Avrupa semalarında eski rüzgarlar

 Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir. 
– Belçikalı mısın? 
 
Değilim.  
 
– Amerikalı mısın? 
 
Hayır. 
 
– Nerelisin peki? 
 
Türküm. 
 
– Özür dilerim, doluyuz, yerimiz yok. 
 
Yıl 1980. Yer Amsterdam. Bir fitnes salonu yöneticisi beni böyle bir nedenden ötürü müşteri olarak kabul etmiyor. O sırada konuşmamıza tanık olan iki kişi (ikisi de genç kadın) adamı kınıyorlar. Ben üstelemiyorum.  
 
Yıl 2006. Çeyrek asır devrilmiş gitmiş. Yanında neleri sürüklemiş götürmüş. Avrupa’da demokrasi ve insan hakları uygulamalarından en övgüyle söz edildiği ülkelerde bu imajla çelişen gelişmeler yaşanmakta. Tıpkı geçen hafta Türk gazetelerinde yer alan bir haberdeki gibi: Almanya’nın Bielefeld kentinde, spor yaparken aralarında Türkçe konuşan Dilan Nakipoğlu-Floth ile Volkan Aksu’nun üyelikleri iptal edildi. 
 
NEFRET VE PARANOYA  
 
2 Kasım 2004’te Amsterdam’da ünlü yönetmen Theo Van Gogh’un Hollanda’da doğmuş büyümüş, görünürde uyum sorunu olmayan bir Faslı genç tarafından öldürülmesi tetik görevini gördü. Bir sürü cami ve Türk okulları kundaklandı. Parklarda modern görünümlü Türk kızları erkekler tarafından dövüldü. İş başvurularında isimleri Ahmet, Mehmet olanlar şartları uyduğu halde artan bir oranla reddedilmeye başlandılar. Beyin kanaması geçiren bir tanıdığım kimlik tespitinde Türk olduğunu söylemesi üzerine yerli arkadaşlarının gözü önünde ambulans görevlileri tarafından çok hor bir muameleye tabi tutuldu. Sokaklarda Hollandaca’dan başka bir dil konuşulmasın diye bir fetva verildi. Örnekler binleri aşmış durumda. Yan yana dizsek oradan AİHM’ye yol olur. Kısacası esmer tenli, Müslüman yabancıların üzerine amansız bir hışım abanmış durumda.  
 
Başlangıcı bayağı görsel bir efekti andırmaktaydı. Sokaklarda bir anda bakışlar bozuldu. Ansızın olduğu için gün ışığında patlayan bir kâbus bombası gibiydi. Bundan esinlenerek ‘Önce Bakışlar Bozuldu’ başlıklı bir yazı bile yazdım. Muhabbet Evi romanıma epigraf aldım. O denli şoke ediciydi. Oktay Akbal’ın ‘Önce Ekmekler Bozuldu’ adlı kitabını hatırlatıyor şu anda. Medya hem reyting hem güdüm nedeniyle ateşin üstüne körükle gitti. Hollandalı aydınların çoğunluğu Avrupa ve Amerika dışındaki dünyayı pek iyi tanımadıklarını belli eden yazılar ve konuşmalar döktürüp buna ön ayak oldular. Kamil entellektüeller var güçleriyle bu kampanyaya karşı çıktılar, ama sesleri yeterince etkin olamadı. Sıradan bir Hollandalı’nın her an bir terör kurt adamına dönüşebilecek Müslümanlar’dan korkmaması artık neredeyse mümkün değildi. 

Bu kampanya aylar sonra hız kestiğinde umulan etki yaratılmıştı. Komşusundan korkan, paranoyayla kıvranan ve bundan ötürü nefret duyan bir halk tipi davranış girmişti yürürlüğe. Kısaca NEP (Nefret Endişe Paranoya – Hollandaca’da sahte, asılsız demek) adını verdiğim bu etki ırkçılığı körükledi. Dünya olaylarına akılcı bakışın önüne girdaplı duygulardan bir set çekti.  
 
NEP durumu sürüyor. Her an daha sancılı ve geri çevrilemez hale dönüşebilir. Avrupa’ya Türkiye’den bakanların bazılarının bu ayrımcılıkta bir türlü modern yaşama eklemlenmemek için direnen insanları suçlu gördüklerini bilmekteyim. Bu bakış hatalıdır. Bir ülkeyi idare edenler vatandaşlarının, göçmen toplumun eğitiminden sorumludurlar. Uyum sorununa yıllar önceden daha kalıcı ve etkin çözümler bulunabilirdi.  
 
Kaldı ki, yakın tarihte Avrupa’da uyum sorunu bulunmayan farklı insanların kıyıma uğradığını da bilmekteyiz. Modern topluma, şehir adabına uyumda yavaş ve isteksiz davrananların sayılarının artması, bunların büyük şehirlerin demografik yapısında etkili olmaya başlamaları tek neden değil, daha çok bir yan etken, bazı hallerde bir çeşit katalizördür. Duyguların NEP’e dönüşmesini kolaylaştıran bir etken… 
 
İKİ YÜZLÜ POLİTİKA 
 
Temel neden nostaljidir. Geçmişin, refah devletinin, ayrıcalıklı insan modelinin sonsuza dek sürdürülemez hale gelmesinden yabancıları sorumlu tutmanın akılla mantıkla bir ilişkisi yoktur. Dünyada neler olup bittiğini anlamamaktır bu. Avrupalı’nın kibiri Slavoj Zizek’ten ödünç aldığım bir terimle yaralıdır. Bu yaralı bereli kibir gözlerini kamaştırmakta ve içinde harika çözüm yolları barındıran o muhteşem Avrupa mirasının yeniden sorgulanmasını zorlaştırmaktadır.  
 
Irkçılığı körükleyen şeyler kriz ve savaş zamanlarındaki duygu patlamalarıdır. Şu anda Hollanda’da liberal geçinen hükümet bir metal para gibi iki yüzü olduğunu kanıtlamıştır. Bir yüzde liberal hoşgörü, diğer yüzde şiddetli sorunlara yol açabilecek sağ popülizm. Şu anda ikincisi ağır basmaktadır. Halka yakın, geleceğin akılcı çözüm modelleri değil, kibirin cerahatına merhem olacak sözler edilmektedir. Bazı Avrupa filozoflarına göre yer yer post-faşist rüzgarlar esmektedir.  
 
Yalnız son zamanlarda Hollandalı kamil entellektüeller arasında bir toparlanma söz konusu. Avrupalılık yeni bakışla gündemde. Dünya politikasında Avrupa’nın daha etkin bir rol oynamasını isteyenlerin sayısı artıyor. Umarım bu cephenin yükselişi sürecek ve ülke politikasında etkin olacaktır.  
 
Irkçılık eskiden bir mutlak üstünlük ve kültürce erişilmezlik kanılarından beslenirdi. Şu anda ise ırkçılığın ana nedeni egoizmdir. Dünyada az olan, herkese yetmez diye düşünülen şeylerin paylaşımına duyulan isteksizliktir. Bu nedenle Amerika’nın Meksika sınırına, İsrail’in Filistinliler için inşa ettiğine benzer duvarların örülmesi (taş beton yerine elektronik gözler, polis güçleri vb. de olabilir) söz konusudur. Bu yönde bir politik irade hasıl olmuştur. 
 
Bu tür duvarları düşününce aklıma iki şey geliyor. 1- Orta vadede aslında kimlerin duvarların arkasında kalacağı, 2- Edgar Allan Poe’nun Kızıl Ölümün Maskesi adlı öyküsü. Malum, bir yerde veba patlak verir. Zengin efendi şatosunun içine yiyecek içecek yığar ve kapıları mühürletip kapatır. Dışarıda halk vebadan kırılırken içerdekiler balolar düzenleyerek vur patlasın, çal oynasın eğlenirler. Bir gece maskeli baloda birisi Kızıl Ölümün Maskesi’ni takarak onlara kaçınılmazdan haber getirir. 
 
Küreselleşme son tahlilde temel insanlık sorunlarını görmezden gelip kaçılacak yerlerin giderek azalması, bitmesi süreci, yani bir çeşit duvar ve sınır kırıcı dalga değil midir? 

Sadık Yemni

www.sadikyemni.net

http://fikiryongalamagrubu.blogspot.com/

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir