Amber Yıllıkları ve diğerleri

Amber Yıllıkları ilk 3 cildini bitirdim. Hayranlık ve şaşkınlık içindeyim.

GÖLGE’ye (sakinleri ona dünya diyor) hükmetme gücüne sahip birinin kendi evrenini yaratıp yaratamayacağı akademik ama geçerli bir felsefi soruydu. Nihai yanıt ne olursa olsun, pratik bir açıdan bunu yapabiliyorduk.

Polonyalı-Amerikalı fantazi ve bilimkurgu yazarı Roger Joseph Zelazny (d. 13 Mayıs 1937 – ö. 14 Haziran 1995), Euclid, Ohio, A.B.D.’de dünyaya geldi. Polonya asıllı göçmen Joseph Frank Zelazny ile İrlanda-Amerika’lı Josephine Flore Sweet çiftinin tek çocuğu olan yazar, Ohio’da büyüdü. Altı Hugo ve üç Nebula ödülünün yanı sıra Balrog, Locus, Seiun gibi kurgu edebiyatının en prestijli ödüllerini defalarca kazanmış olan Zelazny, 2010 yılında Science Fiction Hall of Fame Müzesi’ne kabul edilmiştir. En önemli eserleri “Amber Yıllıkları”, “Işık Tanrısı” ve “Bu Ölümsüz”dür. Ayrıca “Frost & Fire” adında bir hikaye ve makale antolojisi bulunmaktadır.

Desen (akaşik kayıtlar), kendisini takip etmeye çalışan gözleri aldatan, ışıltılı bir eğri çizgiler kümesiydi.

Zelazny hem zeki, hem üretken hem de bence entelektüel bir yazar. Fakat bütün bunları bilgece gizleyip sıradan-mış gibi gösterebiliyor. Dizinin diğer kitaplarını ve aslında yazdığı tüm kitapları okumak için sabırsızlanıyorum.

*

The Leftover

Dizinin ilk iki bölümünü izledim dün. Eskiden olsa hayli seveceğim bir konu fakat şimdilerde hafif bile olsa gerilim ve korku içeren yapımların içimde hoş karşılanmaması durumu ile yüzleşiyorum.Belki geçicidir bilemiyorum. Dizi bence iyi görünüyor, merak dozu yüksek, oyuncular iyi, eminim giderek daha da oturuyordur.

*

Umudun Diğer Tarafı -Die Andere Seite der Hoffnung

Hüzünlü bir Finlandiya filmi. İlginç karakterler var. Biraz Türk filmlerini andırıyor. Hem başlangıç hem son hem de gelişen olaylarda dağınıklık söz konusu, muhtemelen bu yönetmenin tarzı olabilir. Mülteci sorunu ile daha çokça film izleriz sanırım.
Aki Kaurismäki tarafından yazılıp yönetilen, başrollerinde ise Tommi Korpela, Kati Outinen ve Sakari Kuosmanen’in yer aldığı film,eski bir seyyar satıcının, Finlandiya’ya yeni gelen bir grup mülteciyle arkadaşlık etmesini konu ediniyor.
*

Murathan Mungan’ı severim, şiirselliği gereksindirdiği doğrudanlığı bulurum belki orada, ya da bilmiyorum neden sevdiğim için bir mazeret bulmak zorunda değilim zaten 🙂 Bu kitabı bir süredir üzerinde çalıştığım travma ve onları sağaltmanın hipnoz vs gibi yolları konusuna ne kadar da denk düştü. “Bir çocuğun kalbinin ne zaman kırıldığını büyükleri çoğu kez bilemez, ne kadar derinden kırılmış olduğunu da kendisi… Bunu ‘hissettiği’ şimşek çakımı kısa anlar yaşar belki, ama ‘bilmesi’ yıllar alır. Yalnızca insanlar büyür, yaralar büyümez, yaralar çocuk kalır.” http://bianet.org/biamag/biamag/170092-harita-metod-defteri-yaralar-cocukluktandir

Her ne kadar kabul etmeseler de kadınlar, mutsuzluklarının önemli bir bölümünü erkekleri değiştirmek konusundaki ısrarcılıklarına, inatçılıklarına borçlanırlar.
BKÖ‘den değil, HMD’den… Murathan Mungan söylüyor.
Gerçi kadınların bu mutsuzluktan aldıkları zevk yabana atılmaz, biraz abartarak belki bunun kendilerine en büyük değeri kattığını düşünürler.
Ben de gayet radikal biçimde şöyle sormuşumdur; peki elinde gerçekten “adam etme!” fırsatın olan, çocuğunun 0-4 yaşında neredeydin? Muhtemelen çok daha büyükleri adam etmek için türlü eziyetler çekiyordun. Dramlar ve Dünyanın feda üzerine yapılanmış kadınları.
BKÖ’nün (Bir Kadını Öldürmek) yazıldığı yıllarda benimle yapılan röportajlarda, “hangi kadını öldürüyorsunuz?” diye başlarlardı söyleşiye. Bense zaten yazdığımdan pişman kem küm ederdim, korkardım kadınların gazabından. Ama yıllar gösterdi ki; kitabı nerdeyse safi kadınlar okudu, yorumlar ve kutlamalar gönderdiler, beni mahcup ettiler. Demem o ki, kadınlar müthişler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir