Anadolu aşkı-günlükten

Allah övmüş de yaratmış Anadoluyu. Güzellikse var, dağlar, denizler, göller, nehirler, bağlar bahçeler ganiiymişşş…

Dört mevsim var, hem de ister zamanında isterse aynı anda bulunabiliyor! Deyneği yanlışlıkla toprağa batırsan iki ay sonra yaprak veriyor.

Kültür dersen en alası var; en eski uygarlıklar; yazılı sözlü…

Ticaret desen, hepsinden daha uygun; iki kıta arasında köprü, üç yanı deniz…

Maneviyat desen, arasan bulunamıyacak derecede var; doğu ve batının sentezi, her dinden ırktan melezleşerek zenginleşmiş.

Dünyanın, güneşi en güzel açıdan alan ülkesi, canım, biricik aşkım Anadolu

22/3/2006

 

Bereketli, büyüleyici güzellikteki kadim dostumuz anadoluyu, bunca zaman bizi koruyup kolladığı için, yüreğimin elverdiği en büyük aşkla selamlıyorum. 5/6/2006

 

Anadolu insanı, kendisinin bile henüz farkında olmadığı kadar, bilge ve hoşgörülüdür. İç dinamiği, onu tam zamanında uyarır ve harekete geçirir, burada ilginç olan, görünüşte edilmiş bi laf ya da sudan bir sebep gibi görünür, oysa gerçek sebep, bu halkın topyekun hareket etmeyi daima tam zamanında bilen, hisseden, binlerce yıllık deneyimlerinden hem de çok  zengin deneyimlerden, ırk/din/mezhep karışımlarından süzülerek gelmiş çok nadide bir öze sahip olmasıdır.

 
Görünüşteki ekonomik, sosyal sorunların hepsi, bu halkın yukarıda söylediğim köklerinden koparılıp (mutlaka gerekli sebepler olduğundandır), besinsiz kalmasından ve kendini başka devletler nezdinde seksen yıllık, pek taze, pek çelimsiz ve güçsüz zannetmesinden ortaya çıkmaktadır. Oysa bir şeyi köklerinden ayırmak mümkün değil 🙂 Öyle zannettirebilir, vehmettirebilirsiniz, belli bir süre kandırabilirsiniz ama bütünün iç dinamiğini buna asla tamamen kandıramazsınız. 22.07.2007

Yaşamın sırlarını bileydin,
Ölümün sırlarını da çözerdin.
Bugün aklın var birşey bildiğin yok,
Yarın akılsız neyi bileceksin?

Bu dünyadan başka dünya yok, arama.
Senden benden başka düşünen yok, arama.
Vazgeç ötelerden, yorma kendini.
O var sandığın şey yok mu, o yok, arama.
 

Kimi dinde imanda buldu yolu,
Kimi akıl, bilim yolunu tuttu.
Derken bir ses geldi karanlıklardan;
“Gafiller, doğru yol ne odur ne bu”…
 

Hep arar dururdum dünyaya geleli,
Alın yazısını, cenneti, cehennemi.
Hocam kesti attı sağlam bilgisiyle;
“Alın yazısı, cennet, cehennem sende” dedi.
 

Biz aşka tapanlarız, Müslüman değil,
Cılız karıncalarız, Süleyman değil.
Biz eskiler giyen benzi soluklarız,
Pazarda sırma satan bezirgan değil.
 

Ben kendiliğimden var değilim bu varlığımla,
Kendim çıkmış değilim elbet bu karanlık yola.
Bir başka varlıktan gelmiş bendeki varlık.
Ben dediğin kim ola, nerede, ne zaman var ola?
 

Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil,
Erdiğim sırları söylemek elimde değil.
Aklım düşüncenin derin denizlerinden,
Bir inci çıkardı ki, delmek elimde değil.
 

Yetmişiki millet, bir o kadar da din.
Tek kaygısı seni sevmek benim milletimin.
Kafirlik, Müslümanlık neymiş, sevap, günah ne?
Maksat sensin, araya dolambaçlar girmesin.
 

Dün özledim de seni coştum birden bire,
Çıktım, senin yerin dedikleri göklere.
Bir ses yükseldi ta yukardan, yıldızlardan;
“Gafil” dedi, “Bizde sandığın Tanrı sende.
 

Ömer Hayyam

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir