Bu vesileyle resim aşkımın hikayesini anlatayım diyorum; bir varmış bir yokmuş… cidden de öyle oldu ilk kısım: Resim ile ilgili yolculuğum sekiz sene önce Karamürsel maceram ile başladı çünkü ilk defa bu kadar denizin üstünde oturuyordum, Fotoğraflarını gören, ziyarete gelen arkadaşlarım ah burada ne güzel resim yapılır diyorlardı. Bir süre sonra gerçekten ben de istedim bunu ve yağlı boya malzemeleri satın aldım. Ders alacak kimseler de yoktu orada️Kendi kendime başladım hayli tablo boyadım sonra akrilik ve guaja geçtim, bu Sergüven üç yıl kadar sürdü sonra yavaş yavaş küllendi. Ben de aşkım bitti herhalde diyerek üzerinde pek durmamıştım ta ki geçen yıl mart ayına kadar… Part iki: çok yoğun şekilde suluboyaya ilgi duymaya başladım sanatçıları, resimlerini ağzım açık seyrediyordum, suluboyanın zor bir teknik olduğunu da biliyordum ve pek cesaret edemiyordum. Derken çok yakınımda bir eğitim başladı, sosyal medyanın yararları! Hemen derslere başladım karakalem çalıştırıyordu hocam fakat ben deli gibi suluboya yapmak istiyordum sonuçta benim baskılara dayanamayan hocam suluboya malzemelerimin listesini verdi buna çok ihtiyacım vardı çünkü gerçekten Hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Tüm malzemelerimi aldım ilk suluboya denememe başlayacağım esnada pandemi koptu!
Dragonfly Projesi Nasa’nın 2026 yılında başlayacağı Titan’la ilgili görev. Güneş sisteminin ikinci büyük ayı olan Titan, Satürn’ün uydusu ve şartları itibariyle dünyanın ilk zamanlarını andırıyor. Kalın bir buz tabakası ile kaplı olsa da metan ve etandan oluşan çok sayıda nehir,göl ve denizlere sahip.Buralarda henüz bilmediğimiz bir tür yaratık türemiş olabilir. Ya da belki ünlü Solaris, Titandır! Bu arada seyahati dev bir dron yapacakmış. * Işığın yeni bir özelliği keşfedildi: ÖZ-tork Işığın yeni keşfedilen, bir burguyla dönen tirbuşonu andıran andıran özelliği. self-torque. Bu yöntem kullanılarak tıpkı iletişim cihazlarında frekansların modüle edildiği gibi, son derece ince malzemelerde yapısal değişim gerçekleştirilebileceği söyleniyor. * AY Yolculuklarında bilmediklerimiz
Fotoğrafı ilk gördüğümde fotomontaj ya da fantastik bir filmden sahne zannettim fakat meğer Polonyada bir ormanmış (adı Çarpık orman) üstelik neden böyle olduklarına dair bir açıklama da bulunamamış! * Döngüsel Evren Döngüsel evren, 10 boyutlu uzay-zamanda titreşen kütle/enerji sicimleri olarak gören sicim kuramını esas alıyor. Evrenimiz 10 boyutlu uzayzamanda yüzen 3 boyutlu bir ada mı? #popularsciencetürkiye foto:Popular science Dergisi Bu kuram sizin de tahmin edeceğiniz üzere Big-Bangyani Büyük Patlama teorisinie bir alternatif teşkil ediyor ve her nasılsa benim aklıma daha çok yatıyor. Malum fizikçi değilim, sadece konuyu seven biriyim, biraz da sezgilerimi kullanıyorum. Bu kuramın iyi tarafı sadece lafta kalmayıp deney aşamasınına geçilebilme olasılığı. Bu yeni öneriye BÜYÜK SEKME ismi veriliyor. Yeni test kozmik arka plan ışıması üzerine evrenin erken dönemindeki karmaşanın yarattığı uzay zaman dalgalanmasının izini arıyor. * Kuantum Hesaplama, bu yüzyılın uzay yarışı! Uzun lafın kısasını yazacağım (hatırımda kalsın diye) Bahse konu olan yarış, süperpozisyonolgusu, bunu daha önce de anlamaya çalışmıştım. Kısaca, kubitlerin (kuantum bitler), günümüzün dijital aygıtlarının kullandığı bitlerin aksine, aynı anda birden çok değere sahip olmasına izin veriyor, yani kullandığımız aygıtlar değeri 1 ya da 0 olabilen bitlerle çalışırken bir kuantum bilgisayarının işlemlerde kullandığı kubitler aynı anda0,1 ya da aradaki bütün değerleri barındırabiliyor. Tabi bu aletler…
“OYUN BİR de kaza eseri olur ve ölür” Demiştim Bir Kadını Öldürmek kitabımda. Biraz açıklamaya çabalarsam: Oyun, tüm kapsayan ve kapsanan oyunlar, BİR olanın içinden gelir. “Bir” ise kısaca potansiyeller denizi diyebileceğimiz, kuntumsal adıyla vakum’dur. BİR amaç taşımadığından oyunların ilki kaza eseri olmuş olmalıdır. Malum kaza beklenmeyen ve istenmiyen bişeydir ancak evrime sebep olandır da aynı zamanda 🙂 Oyun olduğunda tanımlanmış olur, tanımlanan ise artık potansiyeller denizi için ölmüş sayılır. İşte fizikçilerin de yana yakıla aradıkları şey de budur 🙂 Evrendeki Anti-maddeye ne oldu? Ben bu konuyu aşağıdaki fizik açıklamadan 15 yıl kadar önce farklı kelimelerle yapmış görünüyorum 🙂 Foto:Popular Science Dergisi * Daha Uzun ve Akıllı Çocukların Sırrı, Genetik Olarak Farklı Ebeveynler! Daha akıllıyı anladım da niye daha UZUN bilemedim. Görünüşe bakılırsa evleneceğiniz kişiyi uzak bir kıtadan bulmanız öneriliyor 🙂 “Çoğu insan çeşitli bir gen havuzunun iyi bir şey olduğuna inanacaktır fakat boyun çeşitliliğe bağlı olması keşfi, daha önceden bilinmiyordu.” tıklayın görün. * Kara deliklerin sırrını keşfetmek için yoğun çaba sürüyor. Kara deliklerin etrafında dönen ve sonunda çekirdeğe çekilip yok olan gaz ve tozlerin oluşturduğu kuşağa akresyon(toplanma) diski deniyor. Toplanma diski kara deliğe o kadar yaklaşıyor ki; bükülmüş uzay-zaman içinden geçerek inanılmaz bir hızla yutuluyor. Ayrıca kara deliğin yaptığı dönüş,…
İnteraktif Bir Dünyada Yaşamaya Hazır mıyız? İnsan tarih boyunca üretimde bulunmuştur. Demiri ehlileştirerek silahlar, toplar dökerek fetihler yapmıştır. Bitkileri çözümlemiş, yaralarına merhem etmiştir. Gökyüzüne bakarak evrende yerini aramış, doğaya bakarak dünyada kendini tanımlamaya çalışmıştır. Yalnızlığını gelişen hayal gücüyle kuşatmış ve ortaya imgeler, ideler çıkarmıştır. Somutun sıradanlığı karşısında cazibeli hayaller inşa etmiştir. Görüldüğü üzere üretiminin odağında hep değişen şartlara uyumlu olarak kendini tanımlama ihtiyacı vardır. Çünkü, insanın ürettiği meta mutlaka kendine benzer. Bir de anlatma ihtiyacı vardır kuşkusuz. Macera daha yeni başlıyor, süreci ve şu an gelinen noktayı anlatan bu güzel yazıyı okumanızı dilerim. Tabi vaktiniz varsa! * Yılmaz Özdil’in bir yazısında, kuşaklar dizilimi ve onların özelliklerine değinilmiş. Toplum böyle bir şey. Devinim halinde sürekli gelişiyor, farklılaşıyor, alışkanlıklar beğeniler istekler beklentiler davranışlar değişiyor. Geçenlerde ben de bu minval üzerine bir kısa saptama paylaşmıştım. Sınıflamalar her ne kadar eksik olsa da okuyup kendiniz, çevreniz ve tanıdıklarınızla ilgil değerlendirdiğinizde yazı içeriğindeki sosyolojik olgunun isabetli olduğu sonucuna varabilirsiniz. Savaşlar, ekonomik değişimler veya önemli teknik gelişmelerin etkisiyle belirli yıllarda doğan gruplara ayrıcalık da getiriyor doğal olarak. Bunlar toplumların sosyolojik yapılaıyla ilgili çalışmalar. Şüphesiz ki istisnalar; vaktinden önce gelenler ve vaktinden sonra gelenler olacaktır :))) * Aklıma şöyle bir soru takıldı: Örneğin bir filmi alıp ses…
Bu konuda altı aşamalı bir süreç izleyeceğiz: 1.Dikkat önemli. Her gün yeni bir şey okuyun,izleyin ya da dinleyin. Aşina olmadığınız konular, beyninizin yeterince kullanılmayan bölgelerini uyarır, toplam dikkatinizin artmasına sebep olur. Kısa molalar verin, bu dikkatinizin dağılması olasılığını azaltır. Çok dikkat gerektiren işlerin öncesinde yirmi dakika egzersiz yapın. Doğrusu bana yürüyüş çok iyi geliyor çünkü aynı zamanda hayalime bile gelmeyen bir sezgisel veri almış olabiliyorum. *yürüyüşle ilgili bir not ekleyeyim: tıpkı meditasyonda olduğu gibi zihninizde beliren görüntülere takılmayın, bırakın sonbahar yaprakları gibi uçuşup geçsinler 🙂 2.Öğrenme Süreci Bir şey öğrenmek, beynin mimarisini yeniden yapılandıran fiziksel bir süreçtir. Yaşadığımız her deneyim, beynimizdeki milyonlarca nöronun eşzamanlı olarak etkinleşmesiyle olur. Hippokampus deneyimi bilgiye dönüştürür ve kısmen de depolar. Öğrenme işlevinde ayna nöronların da katkısı azımsanamaz. Yeni ,şaşırtıcı,önemli ve acı veren olaylar sıradan olaylara göre daha kolay kodlanır çünkü daha yoğun nöral etkinlik içerirler. Tabi sonradan bizde sıkıntı yaratan alışkanlık, davranış ve her türlü hastalığın da yerleşmesi öğrenme sürecinin bir uzantısıdır. Yani onlar da aynı prosesin ürünüdürler. *Öğrenmek için kısa notlar alıp, arada bunları tekrarlamak, anıları saklayan sinir ağlarını tetikler ve güçlendirir. *Sınava çalışırken ya da mutlaka aklınızda kalmasını istediğiniz bir beceri için uğraşırken, bu işlemi içinde alışılmadık bir koku olan odada yapın. Ve bilgileri hatırlamak…
İnsan bedeni kadar fantastik bir oluşumla karşılaşmadım daha. Hayal dünyamızla yaratabileceğimizden çok daha komplike üstelik sosyal insanın bilinen tarihteki yerinden çok daha gelişmiş bir yönetim tarzıyla idare ediliyor, Heterarşik bir yapı. Hiç bir organ örneğin beyin ya da kalp bu ormanın kralı benim filan demiyor! Her biri kendi işine bakıyor, her biri diğerlerinin işini kolaylaştırmak için var. Bilinç altı dediğimiz alana hiç girmiyorum bile çünkü fiziksel düzeyin derinliğine bilgisine vakıf değiliz ki onu anlayacak şansımız olsun. Ben çok küçükken uzayın damarlarımızdaki kanın içinde olduğunu düşünürdüm. Çok hastalanıp çok sayıda kan alındığı için onunla haşır neşir durumdaydım sanırım. İşte herneyse böyle fantastik ve ulaşılmaz bir hediye sahibi olduğumuzu öğrenmek için bu kadar uzun bir yaşam tecrübesi geçirmiş olmak gerekmeseydi keşke fakat, mantık matematik yönümüzü ikna etmek pek de kolay değil, üstelik bu bölüm de bedenin olmazsa olmaz bir parçası! Burada söylediklerim yalnızca insana bir övgü gibi algılanmasın, hayat içindeki tüm canlı cansız alem birer fantastik olgu 🙂 Dün paylaştığım Alis’e dair Dali’nin illüstrasyonları gibi içinde bulunduğumuz şartların Wonderland’dan fazlası var azı yok! * Devenin 15 dakikada içtiği 135 litre suda gözünüz kalıyorsa, çölde yirmi gün susuz kalmayı deneyin.sa * Gençliğimde David Hilbert’in “sonsuz odalı otel”paradoksunu duyduğumda resmen büyülenmiştim, galiba sonraki yıllarda…
12-19 aylık bebekleri bir oyun odasına alıp oyuncaklar filan koymuşlar ve habersizce videoya almışlar. Bebekler bir saatte ortalama 2400 adım atmışlar! Bu ortalama sekiz adet futbol sahası eder. Bu bazen 4000 adıma kadar da çıkıyormuş. Ben çok şaşırtıcı buldum 🙂 * Çoğu koku araştırmacısı koku alma duyumuzun yalnızca koku moleküllerinin burnumuzdaki reseptörlere uyumluluğu ile çalıştığını söylüyor. Ama Dr. Turin koku moleküllerinin titreşim ve salınımlarının etkili olduğunu düşünüyor – tünelleme olarak bilinen bir kuantum etkisi. Bu fikir elektronların burunlarımızdaki reseptörlerin bir yanlarından kaybolup diğer yanlarında belirdiğini ve bu işlem sırasında geride bir parça enerji bıraktığını söylüyor. PLoS One’da yayınlanan bir makaleye göre insanların titreşimleri farklı ama şekilleri aynı olan iki molekülü ayırt edebiliyorlar; yani molekül şekli koku almada etkili olan tek faktör değil. Araştırmacıları bu projeye çeken şey ise doğada bilmediğimiz ne kadar kuantum hilesi olabileceği. * aktör ve aktrislerin beyin faaliyetleri, rollerine odaklandıkları sırada değişiyor. Bundan önceleri de defalarca bahsetmiştik hatta olayı dünya sahnesindeki rollerimiz için de metaforik olarak çok kullandım. Burada bilimsel araştırmaı da varmış: * Görünüşü bile iç ısıtıcı, üstelik çölün süsü gibi, gayet şık Termal güneş enerjisi santralleri, güneşin enerjisini elektriğe dönüştürüyor. Burada elde edilen en büyük fayda, güneş ışınlarının bulunmadığı zamanlarda bile ısı depolama sistemlerinin bunların enerji sağlamasına…
Beyin hücrelerini engin bir bulut-bilişim ağına bağlayabiliriz. Hem de gerçek zamanlı olarak! İnsanda en son gerçekleşen ve bizi daha zeki daha bilinçli yapan neokorteks dışarıdaki bulutla sinyalleşebilir. Araştırmacı Freitas’ın söylediğine göre; bu teknoloji damarlarda yolculuk edip kan-beyin bariyerini aşabiliyor. Böylece kendini kusursuzca konumlandırıyor, Hatta beyin hücrelerine bile sızabilir. Hepsi kendi konumlarına yerleştiğinde şifreli verileri kablosuz aktarma gücüne sahip olacaklar. BeyinNet(brainNet) şimdiden test edilmiş bile. Düşünceyle harekete geçirilen enformasyonun insaan beyni ve bulut arasında takas edildiği bu sistem gelecekte süper beyinlere sahip olunabileceğini, ortaklaşa biliş ile uygarlığa dair hızla güncellemenin mümkün olabileceğini öngörüyor. Yani Matrix filmi gerçekleşme yolunda! * Açıkça kuantum sınırlarında olan üç saha var. Bu üç saha, kuantum mekaniğinin biyoloji hakkında bir şey söyleyemeyeceği fikrini çürütüyor. 1.Fotosentez 2.Hayvanlarda navigasyon 3.Koku Duyusu Açıklamaları bu yazıda görebilirsiniz, tıklayınız. * KKK – Kısa kısa kuantum 🙂 Kuantum nesnelerinin ya kesin olarak belirlenmiş bir konumu ve belirsiz bir yönü vardır ya da belirsiz konumu ve kesin olarak belirlenmiş yönü. Buna belirsizlik ilkesi diyoruz. Fakat şunu da unutmamak gerekir Kuantum nesneleri bunların ikisine birden sahip olamaz; özgür iradenin bedeli budur. Kuantum sıçraması, bir şeyin gerçekleşmesi için gereken minimum değişikliktir. Biz daha önceleri sosyolojik, felsefi konuları açıklamak için 100. maymun veya kritik kütle gibi tanımlamalar kullanırdık. Kuantum…
Evren içerisinde herhangi bir noktadan, herhangi bir yöne doğru bakıp, teorik olarak görebileceğiniz en uzak mesafelerin oluşturduğu küre, sizin “Gözlenebilir Evren”inizdir. Bunun için özel bir terime sahibiz, çünkü ışığın hızı sabit. Dolayısıyla, ışığın Evren içerisinde ilk defa var olduğu andan, bize ulaşana kadar geçebilecek süre de belirli: En güncel analizlere göre 13.82 milyar yıl. Diyebilir miyiz? Hayır. Bu sadece yarı çap olur. Ayrıca bulunduğunuz gezegene ve baktığınız yöne göre de değişir. Hele evrenin tahmini büyüklüğünden hiç bahsetmeyeyim, sayı bombardımanı yormasın ama isterseniz tıklayıp yine de bakın. * Araştırmacı Dr. Camilo Rodriguez 1980’li yıllarda “Bu problemimize bir çözüm üreteceğim” dediği zaman ülkesindeki meslektaşları örnek bir tavır sergileyerek her türlü yardım için laboratuvarlarının kapılarını açmışlar.Dr. Rodriguez, büyük zorluklarla geliştirdiği laboratuvarında bugün ülkesinin tüm aşı ihtiyacının yüzda 70’ini karşılayacak bir kapasitede çalışıyor, 21 değişik aşı üretiyor.Akciğer kanserine karşı geliştirdiği Cimavax isimli aşıyla doktorların 1 yıl ömür biçtiği akciğer kanseri hastalarının ömrünü kanser hücrelerine saldıran antikor oluşturarak ve kanser hücrelerinin çoğalmasını sağlayan EGF hormon oluşumunu engelleyerek yıllarca uzatabilmiş.Gerek kendi ülkesinden gerekse dünyanın dört bir yanından akciğer kanseri teşhisiyle yaşama umudunu kaybederek Küba’ya giden hastalardan elde edilen başarılar sayesinde Dünya Sağlık Örgütü ve FDA, Dr. Rodriguez’in ayağına gitmiş.Bu tedavinin 20 yılı aşkın başarısına rağmen kanser…
Kimileri dijital oyunların çocuklar ve ergenler üzerinde olumsuz etkilerinden bahsede dursun bazı bilimsel araştırmalar da bu konuda kayda değer bir fark gözlenemediğini söylüyor. Gerçi belki saldırganlığa yol açmıyor ama günde üç saatin üzerinde bu oyunları oynayanların diğerlerine oranla olgunluk seviyelerinde dikkat çekici bir fark olduğu da bulgulanmış. Belki de bu onların yaşları ve değişen çağ itibariyle normaldir. Aslında kimse Z kuşağının ne olup ne olacağını kestiremiyor. Araştırmacı Mirjana Bajoviç bu oyunları günde üç saatten fazla ve grup olarak oynayan gençlerin dış dünyadan kopma eğilimi sergilediklerini, bu sebeple yeterince fırsata(!) sahip olamadıklarını göstermiş. Söylendiğine göre Sanal ve şiddet içeren bir dünyada fazla vakit geçirmek oyucuları çeşitli sosyal deneyimleri geçirmeleri gereken zamandan çaldığı için, doğru ve yanlışı (!) ayırt edebilecek algıyı geliştirmelerine engel oluyor. Peki bu şimdi gençlerin kusuru mu oluyor yoksa bu oyunların yaratıcılarının kusuru mu? ve üzerlerinde bir kontrol mekanizması olmadığından mı? Bence tıpkı ilaç ve yiyecek için uygulanan FDA gibi bir merkezden onaylanmalı bu oyunlar. Bunun sonuçlarını görecek kadar yaşayabilecek miyim bilmiyorum. Ben de küçüklüğümden bu yana strateji oyunlarına meraklıyım ve muntazam oynarım. Hatta son yıllarda sorumluluğum azaldığından günde üç saate yakın oynuyor olabilirim. Ve biraz asosyalliğim var evet fakat bu durum yumurta-tavuk döngüsüne benziyor, acaba zaten asosyal olduğum…
Başlangıçta Powton, Kennedy’nin bilime yaklaşımından (kendi söylemiyle “Indiana Jones tarzı yaklaşımından” etkilenmişti): Belize’ye gelmiş, bilimsel araştırmanın standart kurallarını alaşağı etmiş, kendi zihniyle kumar oynamıştı. Ancak şu anda karşımızda, görünüşe göre LIS’li bir hastaya dönüşmüştü. Powton, “Onda ömür boyu kalıcı hasar bıraktığımızı düşündüm.” diyor. “Eyvah!” dedim kendi kendime, “Biz ne yaptık?” Müthiş bir gerçek öykü, bilimsel detaylar yer aldığı için oldukça uzun, herhalde kimse bunu okuyacak kadar sabırlı değil. isterseniz tıklayın. Bilim insanlarının kendini denek olarak kullanması tarihte görülmemiş bir şey olmasa da böylesi olmamıştır! Tezini herkese ispat eden ünlü nörolog Kennedy şöyle diyor; “Beyinlerimizi çıkarıp onları, bizim için her şeyi yapacak bilgisayarlara bağlayacağız. Bu şekilde beyin, sonsuza dek yaşayacak” dedi. Bu tam da ünlü HİÇİ destanı isimli bilimkurgu roman serisinin konusu. Bir hayal daha bu gerçekliğe düşüyor. Gerçekten heyecan verici #Hiçidestanı * ZAMAN konusunda gerek bilimsel çıkarımlar gerekse yapılan yazılan kurgular aslında sadece beyanı yapan kişiyi işaret eder. Bundan bağımsız bir zaman olduğunu düşünmüyorum. Zaman benim! Zaman kelimesi nasıl da insanın kendinden koparılıp ayrı bir kelime haline getirilmiş yanarım. Bu tıpkı yıllarca yakındığım SEVGİ kelimesinin icadı gibi, sadece israf değil, yanıltıcı ve saptırıcı. Büyük ustaların bu konuda üzerine basarak söyledikleri;”şimdi ve burada” ben’im. Bence tek gerçeklik bu. Echart Tolle ustaya…
Doğa aynı sonuca birçok yönden ulaşabilir. Fiziksel dünyadaki bir dalga, sınırsız okyanusta herşeyi saran madde gibi; yani organizmaların dünyasında, yaşamda bir itki oldu, bazen ışık hızıyla, bazen o kadar yavaş ki yıllarca kalacakmış gibi görünüyor, insanın aklına gelemeyecek bir karmaşıklık sürecinden geçiyor ama enerjisi her biçimde, her aşamada, her zaman ve tamamıyla doğada mevcut. Geçmiş zamanlarda bir tiranın gözüne düşen uzak bir yıldızdan gelen tek bir ışın, yaşamın akışını değiştirmiş olabilir, ulusların kaderini değiştirmiş olabilir, dünyanın yüzeyini değiştirmiş olabilir, çok dallı budaklı, bu yüzden doğadaki süreçler düşünülemeyecek şekilde karmaşıktır. Hiçbir zaman doğanın ihtişamı hakkında düşündüğümüzden daha fazla bir fikre sahip olamayız; enerjinin korunumu yasasına göre, sonsuzluk boyunca kuvvetler mükemmel bir dengededir ve dolayısıyla tek bir düşüncenin enerjisi, evrenin hareketini belirleyebilir. Nikola Tesla Şimdi hepimiz Tesla hayranıyız hatta elli yıla kalmaz her yerde heykellerini göreceğiz. Oysa sağlığında dehasının hiç bir karşılığını bulamadı, sevilip sayılmadı. Bu tür durumlara çok hüzünleniyorum. Tesla’nın icat ettiği sistemle, Marconi 1911’de Nobel Ödülü’nü kazandığında, Tesla buna dayanamayarak Marconi Şirketi’ni 1915’te dava etti ancak büyük bir şirket aleyhindeki bir davayı kazanacak mali durumu yoktu. Teslanın ölümünden sonra bu karar Tesla adına değiştirildi bildiğim kadarıyla ama neye yarar! Yani olay sadece Edison’un hak yemeleriyle kalmıyor. * Yanılsamanın Kriterleri Bir…
Sayıların kendilerine özgün karakterleri vardır; bazıları güçlü bazıları zayıf olabilir Pisagor * Yeni fikirlere, onları hiç araştırmadan, sorgulamadan, yeterli bilgiye sahip olmadan karşı çıkılmasına Semmelweis Refleksi denildiğini biliyor muydunuz? Daha önce benim gibi duymadıysanız Dr. Ignaz Semmelweis’in hayatına göz atınız. * O zamanlar İyonya olarak bilinen Makedonya’da, Abdera şehrinde doğan Demokritos için hayat hem bilgelik hem de keyfi sürülecek büyük bir şölen anlamına geliyordu. Ama yaşamın asıl keyfi bilmekten geliyordu. Ama yaşamın asıl keyfi bilmekten geliyordu; “Eğlencesiz bir hayat sıkıcı bir yolculuk olurdu.” Felsefesi temelde bu ikisine; eğlence ve bilgeliğe dayan Demokritos “gülen bilge” olarak tanınıyordu. Mutluluğun , harekete geçme asaletinde yattığına inanan filozof bu yolda “iyi insanların” takip edilmesi gerektiğini söyledi. Kendine düşkünlük, aşırı tüketim ve rastgele yaşamın da iyilikten çok sorun getireceğine değiniyordu. Bireysel özgürlüğü savunan Demokritos, bir birey olarak insanın, toplumsal amaçlardan çok daha önemli ve öncelikli olduğunu söyledi. “tüm antik zaman bilim insanları içinde bize en uzaktan seslenen oydu” demiş Carl Sagan Demokritos’un geleceğe uzanan tahminleri, tam 2000 yıl sonra, 20.ci yüzyılda yerini ve zamanını buldu! Bir şeyi körü körüne reddetmeden önce en azında elimizdeki bu veriyi hatırlamak lazım. Hayat sürekli inceleme,sürekli gözlem, sürekli sınama! https://www.yumpu.com/tr/document/read/62633350/popular-science-turkiye-nisan-2019/59 * Antik Mısır horus gözünün bir matematik ve felsefe dersi…
Korkan her canlı saldırganlaşmaya meyleder, bunun en tehlikelisi de genlere ve beden hafızasına(KU) kaydedilmiş korkular oluyor. Hayatımıza bu temel bilgi ışığında bakarsak, deneyimlerden çıkarsamalarımızda daha isabetli olabiliriz. Korkunun, bir çok faciaya sebep olduğu bilinse de bir başka açıdan bakıldığında evrimleşme üzerinde yapıcı katkısı olduğu iddia ediliyor. Böyle bir etkisi olduğu da reddedilemez ancak aynı yapıcı etki sevginin ve şefkatin huzuruyla da gelmez mi? Belki biraz daha yavaş ilerler işler fakat nereye yetişiyoruz ki! * Hani şu günde üç öğün ailecek simit çay yiyin paranız artsın diye demeç veren kişi (tanımam) acaba söylevinin sonunda şaka şaka dedi mi merak ettim. Zaten uzun uzadıya videosu olmasa böyle bir şeyin yapılmış olabileceğine ihtimal dahi vermezdim. Eğer “şaka şaka” diye noktalamadıysa bu durumda belki Marie Antoinette gibi “simit bulamıyorsun mecliste 4 liraya et yemeği ye!” demiş midir? Bu sorular dün uykumu kaçırdı fakat sonrasında insanlık hali deyip uyudum, rüyamda eski ve köhnemiş fakat hala güzel bir otele gidip geldim 3 kez. Ben bu işleri bilirim, otelim vardı, aslında yenilense pek güzel olur burası diye fikir de verdim. 🙂 Bu arada, Türk-iş asgari ücret alan her kişinin aç olduğunu raporladı Buna göre dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık…