeldir.” “Neden?” “Çünkü o, belirgin konumun frekanslarına uygun olacak şekilde programlanmıştır, yani onun sayesinde deneyim yaşayan bir varlık olarak onurlandırılmışsın anlamına geliyor. Bir gezegene doğduğunuzda, ilk nefesi aldığınız an varlığınızın kuantum alanı, gezegeni çevreleyen kristalimsi kabuğa bakar ve DNA nızın verim oranını gezegenin enerjisine ayarlar. Bu kabuk ise kolayca tahmin edebileceğin gibi o gezegende yaşamış herkesin enerjilerini ve tarihini barındıran bir bellektir.” Laniakea‘dan alıntı
Dr. Hugh Everett tarafından Princeton Üniversitesinde mezuniyet tezinde geliştirilen fikir temelde belirli bir anda evrenin sayısız benzer örneklere bölündüğünü varsayıyor. Ve sonraki anda, bu “yeni doğan” evrenler benzer tarzda bölünüyorlar. Bu dünyaların bazılarında, tek bir evrende bu makaleyi okuyarak veya bir diğer evrende TV izleyerek var oluyor olabilirsiniz. Everett bu dünyaları çoğullaştırmanın tetikleyici faktörünün eylemlerimiz olduğunu açıkladı. Eğer bazı seçimler yaptıysak, anında tek bir evren sonuçların iki farklı versiyonuna bölünüyor. Laniakea gri sayfalardan
“Buyurunuz, isterseniz gidelim sayın ziyaretçi,” diye hemen ekledi Makia. Kadına diktiği siyah noktacık gözlerinde kehribar bir ışık parladı. Telepatik konuşmasına eşlik eden müzik vurmalı bir çalgıdan dökülür gibi ritmikti. Kadının içinden onay hissi geçtiği anda siyah bir nota çizgisi tarafından çekildiler. Şimdi tıpkı ilk seferdeki gibi telgraf teline tünemiş yan yana beş kuş gibi görünüyorlardı. Telden tele itilip çekilerek laboratuvarın bulunduğu küre tarafından emildiler. İçerdeki turkuaz gösteri aynen ve tüm görkemiyle sürüyordu. Sonsuzluğun rüyası diye geçti içinden. Josu’nun gözleri ise yerinden fırlayacakmışçasına dört açılmışlardı. Kadın onun kulağına eğilip “Şaşırmakta çok haklısın, bak bu kabarıp alçalan oluklara konum koridoru diyorlarmış,” diye fısıldadı, sesindeki sakinlik adama da yansıdı. #Laniakeakitap Oluklardan biri aniden kabaran bir dalga gibi uzandı ve ikisini aynı anda yutarak yeniden ahenkli salınışına döndü. Serap ve Josu bir an için karanlıkta ya da daha doğrusu boşlukta sallandılar, duyu organları tüm yetilerini kaybetmiş gibiydi, ne ümit, ne hayal sadece boşluk. Hemen ardından ormanın sık dokusu ardından batmakta olan güneşin uzakta ama çok da uzakta olmayan son devinimini gördüler. Işık hızla soldu, ağaçların kendine has bin bir yüzleri yavaşça ortaya çıktı. Laniakea’dan alıntı
Tüm iyileşmeler “ilişki” temeline dayanır. Yani dalga fonksiyonumuzu daha sık ve belki daha bilinçli kullanalım. İnsanlar olarak tıpkı atom altı varlıklar gibi iki öğenin birleşiminden oluşuyoruz: Dalga ve parçacık, ya da bireysellik ve ilişki. İyileşme ve daha da geniş ifadesi ile dönüşen bilinç zinciri bu iki yönümüzün dengeli ve bilinçli kullanımını gerektiriyor. Dana Zohar şöyle diyor:” Ben, kendi alt-benliklerimle (geçmişim ve geleceğim) olan ilişkilerimden, başkalarıyla olan ilişkilerimden ve en geniş anlamda tüm dünyayla olan ilişkilerimden oluşurum. Ben, ben-im, kendime özgüyüm. Çünkü ben tamamıyla ilişkilerimin özgün bir deseniyim ve kendimi bu ilişkilerden ayıramam. Laniakea tüm internet kitapçılarında ve D&r’larda satışa sunuldu. #Laniakeakitap
İnsan, keskin bir şekilde bağlı olduğu konumundan sihirli biçimde başka yerlere uçuvermek isteğinde olmuştur hep. Bazıları bunu zamanda yolculuk gibi resmeder, bazıları sihirli halıyla ya da ışınlanarak mekânda değişiklik gibi hayal eder. Mitlerde, masallarda, rüyalarda bu arzunun sayısız yansımalarını görmek mümkün. Temelde, bağlı olunan konumdan ayrılmanın zorluğu bir mucizeyle aşılmaktadır ve böylece kişi kendi öz konumu değişmeksizin (aksi takdirde bu bir seyahat değil taşınma olurdu, şüphesiz bu seyahatler de kişinin ilerde değiştirmek istediği kalıcı konum için kuantumsal ifadeyle sanal geçişler niteliğindedir) farklı yepyeni bir şeyi deneyimleme olanağı bulacaktır. Konumumuzla kaderimiz birbirlerine iki aşık gibi sarmalanmıştır, dört kuvvetin en hafifi olan yerçekiminin gizil yapısıdır nefretle sevgiyi birbirine dönüştürebilen. Bu gizemli gibi görünen fizik yolculuğun yakıtı ise ne uçan halı ne de yüksek oktanlı uzay yakıtıdır, bunlardan çok çok daha yakından bildiğimiz arzudur. Bu yakıtla insan konum değiştirmenin sayısız yollarını icat etmeye muktedir olmuştur. Şamanlar, büyücüler, filozoflar, sanatçılar, bilginler, özellikle de çocuklar farklı amaç ve araçlarla olsa da bu seyahati yapabilmiş fakat çok azı bunu başkalarına izah edebilme olanağı bulabilmişlerdir. Konum, üç boyutlu mekân bilgisiyle zamanın bir birleşiminden oluşuyormuş zannedilirse korkarım bir hayli eksik kalır. Çünkü söz konusu bu ölçüleri lineer değerlendirmekteyiz, beşinci unsur olan algılayan (gözlemci) kendinden önceki bileşenlerin yapısını lineerden…
*“Tau’nun kelime anlamı ‘su getiren yıldızlar’ sanırım, ancak beni esas etkileyen Lemurya’yı temsilen kullanılan sembol manası olmuştur. Tau sembolü; hem yeniden doğmayı hem de belirmeyi ifade ediyor. Sembolün görseli; T harfinin çeşitli biçimlerde yaşam ağacı olarak, MU uygarlığına sağladığı bereketi anlatır.” *“Atalarımızdan beri zamansız gibi uzun zamanlarda, senin gerçekliğinin muhtelif konumlarında dostlarımız olmuştur. İşte Koa da onlardan biridir, çok eski bilgelik sanatlarına vakıf bir sağaltıcıdır, hani sizin kam, büyücü, kahuna ya da şaman gibi isimler verdiğiniz guruptan ehil biridir. Kendisiyle temas kurdum, seni geçitten alacak ve yeni konumuna adapte olabilmen için gereken her şeyi sağlayacak.” Laniakeanızı hemen şimdi almak için tıklayınız
Manawa ve tabi aslında tüm topluluk, Gezgin’in iç dünyasındaki savaşı apaçık görüyorlardı. Anlayış ve saygıyla onun bu süreçten başarıyla çıkmasını beklediler. Zaten bu koordinatta anda oluşan hiçbir şey diğer bir şeyden daha önemli ya da öncelikli olmadığından bir konuda acele etmek, telaştan doğan psikolojik ve kimyasal veri çıkışları, bunlardan üreyen duygular yok denebilirdi. Manawa tekrar Gezgin’e doğru hareketlenmeden önce minik bir düşün-parfüm daha püskürttü. Aslında bunu yapmayı hiç istemezdi çünkü kişinin bilgisi dışında ona yapılan her şey, niyet her ne olursa olsun, özgür irade ihlali sayılacağından, bu işlem tüm halkı adına bilinçsel bir aciz olarak derinden hissedilmekteydi. Yine de anda yapılması gerekenlerden kaçınamazlardı böyle bir donanım bu frekansta yer almıyordu. Hem zaten Gezgin bu koordinata girdiği andan itibaren onun frekansı ortam tarafından mas edilmekteydi, bu karşılıklı iletişim, evrenin tüm öğelerinin birbirlerine sonsuzca bağlılığının olağan sonucuydu. Olaylar ne yönde gelişirse gelişsin hem bu alan hem de ziyaretçi artık eskisi gibi olamayacaklardı. Kitaptan alıntı